Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Serdar Denktaş, görüşme masasında “çözüme mahkumuz” anlayışla hareket edildiği sürece Rum Kesiminin paylaşıma yanaşmamayı sürdüreceğini söyledi
Denktaş, katıldığı bir programda, gündeme ilişkin soruları yanıtladı
Programda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 5’li konferans çağrısının ardından yapılan açıklamaları değerlendiren Denktaş, 50 yıldır tartışılan bu mevzuyu daha da tartışmaya gerek kalmadığını gördüklerini dile getirdi.
Denktaş, dünyanın Güney Kıbrıs’a yaklaşımı devam ettiği sürece, Rum kesiminin paylaşıma yanaşmamaya devam edeceğini söyledi.
“Biz çözüme mahkumuz dediğimiz sürece zaten Rumlar geri çekilecek” diyen Denktaş, “Rumlar, ‘durun biraz daha bekleyelim teslim olmaya yakınlardır’ yaklaşımındadır” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin “federasyon görüşmem” söylemlerine ilişkin ise Denktaş, “Dünyayı karşımıza alacak söylemler yerine, federasyon görüşmeyeceğimizi konuşarak anlatmalıyız” dedi.
Federasyon konusundaki görüşlerin önce Rum tarafına kabul ettirilmesi gerektiğini ifade eden Denktaş, “Güneyin ortaya attığı alt yönetim algısı, bizi Kıbrıs sorununda muhatap olmaktan çıkarıyor” dedi.
Alt yönetim algısını ortadan kaldıracak bir süreç gerektiğini kaydeden Denktaş, “Tüm yapılan son girişimler, Güney Kıbrıs ile Türkiye’nin karşılıklı bir araya gelmesi yönünde. Güneye muhatabın biz olduğunu hatırlatmak gerekmektedir” diye konuştu.
Denktaş konuşmasına şöyle devam etti, “Hiç BM gözetiminde falan değil, oturup bunun artık yürümediğini karşılıklı konuşmalıyız. Bunun artık yürümediğini söylemeliyiz. Türkiye’nin yaptığı açıklama, benim tahminime göre şudur; İki toplumlu iki kesimli federasyon halen görüşmekte olduğumuz, görüşülecek bir şey değildir.
Nedeni de Annan Planı’nı yani BM’nin getirdiği planı Rumlar reddetti. Crans Montana’da Kıbrıs sorununun çözümünün görüşüldüğü beşli konferansta kartlar çok fena açıldı ve her şeyi ortaya koyduk. Anastasidis ne olduysa yine kabul etmedi.
Anastasidis’in reddettiği gece ben Crans Montana’da ağladım. Solcu arkadaşlar ‘ne oldu biz üzüldük sen ağlıyorsun’ dediler. Ben de sevinçten ağlarım dedim. Çünkü Annan Planı’nın gerisine düşmüştük. Bunlar bizim bilgimiz dışında ancak Akıncı’nın tek başına yaptığı bir şey de değildi. Konuşarak alınmıştı bu kararlar. Reddedilince zaten ortaya çıktı. 2016 yılında çözüm olmazsa konuşulacak bir şey kalmayacak demişti ama yıl 2020, halen daha konuşulacak bir şey var diyor.
Crans Montana’da dönüşte uçakta 14 Şubat belgesinin altına attığım imza artık geçerli değildir diye açıklamayı ilk ben yaptım. Bütün bunları, kabul edilmeyen önerilerimizi bilerek masaya oturmalıyız. Sloganların arkasına saklanmamalıyız. Sloganlar ile bu işler olmuyor. Yapamayacağımız şeyleri vatandaşa anlatmak yerine alt yönetim algısını ortadan kaldırmalıyız. Bunu ortadan kaldıracak bir süreç gerekmektedir.”
“30 YILLIK SİYASİ GEÇMİŞİM VAR”
“30 yıllık bir siyasi geçmişim var. Bu yıllar içerisinde çok sesliliğin yok olduğu, yasaklı partilerin bulunduğu, evimizde telsiz telefonun bulunması halinde 6 ay hapis cezası aldığımız, bir tek BRT’nin olduğu, muhaliflerin sesinin kısıldığı bir dönemden geçtik.”
