Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu ve Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, Emeğin Gündemi programına katılarak Türkiye’deki yerel seçimleri ve Kıbrıs’ta çıkarılabilecek dersleri değerlendirdiler
Ersoy: Sonuçlara sevinirken büyük anlamlar çıkarmak akıllıca değil
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy programda yaptığı açıklamada 22 yıldan sonra siyasal islamcı AKP’nin ikinci sıraya gerilemiş olmasını güzel duygularla izlediğini belirterek, sonucun kendisi için beklenmedik olmadığını söyledi. Sonuçlara sevinirken büyük anlamlar çıkarmak, hemen sonuçlara atlamak fazla akıllıca değil diyen Ersoy, bunun en büyük göstergesi olan Van seçim sonuçlarının gösterilebileceğini söyledi.
Ersoy, Dem Partisi’nin Van Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Abdullah Zeydan’ın %55’lik oranla seçimi kazandığını, Belediye Başkanı olmasına rağmen AKP tarafından çok beklemeden belediyeye kayyum atandığını ve mazbatanın %27 oy alan AKP’nin adayına verildiğini anlattı. Her şey bitti AKP’nin sonu geldi gibi erken yorumda bulunulmaması gerektiğinin de altını çizen Ersoy, şu sıralarda insanların Van’da sokakta direndiklerini ve iradelerine sahip çıkmaya çalıştıklarını söyledi.
“Değişim potansiyelini görmeliyiz, kimse yıkılmaz değildir”
Seçim tablosuna bakıldığında eskiye nazaran daha fazla kırmızıya boyanan yerlerin olduğunu belirten Ersoy, bunun sebebinin Türkiye halklarında yaşanan ani ideolojik değişiklik, bir aydınlanma veya laik değerlere sarılmaya karar verme olmadığını, burada bize işaret eden başka bir gerçeğin var olduğunu söyledi.
AKP hegemonyasının hala yerinde durduğunu ancak sallantıda olduğunu belirten Ersoy, buradan değişim potansiyelinin var olduğu dersini çıkarmamız da gerekmektedir dedi.
“Ekonomik sıkıntılar etkili oldu, sınıfsal bir tepki kondu”
Ersoy, geçen seçimden bu seçime değişen şeyin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Orta Vadeli Program adını verdiği ekonomik programın halk üzerinde yarattığı ekonomik baskı olduğunu belirtti. Bu programın, kamusal harcamalarda kısıtlamayı, emek ücretlerinde baskılamayı, teşviklerle bütçeyi sermayeye aktarmayı, sermayenin vermesi gereken vergileri kısıtlamayı ve dolaylı vergileri arttırmayı içerdiğini belirten Ersoy, Türkiye halklarını yoksulluğa ve yoksullaşmaya mahkum eden bir ekonomik programın uygulanmakta olduğuna vurguladı.
Ekonomi seçim üzerinde çok belirleyici oldu sözünün çok konuşulduğunu belirten Ersoy, ortada bir sınıf siyaseti yokken, örgütsüz bırakılmış işçi sınıfı varken, sınıf bilinci olmayan insanların, ortaya sınıfsal bir tepki koyduğunu belirtti. Ersoy, bunun ortada bir sınıf siyaseti yokken bile sınıfsal mücadeleden kaçılamayacağının göstergesi olduğunu söyledi.
“Sınıf mücadelesinin önemi bir kez daha ortaya çıktı”
Avrupa Birliği’nden seçimlerle ilgili yapılan açıklamaya dikkat çeken Ersoy, AB’den seçim sonuçlarının demokrasiye olan bağlılığı gösterdiği şekilde bir açıklamanın geldiğini ifade etti. AB politikalarını destekleyen Kıbrıslı Türklerin burada çıkarması gereken bir ders olduğunu vurgulayan Ersoy, Van’da Bitlis’te seçim sonucunu değiştirmek için insanların o bölgelere taşınarak oy kullanmaları sağlandığı seçime AB’nin demokrasi dediğini söyledi.
Bu seçimin Avrupa halkları ile Avrupa emperyalizmini birbirinden ayırmamız gerektiğini içeren doneleri sunduğunu da ekledi. İşçi ve maden direnişi olan dolayısıyla sınıf mücadelesinin yürütüldüğü bölgelerin seçim sonuçlarında bir değişim yaşandığına dikkat çeken Ersoy, sınıf mücadelesinin ne denli önemli olduğunu gördüklerini ifade etti.
“Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere”
Seçimlerden bizlerin çıkaracağı dersin solda birlik meselesi ile bir ders olabileceğini söyleyen Ersoy, bir önceki seçimde kurulan 6’lı masaya dikkat çekti. Siyaset yapmadan, halkın sorunlarını çözmek için sürece halkı da dahil etmeden seçime girerseniz elinizde sadece iki kutup kalır diyen Ersoy, bu durumdan muhafazakar, milliyetçi ve dinci politikalar üzerinden siyaset yapanların avantaj sağlayacağını kaydetti.
