Gürcafer: Bir bilinmeze yürüyoruz
Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, hükümetin pandemi sürecindeki performansını Özgür Gazete’ye değerlendirdi.
Gürcafer, ülkenin bir bilinmeyenle karşı karşıya olduğunu belirterek, “Süreç çok daha iyi yönetilebilirdi ama sanırım devlet yapısı ‘asli görevimiz kamu giderlerini karşılamak, maaşları denkleştirmek, Türkiye ile iyi olup ihtiyaç duyduğumuz katkıları alabilme becerisini gösterebilmek” anlayışından bir türlü kurtulamadı” dedi.
Gürcafer, ülkede artık rejimin sorgulanması gerektiğini kaydetti. Cafer Gürcafer, “Bu toplumun inanabileceği ve arkasından yürüyebileceği, geleceği ile ilgili güven duyabileceği bir değişime ihtiyacı var. Madem ki iktidarlar, toplumun derdine deva olamıyor. O zaman sistemin, rejimin sorgulanması gerekmektedir” diye konuştu.
Cafer Gürcafer, meclisin beklenen verimliliği ortaya koyamadığını ifade ederek, “Bu ülkede kendi çıkardığı yasadan bile haberdar olmayan vekiller var. Bütünlüklü değişim şart. Kabine dışarıdan olmalı, vekillerin bakan olma olasılığı ortadan kaldırılmalıdır. Bu yapıldığı anda şuanda vekil olanların yarısı eminim ki aday olmayacaktır” dedi.
Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, Özgür Gazete’nin sorularını yanıtladı.
Soru: Hükümetin pandemi sürecindeki performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gürcafer: Pandeminin ilk başladığı dönemde, birlikte çalışma hususunda devlet kapıları bize sonuna kadar açtı. ‘Süreci birlikte yönetelim, birlikte kararlar alalım’ noktasında bizimle iyi bir diyalog içerisindeydi. Ancak neticede, gelinen noktada bu süreci olabildiğince iyi yönetildiği veya olabildiğince iyi yere geldiği hususunda pozitif bakamam.
Bana göre çok daha iyi yönetilebilirdi ama sanırım devlet yapısı “bizim için asli görev kamu giderlerini karşılamak, kamu çalışanlarının maaşlarını, 13. Maaşları denkleştirmek, bayram, seyranlarda ödemeleri yapmak, Türkiye’ye kendimizi doğru ifade edebilmek, Türkiye ile iyi ilişkiler içerisinde olup ihtiyaç duyduğumuz katkıları oradan alabilme becerisini gösterebilmek” anlayışından bir türlü kurtulamadı. Bunun doğru olmadığını bütün iktidarlar kabul eder ama bunu ortadan kaldırmak için de bir performans sergilemez. Geçmişten günümüze bu yapılmadı, yapılamadı. Pandemi döneminde de farklı bir netice ortaya çıkmadı.
Soru: Hükümetten sürece dair beklenti neydi, neler yapılması gerekirdi, yapılmadı?
Gürcafer: Öncelikle süreç çok daha doğru okunabilmeliydi. Bizim söylediğimiz şuydu: 3 ay sonra kalemi olduğu yerden alıp da devam edebileceğimiz bir durum yoktur. Bu durum en az 1,5 sene hem bizi hem tüm dünyayı sallayacak ve her şey iyi giderse dünyada tam anlamı ile normalleşme en iyimser tarihle 2023 yılında olacak. Peki, 2023 yılında bıraktığımız noktanın tam aynısını mı bulacağız. Yoksa dünyaya daha farklı bakan bir insan mı bulacağız karşımızda. Tüketim anlayışı değişmiş insan mı bulacağız karşımızda? Aslında tüm bunlar öngörü ile alakalıdır ve buna göre ekonomik-sosyal yaşamı şekillendirmek gerekir.
Biz hiç bunları yapmadık, çok kestirmeden gittik. ‘Nisan’da kapattık, tamam Ağustos’ta açacağız ve kaldığımız yerden devam edeceğiz’ düşüncesiyle hareket ettik.
