InstagramKıbrısManşetSiyaset

Özkızan: Kıbrıs’ın NATO üyesi olması ABD emperyalizminin güdümüne girmesidir!






Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, Parti Meclisi Üyesi Mustafa Keleşzade ve Ali Şahin, Emeğin Gündemi programında “Kıbrıs, NATO ve Suriye” konu başlıklarını irdelediler

Özkızan: Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyesi olması Amerikan emperyalizminin güdümüne girmesidir!

Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan programda yaptığı açıklamalarda, Kıbrıs’ın NATO üyeliğinin çok önemli bir adım olduğuna ve Kıbrıs’ın askeri bir üs olduğuna dikkat çekti.

Kıbrıs’ın belli başlı emperyalizmin güç unsurlarının etkisi altında olmadığının söylemenin neredeyse imkansız olduğunu söyleyen Özkızan, fakat politik olarak tarafsız kalmış bir bölge olduğunu söyledi.

Özkızan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin görece anlamda tarafsızlığını korumuş bir devlet olduğunu ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO üyesi olmasının, kuruluşundan beri görece tarafsız kalmış bir devletin tamamen Amerikan emperyalizminin güdümüne girmesi anlamı taşıdığını söyledi.

Özkızan, Kıbrıs’ın NATO’ya girme sürecinden bahsederek, üyelik sürecinin 2023 sonu gibi başladığına değindi.

1987 yılında uygulanan silah ambargosundan bahseden Özkızan, Kıbrıs’ın Rusya ile yakınlaşmasının ve limanlarını açmasının ardından ABD’nin 2020 yılında ambargoyu senelik olarak kaldırdığını aktardı.

Özkızan, Hristodulidis’in nihai amacı NATO’ya üye olmaktan ziyade, ilk etaptaki amacının silah ambargosunun tamamen ortadan kaldırılması ve Amerika ile kalıcı bir askeri iş birliği anlaşması yapılması olduğunu belirtti.

Özkızan, bunun karşılığında Baf’taki hava üssünün tamamen açılması ve Rusya’ya dönük korkularının giderilmesinin öne sunulduğunu belirterek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rusya-Ukrayna savaşından beri süren gerginlikte ve dengeler içerisinde kendisine Amerika’dan yana bir alan açmaya çalıştığını kaydetti.

Özkızan, Kıbrıs, NATO’ya girmese bile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve ordusunun Amerika’nın güdümüne girmesi için ciddi bir süreç başlatıldığına dikkat çekti.

“Kıbrıslıtürk Solunun sıkıntısı hiçbir şeyin mücadelesini vermemesidir”

Özkızan, “zaten”ler ile siyaset yapılmayacağını, önümüzde somut bir durum olduğunu buna karşı mücadele edeceklerini ifade ederek “Hem NATO’ya karşı hem de federasyon için mücadele edebiliriz. Kıbrıslıtürk solunun bugünkü sıkıntısı hiçbir şeyin mücadelesini vermeyen sadece sosyal medya üzerinden veya sembolik olarak tavır alan, militan olmayan bir muhalefetin olmasıdır” dedi.

“Siz kendiniz bir alternatif olduğunuzda iki kamp arasında manevralar yapmaya başlayabilirsiniz”

“Kendiniz bir alternatif olamadığınızda, ortada iki seçenek varmış gibi düşünüldüğüne” dikkat çeken Özkızan,” özne olmak demek kendinizin de bir seçenek olduğunu unutmanın, dışardan siyasal gözlemci gibi bakmaya başlandığını, bunun siyasal anksiyetenin sonucu olduğunu” kaydetti.

Özkızan, “Siz kendiniz bir alternatif olduğunuzda iki kamp arasında manevralar yapmaya başlayabilirsiniz, onlar sizi de bir taraf olarak görmeye başlar ve kendi gerçekliğinizi dayatırsınız” şeklinde konuşarak, örgütlenmenin önemine dikkat çekti.