Sırf Tayyip Erdoğan’ı devirme siyaseti üzerinden yapılan politikalarla siyasetin sağa kaydığını ve birbirlerine benzeştiklerini söyleyen Ersoy, birliklerin içine girerek, kendi sözünü söyleme ve siyaseti sola çekme imkanından da bu şekilde vazgeçildiğini aktardı. Ülkemizde yakın tarihte seçim olmadığını o yüzden solda birlik söylemlerinin havada uçuşmadığını, ancak seçim yaklaştığı zaman yeniden gündeme geleceğini bildiğini belirten Ersoy, aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde olmalı, herkesin ayrı siyasal çizgisi olmalı şeklinde konuştu.
Rahvancıoğlu: Aydın ve entelektüel kesimler kritik önem taşımakta
Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, seçim sonuçlarını şaşkınlıkla takip ettiğini, AKP hegemonyasında bu derece ciddi bir gerileme beklemediğini ifade etti. Türkiye halkları açısından olumlu duygular hissettiğini belirten Rahvancıoğlu, onlar adına umutlandığını söyledi.
Emeğin örgütlenmesi, hakların gelişmesi ve sınıf mücadelesi açısından aydın ve entelektüel insanların kritik önemde bir kesim olduklarını belirten Rahvancıoğlu, aynı zamanda bu işlevden uzaklaştıkları sürece de emeğe ve halka düşman bir tutum takınabileceklerini söyledi.
Son seçimde CHP’ye kayan oyların bir garantisinin olmadığını düşündüğünü belirten Rahvancıoğlu, aynı zamanda bir alternatifsizliği de gösterdiğini kaydetti. TİP, TKP, Sol Parti’nin varlığın hatırlatan Rahvancıoğlu, ancak bu partilerin programatik ve pratik faaliyetlerinin halk ile buluşabilmesi aydın ve entelektüellerin çabasına bağlı olduğunu anlattı. Halkın olumsuzlukları yaşayıp sonucunda sosyalizmden daha güzel bir şey yok demesini, aniden kamucu politikaları savunmasını bekleyemeyiz diyen Rahvancıoğlu, bunu halka götürecek ve halka anlatacak bir ara halkanın varlığından bahsetti.
Bu ara halkanın halka not verme dışında kendi üzerine düşen görevi yapmadığı sürece bütün dünyada örnekleri olduğu gibi muhafazakar politikaların gelişeceğini vurguladı. Türkiye’de bazı bölgelerde belediyelerin CHP’den MHP’ye, MHP’den CHP’ye geçişlerin görüldüğünü, aslında genelde muhafazakarlaşma mutabakatının oluşmakta olduğunu belirten Rahvancıoğlu, laiklik ve Mustafa Kemal Atatürk isminin ne sıklıkla kullanıldığıyla ilgili şekilsel bazı farklılıkların dışında özellikle ekonomi politikalarında ciddi bir benzeşme sürecinin söz konusu olduğunu aktardı.
“CHP’nin ekonomi politikaları AKP’den farklı değil”
Rahvancıoğlu, CHP’nin ekonomi politikalarının AKP’nin uyguladığı ekonomi politikalarından farklı olmadığını, neo-liberal ekonomi politikalarının CHP tarafından da destek gördüğünü belirtti. Ülkemizde bazı kesimlerin Türkiye’de sosyal demokratlar kazandı, şimdi bizde de sosyal demokratlar kazanacak gibi bir heyecana kapılmanın olduğunu belirten Rahvancıoğlu, CHP’nin ekonomi politikalarının AKP’den çok da büyük farkının olmadığını vurguladı.
Van’da yaşanan olayları örnek göstererek, burada okunması gereken bir mücadele pratiğinin olduğunu söyleyen Rahvancıoğlu, en anti demokratik koşullarda dahi sokak mücadelesini de boşlamadan seçim mücadelelerini yürüterek, demokrasinin hayata geçmesine katkı sunmak olduğunu vurguladı.
“Her türlü olumsuz koşullarda seçimleri de sokağı da boşlamamak gerekir”
Seçim sonrasında Kıbrıs’ın kuzeyinde muazzam duygular hissedip kendinden geçen insanların olduğunu gördüğünü söyleyen Rahvancıoğlu, nasıl olumsuz sonuç alındığında öldük bittik dememiz gerektiği gibi bu durumda da temkinli olmamız gerektiğini belirtti. Rahvancıoğlu, CHP’nin de AKP gibi neo-liberal ekonomi politikalarını desteklediğini, Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak da neredeyse AKP’den daha hamasi söylemlerinin olduğunu söyledi. Süreçleri okuma ile ilgili olarak kullanılması gereken yaklaşımın eğer herhangi bir değişimi programlayacaksak duyguları değil akıl kullanmamız gerektiğini düşündüğünü de ekledi. Her türlü olumsuz koşullarda seçimleri de sokağı da boşlamamak gerekir diyen Rahvancıoğlu, Türkiye’deki pratiğin de en çok bize bunu gösterdiğini ifade etti.