Bizi gelecekle ilgili yanılgıya düşüren bazı gelişmeler de oldu. Örneğin Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında devlet gelirlerindeki artış esas alınarak politika belirlendi. Oysa bunlar gerçek veriler değil. Bu yanlıştır. Tüketimi kısıtlanmış, salgın dolayısıyla tüketimden men edilmiş bir toplum düşünün, bir anda kapıyı açtığınızda bu toplum hem harcayabileceği bir birikim ile karşılaştı hem o tüketim alışkanlığı tüketime yöneltti. Siz de bu verileri gerçek veri kabul ettiniz. Bence biz ekonomik krizin etkilerini, Ekim, Kasım ve Aralık’ta hissetmeye başlayacağız. İşte o zaman yapmamız gerekenleri ve yapmadıklarımızı çok daha iyi anlayacağız. ‘Eğer bunları yapsaydık bu derece ağır şeyler hissetmeyecektik’ diyeceğiz.
Soru: Geleceğe dair sizin öngörünüz nedir?
Gürcafer: Bir kere pandemi hastanesi açıldığımız gün hazır olmalıydı. İnşaat sektörü ile ilgili yurtdışından ülkemize gelmek isteyen, bu anlamda talep çok oldu ama biz bunu pazarlayamadık. Hava ulaşım ağını doğru düzgün oluşturamadık. Neticede şuanda onlar bizim korona virüsü sıfırladığımızı duymadan biz salgında neredeyse Rum tarafını geçiyor noktaya geldik. Artış için de uğraşıyor gibi de bir durumumuz var. İnşaat sektöründe neticede o reklam, pazarlama fırsatını kaçırdık.
Turizm sektörü, yap-boz tahtasına dönüştürüldü. Net bir politika belirleyemedik. Aslında turizmin en iyimser hali ile 2021 hedefi ilk baştan ortaya konmuş olsaydı bu kadar hasar olmayacaktı. Örneğin ‘bu tesisleri kapatacaksınız biz de devlet olarak şu şekilde destek vereceğiz, ayakta duracaksınız. Çalışanlarınıza şu şekilde destek vereceğiz’ deyip, bunların hem devlete, bankalara olan borçlarının ötelenmesi ayrı bir faiz politikasıyla yapılmalıydı.
Devlet, ‘siz dayanın da birkaç ay biz tekrar açacağız. Siz çok güzel işler yapacaksınız da gelirleriniz olacak, bize de vereceksiniz’ beklentisi içerisinde oldu. Turizm sektörü de çok mütevazi davrandı bu noktada ve bunu kabul etti. Netice ise ortada. Bu sektörlerin hepsi bir bilinmeyen ile karşı karşıyadır. Ama bu bahsettiğimiz tesislerin her birinin aslında çalıştıkları dönemde kendileri için küçük sayılabilecek ama durgun oldukları dönemde çok büyük sayılabilecek çok büyük borçlar ile karşı karşıyadırlar ve bunların ödenmesiyle ilgili kaderleri ile karşı karşıyadır. Bir devlet politikası ortaya konmadı. O zaman ne yapacak? Personelini durdurmak zorundadır.
Soru: İnşaat sektöründe durum nedir?
Gürcafer: İnşaat sektöründe bir hareketlilik var. İşçi talebimiz de var, geliyor ama bu salgının başladığı gün hali hazırda var olan hem yap-sat sektöründe yarım kalan projeler hem de taahhüt müteahhitliğinde devam eden projelerdir. Peki, bu projelerin devamı gelecek mi?
Devletin kamu ihaleleri ile ilgili bizim önerimiz, şuydu: Bütün dünya bunu yapıyor. Devlet gidip 1,5 milyar para borçlanacak 2021-2022-2023 yıllarında düşündüğünün kamu yatırımlarını bugüne alacak. Bununla ilgili de çok özel bir borçlanmaya gidecek. Faiz yükünü de belki bir şekilde sırtından atarak, borçlanıp, taahhüt müteahhitliğini en azından bu yıl geçene kadar canlı tutmalısınız. Örneğin okulların deprem yönetmeliğine göre güçlendirilmesi. Bu çok önemli bir ihtiyaçtır. Sürekli ölümlerin olduğu köy giriş kavşaklarının düzenlenmesi, bu gibi acil ihtiyaçlar. Dolayısıyla o sektörü canlı tutmak gerekirdi ve bu canlılık, sosyal sigorta, ihtiyat sandığı, vergi gibi fonları beslemeye devam edecekti, sen emekliyi oradan devam edecektin.
