EkonomiInstagramKıbrısManşetSiyaset

Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasındaki ticaret tıkırında






Ekonomist Mertkan Hamit, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye arasındaki ticaretin detayları, rakamların ne kadar anlamlı olup olmadığı ve bunun siyasi olarak ne anlama geldiğiyle ilgili sorularımızı yanıtladı

Türkiye-Kıbrıs Cumhuriyeti arasındaki ithalat ve ihracat verileri bize iki ülke arasında iyi bir iş birliği olduğunu gösteriyor mu?

Türkiye–Kıbrıs Cumhuriyeti’nin karşılıklı ticaret performansına ve Türkiye ile kuzey Kıbrıs ve kuzey- güney arası ticarete eş zamanlı bakmak gerekir.

Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında ticaretin gerçekleşmesi her ne kadar da ilgi çekici olsa da ticari ve ekonomik sınırlar ötesi ilişkiler, politikacıların gündemlerine göre değil; fiyat, talep, mukayeseli üstünlükler, rekabet gibi unsurlara göre belirlenir.

Politikacıların çizdiği çerçeve ve unsurların psikolojik anlamda etkisi olabilir ancak ticaret doğası gereği psikolojik birçok bariyeri aşan bir faaliyettir.

Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Kurumu’nun dış ticaret verilerine baktığımızda 2023 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye arasında ithalat ve ihracat işlemlerinin gerçekleştiğini görebiliriz.

“TC-KC arası yerel ihracat 207 bin 511 euro”

Türkiye Cumhuriyeti’ne, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından yapılan yerel ihracat 207 bin 511 euro tutarındadır. Bu miktar çok da büyük bir tutar değildir. Ancak bunun yanında 5.9 milyon euro tutarında da ‘yeniden ihracat’ gerçekleşmektedir.

Burada, “yerel ihracat” ve “yeniden ihracat” olarak isimlendirilen iki konsept arasındaki farkı ortaya koymak önemlidir.

207 bin 511 euro tutarındaki yerel ihracat, Kıbrıs Cumhuriyeti yerel girdisi ile son ürün haline gelen ürünleri temsil eder. Bu ürünler arasında makyaj malzemesi, güneş kremi gibi ürünler, konfeksiyon, su arıtma cihazları gibi çeşitli küçük elektrikli aksanlar olduğunu görebiliyoruz.

Yeniden ihraç edilen ürünler derken; aslında ürünlerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nde üretilmediği ya da çok küçük değişiklikler dışında herhangi bir sürece tabi olmayan; esasen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin lokasyonu nedeniyle diğer ülkelerden ithal edilip Kıbrıs Cumhuriyeti antrepolarında bekleyen, ardından Türkiye’ye ithal edilen ürünlerden bahsediyoruz.

Kıbrıs Cumhuriyeti antrepolarında bulunan ürünler, önemli bir değişikliğe tabi tutulmayan ürünlerdir. Bir yük gemisinin Larnaka Limanı’ndan ayrılmasından sonra, Mersin ve oradan da diğer Avrupa kentlerine gitmesi normaldir. Bu süreçte Kıbrıs Cumhuriyeti’nden yeniden ihraç edilen ürünlerin bedeli hala daha çok büyük tutar olmamakla beraber bazı kalemlerin belirleyici olduğunu görüyoruz.

“KC’nin TC’den yaptığı toplam ithalat 188 milyon euro”

İthalat tarafında ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sınırlı ihracatına karşı, kayda değer bir ithalat iş birliğinin olduğunu görüyoruz. Ancak gerçekleşen bu ithalatın önemli bir bölümü bu sefer de Türkiye üzerinden yeniden ihraç edilen mallar olduğunu biliyoruz.

Kıbrıs Cumhuriyeti ticaret verilerinde, Türkiye’den yapılan toplam ithalatın 188 milyon euro tutarında olduğunu görüyoruz. Bunların arasında hidrokarbon karışımları -petrokimya ürünleri, motor yağları ve diğer damıtılmış yağ ürünleri- 145 milyon euroluk bölümü oluşturuyor.

Bu ürünleri, çeşitli ülkelerden Türkiye’nin ithal ettiği ve rafinerilerinde depoladığı akaryakıtın, Türkiye üzerinden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ulaştığı sonucuna varabiliriz.

Bu ürünlere, yeniden ihraç edilen diğer otomotiv ve binek araçları da eklediğimizde rakam 173 milyon euro seviyesini açıyor. Bu açıdan baktığımızda aslında Türkiye ve Kıbrıs’taki ticari merkezler üzerinden gerçekleştirilen işlemlerin ithalatın önemli bir bölümünü oluşturduğunu görüyoruz.