Keleşzade: Kıbrıs’ın NATO üyesi olması halinde, olası bir çatışmada doğrudan hedef haline gelebilir!

Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi Mustafa Keleşzade ise programda yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ın garantör ülkelerinin NATO’ya giriş sürecini anlattı.

İngiltere’nin NATO’nun kurucu üyelerinden, Yunanistan ve Türkiye’nin ise NATO kurulduktan hemen sonra üye olduğunu ve bu ülkelerin Kıbrıs Cumhuriyet’inin garantörü olan üç devlet olduğunu hatırlatan Keleşzade, Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduktan hemen sonra hiçbir bloğa katılmayarak Bağlantısızlar Hareketi’nde yer aldığını söyledi, Kıbrıs’ın jeopolitik konumundan dolayı tehlikeli bir noktada olduğunu belirtti.

Keleşzade, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Bağımsızlar Hareketi’nde yer almasının halkın güvenliği açısından tercih edildiğini, 1974’te yapılan harekatların ve suikast girişiminin ise NATO’ya üye olmamanın bedelleri olarak görüldüğünü söyledi.

Keleşzade, bugün Kıbrıs’ın NATO üyesi olmasının ne anlama geleceğini aktararak Hristodulidis’in “NATO’ya dahil olalım ve korunalım” noktasından yola çıktığını belirterek, gerekçelerini aktardı.

Keleşzade, Kıbrıs’ın NATO üyesi olması halinde olası bir çatışmada doğrudan hedef haline gelebileceğinden bahsederek Hizbullah’ın açıklamasını hatırlattı, halihazırda yaşanan olayların bulunduğumuz riski gösterdiğini kaydetti.

Keleşzade, “Bizi hedef haline getiren üslerden nasıl kurtulabileceğimizi konuşmamız gerekirken NATO’ya üyeliği konuşuluyor” dedi.

NATO üyeliğiyle coğrafi olarak hem Orta Doğu’ya en yakın hem de en çok askeri üs konumuna geleceğimizi dolayısıyla olası bir çatışma direkt hedef haline geleceğimize dikkat çeken Keleşzade, bunun işin Kıbrıs halklarıyla ilgili boyutu olduğunu belirterek etik bir boyutu olduğundan da bahsetti, “Bizi tarafı olmamamız gereken savaşlarda taraf haline getiriyorlar, insanlığa karşı işlenen yana” dedi.

Kıbrıs’ta NATO karşıtı bir hareket oluşacaksa “onlar var diye biz sokağa çıkmayacağız” diye bir pozisyona girmemek gerektiğini söyleyen Keleşzade, ortaya koyulacak net ve sağlam tavırlarla yapılabileceğini belirtti.

“NATO batı kapitalizminin genel çıkarlarını korumak ve yaymak için kurulmuş yayılmacı bir örgüt”

Keleşzade, NATO’nun batı kapitalizminin genel çıkarlarını korumak ve yaymak için kurulmuş yayılmacı bir örgüt olduğunu belirterek, Sovyetler bloğuna yakın ilişkileri olan bazı ülkelerin Sovyetler yıkıldıktan sonra da Rusya ile daha yakın ilişkiler kurduğunu aktardı.

2010’lu yıllarda sokak hareketleri üzerinden dalga dalga yayılan bir süreç olan “Arap Baharı” kavramının ortaya çıktığını kaydeden Keleşzade, savaşın sisi dağılmaya başladığında Rusya yanlısı hükümetlerin yerine Amerikancı rejimlerin geçirilmeye çalışıldığı bir süreci gördüğümüzden bahsetti, Suriye’nin tıkanan yer olduğunu belirtti.

2014 senesinde kanlı bir savaş haline geldiğinden bahsederek Batı’nın ve Rusya’nın müdahalesiyle savaşın belli bir noktaya getirilerek sabitlendiğini aktaran Keleşzade, bölünmüş bir Suriye’de belli bir stabilizasyon sağlandığını, şu anda ise İsrail’in Gazze’ye yönelik başlattığı soykırımcı saldırılarla dengenin bozulduğunu, Lübnan’ın bu saldırılarda Gazze’nin yanında yer aldığını, İsrail’in de bunun üzerine Lübnan’a saldırdığını ifade etti.