“KIBRIS TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİNİ KURDUK”
“Ben siyasete 1986 yılında, Kıbrıs Türk Kültür Derneği’ni arkadaşlarımla birlikte kurarak ısınmaya başladım. Abimin vefatından sonra, ciddi tartışmalar yaşadığımız ancak dönemin en güçlü gençlik örgütünü oluşturduğumuz, çok organize bir hazırlık dönemi geçirdim. Siyasete girdikten sonra yeniliğe açık oldum ve aldığım görevi başarmak için o göreve odaklandım.”
“RAHMETLİ SERTER’İ ÇOK KİŞİ ÖRNEK ALDI”
“1990’dan sonra Meclise giren bir çok milletvekili, rahmetli Vehbi Zeki Serter’i örnek aldı. Düğün, sünnet, cenaze gibi merasimlere gitmek onlar için yeterliydi. Ben yapamadım bunu, üstlendiğim bir görev varsa onu yapabilmek için odama kapanıp çalışmayı tercih ettim.”
“MUHALEFETTE YIKICI DEĞİL YAPICI BİR YOL İZLEDİM”
“Muhalefette yıkıcı değil yapıcı bir yol izledim. Kitabım vakit darlığından 3 yıl da ancak bitti. Nezire Gürkan’ın kaleme aldığı kitaba da “Sistem Onu, O Sistemi Sevmedi” adını verdik. Gerçekten de öyle oldu. Raif’den duyduğum “rica ile yaşamaktan” uzak durmaya çalıştım. Maalesef bu düzen şimdi de var. Partili gelecek, bir şey isteyeceksin yapacaksın. Ama partili dışında vatandaşlar da var, ülkede yaşayan onlar ne olacak? Bu uğraşlar içinde geçti 30 yıl. Ne mutlu bana ki siyasi hayatım böyle geçti.”
“GENÇLERİMİZ ÇOĞU YAŞANANLARI BİLMİYOR”
“1999 – 2002 yılı doğumlular Güney Kıbrıs’a geçmeyi tahayyül bile edemez. Neydi bu sıkıntı, neden geçilemezdiyi anlattığım zaman, bana 2. Dünya Savaşı’nı anlatmak gibi gelir. Maalesef okullarımızda da bunu öğretmedik. Büyüklerimiz, mukavemetçilerimiz verdikleri yemine sadık kalarak onlar da anlatmadı ve gerçekten hurafelerle dolu bir tarih ortaya çıktı. Şimdi gerçekten TMT’yi, büyüklerimizin anlatması gerekiyor. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı elimizde mevcut, orada bütün bu hikayeleri toplayarak tarihi yeniden yazmalıyız. Unutmayalım geçmiş dönemde bir şeyler yapılmışsa bile, o zamanın içerisinde değerlendirilmeli. Bir tarafta Türkler katledilirken diğer taraftan ne iyi ettinizde bizi katlettiniz diyecek halimiz yoktu. Nefret yaratmak için, düşman yaratmak için değil sadece tarihi doğru bilmek için yapmalıyız. Tarihi doğru bileceğiz ama takılıp kalmayacağız.”
“YEPYENİ BİR DÖNEM YAŞIYORUZ”
“Yepyeni bir dönem yaşıyoruz artık. Pandemi öyle bir şey yaşattı ki bize eksiklerimizi görme imkanı bulduk. Sektörler arasında çok güzel bir dayanışma vardı. Onu da doğru yönetemedik ve bozduk. Muhalefette de olsam ben sorumluyum. Sunduğum önerileri hayata geçirmek için dinlemeyen hükümetin iki ortağı elbette çok çok daha büyük sorumlu. Ama ben üstüme düşeni de alıyorum. Bir şeyler hazırladım, sundum baktım ne çağıran ne de dinleyen var. Sosyal medya üzerinden bu fikirleri paylaşayım, vatandaşa ulaşayım diye harekete geçtim. Baktım ki vatandaş da içi boş vaatleri dinlemeyi tercih ediyor. Beklemeyin bu kapılar açılsa bile, eski gelirinizi kazanmanız biraz zaman alacak diye uyardım. Ama özellikle Girne esnafı hayır açılmalıyız dedi. Açıldı ancak hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Destekler ortadan kalktı, kiralar durmadı, faizler durmadı. Şimdi herkes sıkıntının içerisinde. Şimdi ben zor dönemlerde bir fırsat bulmaya çalışırım. Yoksa ‘zor bir dönem geldi vay Allah’ım bittik mahvolduk’ demekle bir yere varılmaz.”