Türkiye’de üretilip, ardından Kıbrıs Cumhuriyeti’ne satılan ürünlerin tutarı ile ilgili bilgiye erişmek için Türkiye İhracatçılar Meclisi verileri önemli bir veri kaynağıdır.

“KC-TC arasındaki ticaret hacmi toplam 200 milyon euro”

Burada doğrudan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye’den yaptığı ithalat tutarının 1 milyon euroya yakın olduğunu görebiliriz. Bu açıdan da Türkiye ve Kıbrıs’ta üretilmeyen ve yeniden ihraç edilen ürünleri göz ardı ettiğimizde, toplam ticaretin oldukça sınırlı olduğunu, birkaç milyon euroyu aşmadığını söylemek mümkün.

Ancak yeniden ihraçlar devreye girdiğinde toplam hacim neredeyse 200 milyon euro seviyesine ulaşmaktadır.
Bu rakamların ben hala daha önemli bir seviyede olmadığını düşünüyorum. Bununla ilgili olarak görece Kıbrıs Cumhuriyeti’nden daha küçük bir ekonomi olan Kıbrıslı Türk ekonomisine bakmak faydalı olabilir.

“Kuzey Kıbrıs TC’den 1.7 milyar euro ithalat yapıyor”

Kuzey Kıbrıs’ın sadece Türkiye’den yaptığı ithalat 1.7 milyar euro civarındadır ve 2023 yılında 2.6 milyar euro tutarına yakın toplam ithalatımızın yüzde 65’ine denk gelmektedir.

“TC’ye yapılan ihracat ise 116 milyon euro”

Aynı şekilde kuzey Kıbrıs’tan Türkiye’ye yapılan ihracat 2023 yılında 116 milyon euro civarındadır ve 162 milyon euro civarında gerçekleşen toplam ihracatın yüzde 76’sı civarındadır.

Kıbrıs Cumhuriyeti ile Kıbrıs’ın kuzeyinin yeşil hat üzerinden yaptığı ticaret hacmi ise oldukça sınırlıdır. Yeşil Hat Tüzüğü sadece kuzeyden güneye giden ticareti düzenlemektedir.

Bu kapsamda yapılan 15 milyon euro civarındayken, kktc Ticaret Dairesi’nin rakamlarına göre 2023 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nden alınan ürünlerin değeri 1.2 milyon euro seviyesindedir.

Kuzeyden güneye yapılan satışlar, Kıbrıslı Türk toplumunun ihracatının yüzde 8’ine denk gelirken; Kıbrıs Rum toplumu ile 1 milyon euro civarında gerçekleşen ticaret, kuzeydeki 2.6 milyar euroya ulaşan ithalat hacmi içinde kayda değer bir karşılığa dahi denk gelmemektedir.

“Türkiye ile kktc arasında 2.7 milyar euroluk bir ticaret hacmi var”

Ticaret, ülkeler arası iş birliği ve savaşmazlık durumunun iyileştirilmesinde faydalı bir faaliyet olduğuna inanılır çünkü devletlerarası ilişkiler, ulusal farklılıklara rağmen insandan insana ya da en azından tüccardan tüccara belli bağımlılıklar yaratarak iyi ilişkilerin sürekliliğini sağlayacak sosyal alanlar yaratabilir.

Ancak, Türkiye ile kktc arasında 2.7 milyar euroluk bir ticaret hacmi varken, Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında yerel ticaret kayda değer bir miktar değil; yeniden ihraç üzerinden oluşan hacim bile Kıbrıs Cumhuriyeti, kuzey Kıbrıs’tan çok daha büyük ve karmaşık bir ekonomi olmasına rağmen kuzeyin yüzde 15’i civarındadır.

Aynı şekilde kuzey–güney arası ticaretin de son yıllarda önemli bir performans göstermesine rağmen hala daha sınırlı ölçüde olduğunu göstermektedir.

Yine de yapısal, psikolojik, siyasi tüm sorunlara rağmen, ticari anlamda Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki sınırlı iş birliğinin olmasının, hiç olmamasından daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Bu verileri Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında yapılan ticaretle karşılaştırdığımızda ortaya nasıl bir durum çıkıyor?

Yeşil Hat Tüzüğü, Kıbrıslı Türkler için önemli fırsatlar yaratan ancak yeteri kadar sorumluluk almaktan kaçındığımız ve bu yüzden de tam verimli kullanamadığımız bir fırsattır.

Maalesef, buradaki potansiyeli karar alınmasından 20 yıl geçtikten sonra daha iyi kavramaya başladık. Avrupa Komisyonunun yakın zamanda başlattığı, yeşil hat ticaretine dönük one-stop-shop girişimi bu açıdan yeşil hat ticaretinin öneminin daha iyi anlaşılmaya başladığının bir örneği olarak gösterilebilir.