Suriye’deki ESAD yönetiminin çok uzun bir süredir ambargo altında olduğunda, halkla iyi bağları olmamasından bahseden Keleşzade, İsrail ile Lübnan’ın ateşkes anlaşması imzaladıkları gün İsrail’in önce Suriye sınırını vurduğunu, ardından HTŞ’nin Halep operasyonu ve Şam’a kadar ilerlemesi ve arada yaşanan olaylarla günümüzdeki tablonun oluştuğunu aktardı.

“Sosyalist bir hareketin örgütlü bir şekilde gelişmemesinin sıkıntısı Suriye sahasında çok ciddi bir şekilde hissediliyor”

Keleşzade, Suriye sahasında şu anda ne oluyordan bahsederek, ESAD rejimini deviren HTŞ’yi El Kaide’nin Suriye kolu olarak kurulan, IŞİD ile aynı kökenden olan bir yapı olarak tanımladı, Amerika, Fransa ve Türkiye’nin desteklediğini fakat IŞİD sonrasında desteklemenin kolay olmadığını söyledi.

Keleşzade, HTŞ’nin liderinin, ABD tarafından başında 10 milyon dolar ödül olan bir kişi olduğundan bahsederek, Türkiye medyasında övülen HTŞ’nin aynı zamanda Türkiye’de terör örgütleri listesinde olduğunu kaydetti.

Solcuların bu ikisini de savunmak zorunda olmadığını belirten Keleşzade, Suriye sahasında, HTŞ, paralı askerlerden oluşan ve Türkiye’nin güdümünde hareket eden Suriye Milli Ordusu, Kürtlerin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri ve diğer grupların kabul etmediği bir grup olduğunu aktardı, bu durumun Suriye halklarında da hiç yaşanmamış bir iç savaşa sürükleme etkisine sahip olduğunu söyledi.

Keleşzade, sosyalist bir hareketin örgütlü bir şekilde gelişmemesinin sıkıntısının Suriye sahasında çok ciddi bir şekilde hissedildiğini vurguladı.

“Halklar kendileri özneleşebilirlerse amaçlarına ulaşabilecekler”

Tüm bölgesel statülerin sarsıldığına dikkat çeken Keleşzade, yeni rejimlerin kurulduğu bir dönemden geçtiğimizi, eğer bir dış gücün bize bir şey açıklamasını bekleyecek günün sonunda kötü bir şey olacağını söyleyen Keleşzade, tam da bu yüzden NATO’ya karşı durabilmek gerektiğini belirtti.

Keleşzade, kaosun hüküm sürdüğü dönemlerde halklar kendileri özneleşebilirlerse kendi amaçlarına ulaşabileceklerinden bahsederek örgütlü mücadelenin önemini vurguladı.

Şahin: NATO bir savaş örgütü!

Emeğin Gündemi programında NATO’nun kuruluş sürecine ve amacına değinen Ali Şahin, solcular için NATO’nun bir savaş örgütü olduğunu ve kapitalizmin çıkarlarını korumak için her türlü barbarlığı organize edebilen bir barbarlar örgütü olduğunu aktardı.

Şahin, NATO’nun işlevinin temelde sosyalizmin kapitalizm karşısındaki mücadelesini geriletmek ve yıkmak olduğunu söyledi.

Şahin, Kıbrıs sorunundaki anlaşmazlıkları göz önünde bulundurarak Kıbrıslı Türk ve Elen halkları arasında NATO üyeliği üstünden yeni ittifakların kurulmasının olası olmadığını ifade ederek Kıbrıs’ta federasyon anlayışıyla sadece anti-NATO’cu bir anlayış ile aynı çizgide bir araya gelebilecek bir yapı oluşturabilmesinin çok mümkün olmadığını belirtti.