“BAKANLIĞIM DÖNEMİNDE ÖNLEM ALDIM”
“Türkiye’de sistem değişince bir dönem kaynak akışı olmadı. Bunu hep anlattık ama birileri çıktı ve dedi ki hayır onunla alakası yok, biz geliriz parayı alırız… Ama bunu anlatmamıza rağmen her Allah’ın günü bunu başımıza çakmaktaydılar. Üstüne bir döviz krizi çıktı ve bizi yediler bitirdiler. Dedim ki kötü bir dönem. Ama yan taraftaki komşu Euro ile yaşıyor. Biz de akaryakıt fiyatlarını aşağıya çektik, dörtte bir fiyatına inince bir anda buraya hücum başladı. Akaryakıt almaya gelince ülkede harcama yaptılar. Ben sadece oradan topladığım Katma Değer Vergisi ile 3 yıllık bir süreyi geçirebildim. Doğru politikaları güdersek kendi giderlerimizi karşılayabilirizi gördük. Elbette bizim Dünya Bankamız yok ama Türkiye’miz var. Onun kapısını büyük yatırımlar için çalarsak onlar da yapacaktır. Yapılabildiğini gördük, hangi ekiple o gün Maliye Bakanlığı’nı devraldığım kurumsal hafızayı doğru yöneterek başardık. Aynı ekiple benden önce taksitle maaş ödenirken ben artı bütçeye geçtim, bugün de her şey ortadadır. Hatta ben çiftçiye, hayvancıya şu gün ödenecek dediysem, bilirlerdi o gün ödeneceğini ve ödenirdi. Bir gecikme yaşanacaksa da onu daha önceden bildirirdim.Emeklilerin maaş kesintisi vardı. Anayasa Mahkemesi’ne ödeyeceğiz dediler ancak kenara çekildiler. Onu da biz ödedik tam 7 milyon lira…”
“AMACIM TÜM KESİMLERLE İŞBİRLİĞİ YAPMAK”
“Araçlı eylemi çok sevmem çünkü başkasının hakkı engellenir. Ama eylem bir haktır. Benim bütün uğraşım bu eylemler olmadan sorunu çözebilmek için hükümet ve STK’lar ile işbirliği yapmak.
Bizim en büyük kazancımız Annan Planı’nda bizim varlığımızı, halklarımızı gösteren eş zamanlı ayrı ayrı yaptığımız referandumdur. Biz o gün varlığımızı dünyaya gösterdik ama üstünde durmadık. Hükümetler olarak iyi yönetmeyebiliriz bu devleti. Bu hükümeti sürekli olarak suçlamak istemiyorum. Pandemi dönemini yönetemediler ama o başka bir konu. Fakat iyi yönetmesek bile bu devlet, bizim ada üstündeki varlığımızın kanıtıdır. Bizim siyasi eşitliğimizin simgesidir, bizim geleceğe yönelik oluşturduğumuz bir devlettir. Onun için sahip çıkalım, daha iyi yönetelim, daha iyi yönetmek için birbirimizi eleştirelim, ama bu devlet bizimdir bizim için kurulmuştur. Bu devleti olması gereken yere taşımak için şimdiki pandemi sürecini de fırsat bilerek, eski zamanlardan yeni bir döneme geçerken bir takım anormallikleri bırakıp geçmek lazım. Dış politikadaki ve içerideki bu dağınıklığı düzenlemek Cumhurbaşkanın en önemli görevi olacaktır.“