Yeşil Hat Ticareti özellikle TL’nin değer kaybı ile başlayan süreç ve Covid19 salgını sonrasında önemli bir artış deneyimledi. 5 Milyon euro civarı satıştan, 15–17 milyon euro civarında bir seviyede sürdüğünü görüyoruz.

“Ürün kapsamının genişletilmesi önemli”

Ancak, daha önce de belirttiğim gibi yeşil hat tüzüğü tek yönlü bir ticari çerçevedir. Yani adanın kuzeyinden, güneyine dönük gerçekleşen ticari faaliyetleri düzenleyen sınırlı bir çerçevedir.

Zaman içerisinde ürün kapsamının genişletilmesi de önemli gelişmelerdir. Ancak, bu faaliyetlerin daha fazla genişlemesini istiyorsak, adanın güneyinden kuzeyine dönük yapılacak faaliyetlerin de genişlemesine olanak sağlamak gereklidir.

Böylelikle karşılıklı olarak piyasaların daha uyumlu hale gelmesi de sağlanabilir.

Maalesef, Yeşil Hat Tüzüğü’nün bir nevi muadili olan, dış ticaret yasası altındaki ilgili tüzük güneyden kuzeye yönelik gerçekleşen ticari işlemlerde çifte KDV ödenmesine yol açacak şekilde düzenlenmiştir.

Ürün türüne göre değerinin yüzde 20’sine kadar ulaşan KDV tutarının güneyden gelecek ürünlere uygulanması doğal olarak güneyden gelen ürünlerin fiyat rekabetinde daha dezavantajlı olmasına neden olmaktadır.

Ticaretteki temel ilkelerden biri mütekabiliyettir. Eğer siz kuzeyden güneye bir ürün satıyor ve ürününüz KDV uygulanmadan piyasaya kabul edilmesine izin veriliyorsa, eş koşulları sağlamamız gerekmektedir.

Aynı zamanda, Kıbrıs Cumhuriyeti otoritelerinin de ticareti uygun ürün gruplarında bile çeşitli bürokratik engeller yarattığı bilinmektedir.

Bunlar doğal olarak ticari hacmin zayıflamasına ve zorlaşmasına neden olmaktadır. Ticaretin kolay yapılamıyor olması nihayetinde toplumsal refahtan çalmaktadır.

Bu açıdan siyasi saiklerle gerçekleştirilen zorlukların maliyetini nihayetinde son tüketici olan bizler ödemek zorundayız.

“İhracat bacağında, Yeşil Hat Tüzüğü daha elverişli”

Bu açıdan yeşil hat ticareti veya güney kuzey yönlü dış ticaret yasasının güney Kıbrıs’la yönelik yapısal ve yasal zorluklar ve karmaşa, ticaretin zorlaşması ile neticelenmekte ve gerçek potansiyelin altında bir faaliyetin oluşmasına neden olmaktadır.

Kıbrıs Türk ekonomisine en yakın Avrupa Birliği ekonomisi, Kıbrıs Cumhuriyeti olmasına rağmen, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden toplam ithalat sırasında AB ülkeleri arasında sondan 7. sıradadır ve AB ile yaptığımız ithalatın binde üçüne karşılık gelmektedir.

Ancak ihracat bacağında, Yeşil Hat Tüzüğü’nün daha elverişli olduğunu görüyoruz. Çünkü Kıbrıs Türk toplumunun AB yönünde gerçekleştirdiği toplam 17.5 milyon dolarlık ihracatın, 16.5 milyon dolarını Kıbrıs Cumhuriyeti’ne gerçekleştiriyoruz.

Hala daha rakamlar Türkiye ile yapılan ticaretin hacmi ile Kıbrıs Cumhuriyeti ile yapılan ihracatı kıyaslayamayız.
Aynı şekilde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Türkiye ile yaptığı ekonomik faaliyetlerin kapsamının da yeniden ihracat sayesinde çok daha derin olduğu görülmektedir.

Kıbrıslıtürkler nerede kaybediyor, sorumlular kim?

Kıbrıslı Türkler 1993 yılında yaptığı tek yanlı bir politikanın mahkumudur. Annan planında Kıbrıslı Türklerin olumlu oy vermesi sonrasında AB’nin aldığı kararlardan biri de Doğrudan Ticaret Tüzüğü idi. Ancak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye dahil olması ile bu iş havada kaldı.

Ancak tekrar tekrar altını çizmekte yarar var bugün ticarette yaşadığımız kısıtlamaların temeli, Mağusa Limanı ile ilgili alınan karardır. Bu kararın geriye çevrilmesi ya da yeni koşulların oluşmasına yönelik birçok kez siyasi açılımlar dile getirilmiş ancak nihayete ermemiştir.