Kıbrıslı Elenlerin siyasetinde sol-sağ ayrımından ziyade, Kıbrıslı Elen sağının içerisinde iki çizginin öne çıktığının görüldüğünü belirten Şahin, bu çizgileri Makarios’un sağcılığı ve daha Amerikancı bir çizgide olan ve Kıbrıs’ta karşılığını 1974’te DİSİ’nin kurulmasıyla bulan bir sağ kesim olarak aktardı.

Şahin, bugün Hristodulidis’in DİSİ geleneğinden gelen bir isim olduğunu ve daha önce olmadığı kadar Amerikancı bir çizgiye yönetmiş bir tarzı olduğunu, ayrıksı bir örnek olarak karşımıza çıktığını söyledi, Kıbrıslı Elen sağının içerisinde hiçbir sağcının Amerikancılığı savunamayacağı bir tarihsel konjektür olduğunu belirtti.

Şahin, Hristodulidis üstünden küresel bir çatışma ortamından faydalanarak, batıya yaklaşmanın zemini olarak kullanan ve bunu askeri gerekçeleri bahane eden bir Kıbrıslı Elen liderliği oluştuğunu kaydetti.

“An yaşanırken idealin üzerinden tartışmak değil var olan anın üzerinden siyasal hamleler yapılmalı”

Şahin, sosyalizmin yenilgisi sonrası dünyadaki sosyalist hareketin yaşadığı tıkanıklığın süreçleri daha çok akışında takip eden bir pozisyona ve bu takip içerisinde pozisyonu var olan opsiyonlar üzerinden tarif etmeye çalışan bir siyasal anlayış haline gelmesinden dolayı olduğunu ifade etti.

Şahin, “An yaşanırken idealin üzerinden tartışmak değil var olan anın üzerinden siyasal hamleler yapılmalı, her türlü siyasal özne buna göre pozisyon almalıdır” dedi.

Şahin, BASS partilerinin ve onların yarattığı rejimlerin Nasırcılık üzerinden tasvir edilen radikalliğini daha çok 60’larda bulan bir anlayışın ürünü olduğundan bahsederek, şu andaki durumun bundan daha parlak bir gelecek vaat etmeyeceğini reel politika anlamda söylemek gerektiğine dikkat çekti.

Bunun var olan ve yıkılan rejimin övgüsü ve savunusu anlamına gelmediğini ekleyerek mevcut durumun adını koymakla ilgili olduğunu söyleyen Şahin, NATO bir ülkeyi bu şekilde parçalar, bölerin somut bir örneği olduğunu kaydetti.

Şahin, sırf NATO’nun karşısında olduğu için var olan rejimleri savunmanın sosyalistlerin işi olmadığını belirterek sosyalistlerin görevinin dünyanın her yerinde mücadele etmek olduğunun altını çizdi.

“Kitleler egemenlerin eline geçemeyecek kadar güçlü mücadeleler kurmalı”

Çeşitli Orta Doğu ülkelerinde yaşanan gerilimlerin politik dünyamızdan hiçbir zaman eksik olduğu süreçlerin devamını yaşadığımızı ifade eden Şahin, yeni süreçlerin olumlu olmasa da gelenekselleşmiş öznelerin ortadan kaybolduğunu barındırdığını ve siyasal ortama bakıldığı zaman iyimser bir tablo çıkarmanın mümkün olmadığını söyledi.

Şahin, aşılamaz gibi görünen durumlarda mücadele etmeyi bırakmayan insanların sayesinde dünyanın çok sıkıntılı zamanlardan çıktığını söyledi.

“Siyasal süreçlerin nasıl yönlendirileceğine kitlelerin rolü üzerinden bakan insanlar için kitlelere yönelik siyasal çalışma hiçbir zaman vazgeçilmemesi gereken bir şey” diyen Şahin, önemli olan şeyin kitlelerin egemenlerin eline geçemeyecek kadar güçlü mücadeleler kurması olduğunu kaydetti.









Başa dön tuşu