
Bağımsızlık Yolu Mali Sekreteri Münür Rahvancıoğlu, “başörtüsü tüzüğüyle” bir siyasal İslam kavgası verildiğini ancak bu kavgayı yürütenlerin çocukları kullandığını söyleyerek, sürecin kendiliğinden gelişmediğine, doğrudan AKP organizasyonu ile yapıldığına ve küçük kız çocuğunun “koç başı” gibi kullanıldığına vurgu yaptı
Rahvancıoğlu: Tanıdığını iddia ettiği kktc’yi aslında Türkiye kendisi tanımıyor
Türkiye medyasından Yeryüzü TV‘de, Çağlar Tekin‘in Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan gerici dayatmalara karşı yaşanan süreçle ilgili sorularını yanıtlayan Rahvancıoğlu, son zamanlarda Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan süreci daha iyi anlayabilmek için öncesinde bağlamların bilinmesi gerektiğini ifade etti.
Bu bağlamları, Türkiye’den bağımsız olduğunu söyleyen, dünyaya kendini ayrı devlet olarak tanıtmayı hedeflediğini iddia eden bir düşünceyle yönetildiğini ama aynı zamanda adada federasyonu destekleyen bir kesim olarak aktardı.
AKP’nin kuzey Kıbrıs’taki politikalarından da bahseden Rahvancıoğlu, “Tanıdığını iddia ettiği kktc’yi aslında Türkiye kendisi tanımıyor” dedi.
2020 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Türkiye’nin görüşünü desteklememesiyle, federasyon için görüşmelere devam etmesiyle beraber bir kırılma noktası yaşandığını aktaran Rahvancıoğlu, 2020 yılından sonra Türkiye’nin bütün bürokrasisiyle Kıbrıs’ın kuzeyine çullandığı ve seçimlere müdahale ettiğini söyledi.
“Sadece bir dinin bir mezhebine ayrıcalık sağlandı”
Rahvancıoğlu, her zaman belirli ayrımların olduğunu fakat, şu anda yaşanan sürecin bütün ayrımların dışında olduğunu belirterek, “Türkiye ile bizim çıkarlarımız ortaktır, federasyon istemeyiz” diyen kesimlerin de bu sürece dahil olduğunu kaydetti.
Kıbrıs’ın kuzeyinde hiçbir zaman başörtüsü ile ilgili bir sorun olmadığına da dikkat çeken Rahvancıoğlu, konuşmasına “Şu anda yaşanan ortaokullarda kız çocuklarının başörtüsü ile okula gitmesiyle ilgili Disiplin Tüzüğü değişikliği üzerinden yaşanıyor” şeklinde devam etti.
Bakanlar Kurulu’nun bir anda bu kararı aldığını anımsatan Rahvancıoğlu, prosedür olarak hukuki açıdan hata yapıldığı için tüzüğün geri çekildiğini, ardından bir kere daha gündeme getirildiğini kaydetti. Rahvancıoğlu, kız çocuklarının kendi iradeleriyle başörtüsü takıp takamayacağı, bir özgürlük mü yoksa ayrıcalık mı noktasından tartışmaların büyüdüğünden bahsederek, bunun sadece belli bir dinin bir mezhebine ayrıcalık tanıdığına ya da çocukların yetişkin muamelesi yapıldığına da dikkat çekti.
“Çocuğa yetişkin muamelesi yapılması kabul edilemez”
Kıbrıs’ın kuzeyinde on yıllardan beri süren tarikatçı bir örgütlenme arayışı olduğunu vurgulayan Rahvancıoğlu, tarikat örgütlenmelerinin yurtlarda ve okullarda geliştirilmeye çalışıldığını ifade etti.
Zaman zaman buna karşı mücadeleler verildiğini fakat Türkiye’den buraya gelmiş insanlara bile tam anlamıyla nüfus edemediğini söyleyen Rahvancıoğlu, sözü YDP’ye getirdi.
Rahvancıoğlu YDP’nin kendini Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı üzerinden var etmeye çalıştığını belirterek, gerilimin, “Çözümü destekliyor musun?”, “Türkiye ile ilişkiler nasıl?”, “Buraya gelen insanlarla ilgili nasıl bir bakış açısı var?” üzerinden şekillendiğini, henüz dinsel tartışmaların belirleyici bir tartışma olmadığına dikkat çekti.
Rahvancıoğlu, “Şu an yaşadığımız bir ilk, Kıbrıs’ın kuzeyinde dinsel kimlik sorunu yok” dedi. Kıbrıslı Türklerin tarihsel olarak, kendisi azınlık olan bir toplum olarak, başka kültürlere baskı yapma gibi bir refleks geliştirmediğini ekleyen Rahvancıoğlu, tarihsel olarak ve şu anda adadaki nüfus çeşitliliğinden de bahsetti.