Annan Planı sonrasında Mehmet Ali Talat, izolasyonlar konusunu gündeminde tutmuştu ancak AB’nin sözü olarak konuyu gündeme taşıması bir sonuç üretmemişti. Nihayetinde artık Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyesiydi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin özellikle de dönemin Cumhurbaşkanı Papadapoulos’un olası manevra alanını sağlamamıştı.

Ardından, Maraş’ın iadesine karşılık ticaretin başlatılmasına yönelik tutum Hristofiyas Cumhurbaşkanı iken dile getirilmişti. Ancak, Kıbrıs Türk tarafı Maraş, ticari izolasyonların muadili değildir diyerek konuya dair bir tavır göstermedi.

Ardından süregiden müzakere sürecinde kapsamlı çözüme odaklanalım denilerek, statüko tercih edildi.

Mağusa Limanı–Maraş ve Mağusa Suriçi…

Talat sonrasında dönemin Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu da bu konuda isteksiz olduğunu açıklamıştı.
Üstelik bu dönem Mağusa İnisiyatifi gibi yapılar Mağusa Limanı–Maraş ve Mağusa Suriçi konusunda bir paket önerisi ortaya çıkarmış kayda değer ses getirmişti.

İzleyen dönemde o zaman ABD Başkan yardımcısı bugünkü ABD Başkanı Biden Kıbrıs’a gelmiş eş zamanlı olarak Barack Obama Başkanlığındaki Beyaz Saray’dan Mağusa, Maraş ve Liman konusunda destekleyici resmî açıklamalar yapılmıştı.

Ancak, o dönemde Kıbrıs sorununun “Mağusalılaştırılması” eleştirisi piyasaya çıkmıştı. Kıbrıs sorunu “Mağusalılaştırılmasın” diye statükonun devamı sağlanmıştı.

Akıncı döneminde yine Maraş yılanlara farelere kalmasın, iadesine karşılık limanların ve Ercan’ın açılması gündeme getirilmişti. Ancak, yine “kapsamlı çözüme odaklanma” ağır basmış ve nihayetinde statüko, değişimin önüne geçmişti.

“Güven Yaratıcı Önlem olarak belli politikalar uygulanabilirdi”

Ersin Tatar konusunda zaten yorum yapmak oldukça zor. Egemen eşitliğin kabulüne dayalı yeni siyasi paradigması esasen görüşme masasına dahi oturmayan bir toplum lideri imajı yarattı.

Geçen dört yılda, bırakın Kıbrıslı Türklerin uluslararası ticari faaliyetlere yakınlaşmasını, yeni geçiş kapıları ile mevcut yeşil hat ticaretinin kolaylaşmasını sağlayacak adımları dahi atma konusunda dahi bir sonuç üretememiştir.

Gelinen noktada, Güven Yaratıcı Önlem olarak belli politikalar uygulanabilirdi. Hem Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasındaki ekonomik farklılıklar azalır, hem de ticari iş birlikleri sayesinde yeni becerilerin transferinden, yeni ekonomik koşulların yaratılarak daha adil bir ekonomik düzen oluşturulabilirdi.

Ancak, parça parça çözüm yerine statükonun bir anda dönüşebileceği kapsamlı çözüme çerçevesine odaklanmak daha risksiz bir durum yaratıyor.

Dahası, Kıbrıs sorununu bir biçimde çözme sözü verip, gerçekleştiremeyen siyasi seçkinler, tek taraflı olarak Kıbrıslı Türk toplumunun uluslararası ticari ve ekonomik ilişkilere dahil edecek çerçeveyi oluşturacak bir çıkış yolu da üretemediler.

“Talepkâr olup risk almak yerine güvenceli bir alanda siyaset…”

Tüm bunlara baktığımda tek bir sorumlu üzerinden konuya yaklaşmanın, yetersiz olduğuna inanıyorum.
Maalesef Kıbrıslı Türk siyaseti, stratejik olarak kendini özgürleştirecek alanlara yönelik talepkâr olup risk almak yerine güvenceli bir alanda siyaset yapmayı tercih ediyor.

Bu noktada risk almaktan kaçınan, konfor alanını tercih eden politikacıları seçen bir toplumda yaşıyoruz. Yaptığımız seçimlerin en başta kendi menfaatlerimizde hiçbir değişiklik olmaması uğruna yaptığımız bencil tercihlerin toplamının sonucu olduğu gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor.

Menfaatlerimizi anlık değerlendirmek yerine ileriki nesillerle birlikte düşünüp, gölgemizden korkmadan cesur ve kararlı karar alma kabiliyeti gösterebilirsek sürer durumun dışına çıkabiliriz. Bunu gerçekleştiremediğimiz sürece, statükonun boğuluruz. Bunca yılda geldiğimiz nokta durumu kanıtlar niteliktedir.









Başa dön tuşu