“Kıbrıs’ta bir değişim yaratmak istiyorsak kendi süreçlerimizi örgütlemeli, kendi mücadelemizi vermeli ve kimlik siyasetinden uzak durmalıyız”
Rahvancıoğlu, Türkiye’deki son seçimlerin Kıbrıs’a doğudan ve kısa vadeli etkisinin olacağını düşünmediğini söyledi. Türkiye’de yaşanacak değişimle Kıbrıs’ta bir değişim yaşanacağı beklentisinin pekte mümkün olmadığını beliren Rahvancıoğlu, eğer Kıbrıs’ta bir değişim yaratmak istiyorsak kendi süreçlerimizi örgütlemeli ve kendi mücadelemizi vermemiz gerektiğinin altını çizdi.
Rahvancıoğlu, kimlik temelinde bir siyasal kutuplaşmanın sosyalist solun geri planda kalmasını sağladığı dersini de buradan çıkarmamız gerektiğini belirtti. Rahvancıoğlu, kimliksel çatışmalar ekseninde siyasetin ülkemizde yerleşmesine izin vermemeliyiz, sınıfsal temelde mücadele etmekten bir an bile geri durmamalıyız açıklamasını yaptı.
Özkızan: Seçim sonuçlarını bir zafer olarak okumamalıyız
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, uzun zamandır yenilmişlik duygusunun yaşandığı Türkiye’de 20 yıla kıyasla farklı bir seçim sürecinin yaşandığını, buna rağmen Türkiye’deki seçimlerin bir zafer olarak okunamayacağını, çünkü sosyalistlerin kazanmadığını belirtti.
Seçim sonucunda temkinli olunması gereken birçok unsur olduğunu belirten Özkızan, Türkiye Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in seçimin hemen ardından yaptığı ekonomi politikalarının kaldığı yerden devam edeceği açıklamasını hatırlattı. Türkiye halklarının ciddi bir ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunu, o kadar ki AKP ile özdeşleşmiş orta Anadolu bölgesinde yaşayan insanların bile AKP’ye değil de CHP’ye oy verdiğini söyleyen Özkızan, bakan tarafından bu ekonomik ortamı yaratan politikalara devam edileceği açıklamasının geldiğini anlattı. Ekonomik anlamda da bir değişimin yaşanmayacağını da ekledi.
“İl meclislerinde AKP hala güçlü”
Özkızan, yerel dinamiklerin devreye girdiği il meclislerinde AKP’nin ciddi bir şekilde oy almasını bir diğer temkinli olunması gereken unsur olarak değerlendi. YRP, MHP ve AKP’nin il meclislerinde aldığı oylara bakıldığında %45’in geçildiğinin görüldüğünü belirten Özkızan, aslında çok da büyük bir yenilginin söz konusu olmadığına dikkat çekti. Özkızan, en üzücüsünün de sosyalistlerin birkaç ufak başarısı dışında ciddi bir yenilgi yaşamış olması olduğunu söyledi.
Özkızan, ülkemizde irade konusuyla ilgili yanlış anlaşılmanın olduğunu, irade denilen şeyin baskıların olmaması olarak anlaşıldığını söyledi. Baskı ve müdahale yoksa iradeniz vardır düşüncesinin olduğunu belirten Özkızan, aksine irade denilen şeyin baskılara ve müdahalelere rağmen ortaya çıkan bir süreç olduğunu anlattı.
“Sosyalistlerin insanları örgütlemekten başka yaslanacağı bir dayanağı yok”
Sosyalistlerin insanları örgütlemekten başka yaslanacağı bir dayanağının olmadığını söyleyen Özkızan, fonlara büyük kuruluşlara, AB’ye, ABD’ye veya sermayeye yaslanamazsınız dedi. Bu insanlar bir değişimin parçası olabileceklerini bizlere gösterdiler diyen Özkızan, devrimcilerin yapması gerekenin bu değişimi daha nasıl başka noktalara taşıyabileceği, umudu ve dinamiği nasıl başka yerlere kanalize edebileceği yönünde bir irade ortaya koymak olduğunu ifade etti.
Türkiye’deki ekonomi politikaları söz konusu olduğunda çok soyut bir tartışmanın sürdüğünü beliren Özkızan, iyi ve kötü ekonomi yönetiminden bahsedildiğini ancak 1980 darbesinden beri ekonomi yönetimine bakıldığında, ne yazık ki işçi sınıfının ortadan kaybolduğunu, işçi sınıfının taleplerini temsil eden siyasal ve sendikal hareketlerin güçsüzleştirildiğini vurguladı.