Rahvancıoğlu, esas meselenin “çocuk hakları, çocuğun üstün yararı” ilkesi meselesi olduğunu, laikliğin bile bundan sonra geldiğini ifade ederek “Tartışmalar, çocuğun kendisinin talep ettiğini zannettiği bir konuda dahi devlet tarafından korunması, dinsel tartışmaların 11, 12, 13 yaşındaki çocukların gündemi olmaması gerektiği üzerine kuruluyor” şeklinde konuştu.
Rahvancıoğlu, sözlerinin devamında “Çocuklar daha kendini bulamadan, dinlerin ne olduğunu çözümlemeden taraf olduğu ve birbiriyle kamplaştığı bir süreci yaşamak durumunda kalacağız. Biz bunun çocuk haklarına aykırı olduğunu ve çocuk istismarı olduğunu düşünüyoruz” dedi, çocuğa yetişkin muamelesi yapılmasının kabul edilemez olduğunu söyledi.
“Türkiye kökenli insanların kimliğini ortaya koyarak karşı çıkması önemli bir fark”
Rahvancıoğlu, 2020’de şaibeli bir seçimle seçilen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın eşi Sibel Tatar’ın bile “Ben bu tüzüğe karşıyım” dediğini de hatırlatarak, Serdar Denktaş’ın da eylemlere katıldığını belirtti.
“Bu iş artık Kıbrıs sorunu meselesini aşmış, doğrudan doğruya bir çocuk hakları meselesine dönüşmüş durumda” diyen Rahvancıoğlu, UBP tabanının büyük kısmının bile buna karşı olduğunu, topyekün bir mücadelenin söz konusu olduğunu da kaydetti.
Rahvancıoğlu, yaşanılan ikilemi, “Ya laikliğe bağlı bir toplum olarak, öbür meselelerimiz ayrı meseleler olacak ya da dinsel meselelerin ortaokullara kadar ineceği bir yaşam tarzına göz yumacağız” şeklinde açıkladı.
Toplumsal mutabakatın sağlandığını belirten Rahvancıoğlu, geriye AKP’nin hükümet tabanında olan küçük bir kesimin,n ve YDP’nin kaldığını söyledi.
Kıbrıs’a Türkiye’den gelen kesimin hepsinin Yeniden Doğuş Partisi’nin tabanı olmadığını, “YDP’nin provakatif eylemlerine katılmayın” çağrısında bulunanlar olduğunu da söyleyen Rahvancıoğlu ayrıca, Türkiye kökenli insanların kimliğini belirterek bu duruma karşı olduklarını söylemelerinin, diğer eylemlere kıyasla önemli bir fark olarak değerlendirdi.
“Siyasal İslam kavgasını kendileri vermiyor, çocuğa verdirttiriyorlar”
Mücadelenin önderliğinin öğretmen sendikalarında olduğunu belirten Rahvancıoğlu, kamudaki örgütlülüğün gücünden bahsetti.
Özel sektördeki sendikal örgütlülüğün yüzde 0.5 olduğuna da dikkat çeken Rahvancıoğlu, Disiplin Tüzüğü’ne karşı geri adım atılmasının söz konusu olmadığını vurgulayarak, okula AKP Kıbrıs temsilcisinin eşliğinde Vito araçla getirildiğini anımsattı.
Sürecin kendiliğinden gelişmediğine, doğrudan AKP organizasyonu ile yapıldığına ve küçük kız çocuğunun “koç başı” gibi kullanıldığına dikkat çeken Rahvancıoğlu, “Bir siyasal İslam kavgası verecekler fakat kendileri vermiyor, çocuğa verdirttiriyorlar” şeklinde konuşarak yaşanan süreci aktardı.
Rahvancıoğlu, ideal toplumda üniforma olmayabileceğini fakat yoksul toplumlarda, çocukların kıyasla kendini bulmaya çalıştığı bu çağda, en azından eğitim kurumlarında asgari bir buluşmanın olması gerektiğinin altını çizdi.
“Siyasal işlem projesinin karşısında geri adım atmayacağız”
Sendikaların süresiz genel grev planladıklarından da bahseden Rahvancıoğlu, eylem ateşi sürecine ve 8 Nisan günü 20 bin kişinin katıldığı mitinge dair konuştu.
Rahvancıoğlu, mücadelenin üç hattan yürüdüğünü ifade ederek bunları, “sokakta yapılan eylemlilikler, sendikaların genel grev süreci ve Anayasa Mahkemesi’ne dosyalanmış olan dava” olarak açıkladı.
Hükümetin bir ayağının çukurda olduğunu da belirten Rahvancıoğlu, hükümetin AKP zoruyla ite kaka kurulduğunu söyledi.
UBP’nin içinde başka hesaplaşmalar olduğunu da söyleyen Rahvancıoğlu, “Bu hükümet aslında yok hükmünde. Biz böyle bir çocuk hakları ihlali içeren, laiklik ilkesini ortadan kaldıran, siyasal İslam projesinin karşısında geri adım atacak değiliz” dedi.