Yap-sat sektöründe devam eden projelerden 20 bin civarında konut var. Bu konutların pazarlanmasıyla ilgili ciddi bir çalışma yapılmalıydı ama bir şey yapılmadı. Peki, buralarda iyileştirme olmadıysa ben nasıl bunun yeni projelere dönüşmesini bekleyebilirim yok yani böyle bir şey. Eğer yeni projeler çıkmazsa bu da demek ki 3-4 ay sonra inşat sektörü duracak. Binlerce işsiz daha olacak.
Açıkçası ben süreçle ilgili endişeliyim. Ha tahminlerimin çok ötesinde ama aşı ile ilgili çok hızlı bir gelişme olur, pandemi biter ki DSÖ’nün bununla ilgili verdiği en iyimser tarih 1 yıldır. Neticede bizim önümüzdeki 1 yılı sosyal ve ekonomik olarak planlamamız lazımdı. Biz bunu planlamadık. Dokunuşlarla el yordamı ile gidiyoruz. Bir bilinmeye doğru gidiyoruz. İşte şimdi bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var ama bu bizim derdimize derman olacak, acımıza merhem olacak bir durum değildir. Şuanda bizim karşı karşıya kaldığımız soruna çare olabilecek bir durum değil.
Burada hükümete çok büyük bir görev düşüyor. Ben açıkçası bu noktada, mevcut siyasi yapı ile bu bilinmeyeni ortadan kaldıracağımızı düşünmüyorum.
“Bu ülkede artık rejimin sorgulanması gerek”
Onun içindir ki ben bu ülkede artık rejimin sorgulanması gerektiğini düşünüyorum. Spesifik olarak pandemi dönemini söylemiyorum madem ki iktidarlar, toplumun derdine deva olamıyor. Çözüm üretemiyor, her geçen gün de çözüm üretmekten uzaklaşıyor o zaman sistemin rejimin sorgulanması gerekmektedir.
Bu ülkenin ve bu toplumun inanabileceği ve arkasından yürüyebileceği, geleceği ile ilgili güven duyabileceği bir değişime, harekete ihtiyacı vardır. Bu böyle gitmez. Belli oldu ki iktidarların değişmesiyle ülke iyiye gitmiyor demek ki başka bir yerlerde sorun vardır ben kendime göre bunu irdelediğim zaman tüm kurumlarda bir yozlaşma görüyorum hepsinde bir arıza vardır hepsinin irdelenmesi gerekiyor. Peki, bunu kim yapacak? Hani derler ya “balık baştan kokar” diye çok doğru bir örnekleme olmadı ama eğer ki ülkeyi siyaset yönetiyorsa demek ki en fazla verimliliğin orada ortaya çıkması lazım ki ülke yönetimine yansısın. Arıza oradadır. Belli insanları tenzih ederek söylüyorum ama bir ülkede siyaset kurumu o ülkenin en değerlilerinden oluşur çünkü ülkeyi yönetecektir. Kimse beni yanlış anlamasın ama bu ülkede kendi çıkardığı yasadan bile haberdar olmayan vekiller var. Evet, çok değerli insanlar da vardır bu mecliste geldi geçti ama oradaki kalite ve verimliliğin çok daha yüksek olması gerek. Bunun için de bence bir rejim değişikliğine ihtiyaç vardır. Mesela milletvekillerinin yasa yapması lazım, kabinenin dışarıdan olması lazım. Vekillerin bakan olma olasılığını ortadan kaldırmanız lazım. Bu yapıldığı anda şuanda vekil olanların yarısı belki de fazlası eminim ki aday olmayacaktır. Çünkü sistem budur. Haftanın 5 günü mecliste oturup yasa yapan vekillere ihtiyacımız vardır. Ama buna rağmen olmuyor. Yani artık sistemin bütünlüklü olarak değerlendirilmesinin zamanı geldi.
Bu memlekette Cumhurbaşkanı ile başbakan kavgaları nelere mal oldu, vekillerin bakan olma amaçlı çıkardığı kavgalar, parti içerisinde yaşanan huzursuzluklar nelere mal oldu bir bakmak lazım. Demek ki bunları ortadan kaldıracak bir sistem yaratmak lazımdır. Bu olursa bence ülkede tüm yanlışların tartışılmasına sebep olacak ve sahnedekilerin birçoğu gidecek.”