KıbrısManşet

Eylem: Bu bir eşiktir. Bu eşik atlandıktan sonra tüm okullarda bunların arkası gelecek

Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Yönetim Kurulu üyesi ve eğitimci Selma Eylem, Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu‘nun “14 yaşındaki kız çocuğu okulda türban takabilir” açıklamasıyla suç işlediğine dikkat çekerek, sivil toplum örgütleri ve muhalefetin nerede olduğunu sordu

Eylem: Atun tarafından okul idaresine baskı yapılmaya çalışıldı

Özgür Web TV‘de yayınlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Eylem,  Özgür Gazete’nin gündeme getirdiği “14 yaşındaki kız çocuğunun türbanla okula gelmek istemesi ve okul idaresinin reddetmesine rağmen Bakan Çavuşoğlu’nun ‘Ben onay verdim‘ dediği haberimiz üzerine konuştu.

İlgili kız çocuğunun okul kaydının 2-9 Eylül tarihleri arasında yapıldığını, okul idaresi çocuğun ‘başı açık’ bir fotoğrafıyla kaydı tamamlamaya çalışırken, kız çocuğunun aile tarafından ‘başının örtüldüğünün’ anlaşılması üzerine ‘Bir çocuğun okula bu şekilde giremeyeceği’ yönünde bir tavır geliştirdiğini anlatan Eylem, “Bunun üzerine UBP’li Sunat Atun tarafından okul idaresine baskı yapılmaya çalışıldı” dedi.

“Eğitim Bakanı’nın açıklaması kesinlikle bir suçtur”

Eylem açıklamalarına şöyle devam etti;

“Gelişen durum üzerine de Eğitim Bakanı çıkıp bir açıklama yaptı. Eğitim Bakanı’nın açıklaması kesinlikle bir suçtur. Çünkü Anayasa’mızda zorunlu eğitim yaşı 15’tir ve 18 yaşına kadar da ‘bilimsel, çağdaş, laik ve parasız eğitim’ verilmesi, Atatürk ilke ve inkılapları çerçevesinde bunu gerçekleştirmek devletin yükümlülüğüdür. Anayasa ve Milli Eğitim Yasası böyle söylüyor.

Başörtüsü meselesinin aslı biliyorsunuz ki; Türkiye’de yaşanan bir süreçtir ve aynı süreç burada da yaşatılmaya çalışılıyor. Bunun üzerinden ideolojik politikalar üretiliyor. Bu sadece bir bir çocuğun ailesi tarafından baskıyla başının örtülmesi ve çocuk haklarının ihlali meselesi değildir. Bu bir ailenin isteği gibi basit bir mesele değildir. Bu, kız çocukları üzerinden ideolojik politikalar üretilmesi ve üretilen politikalar sonucu da bir toplumun dönüştürülmeye çalışılmasıdır.

“Kız çocuğu, süreçle ilgili sosyal medyada verilen tepkiler ve oluşturulan kamuoyu nedeniyle okula gitmiyor”

Toplumun her alanında bu yapılmaktadır ve eğitim bunun en önemli, en görünür olduğu alanlardan bir tanesidir.

Kız çocuğu, süreçle ilgili sosyal medyada verilen tepkiler ve oluşturulan kamuoyu üzerine okula gitmiyor, bugün de gitmedi. Sendika yönetiminden arkadaşlarımız bunu teyit etti.

Bakanlık bir genelge göndermiş, gönderdiği genelge de her zaman gönderdiği bir genelgedir. Kılık kıyafeti şöyle olmalı, okul üniforması giymeli, saçları şöyle olmalı gibi bir genelge.

Bu noktada ve bu noktadan sonra bunun bir geri adım atma eğilimi olduğunu düşünmüyorum. Çünkü orada kız çocuğu bu okula başı kapalı giremez diye bir ifade yok. Dolayısıyla bunu oraya dayandırabilir, dayandırmayabilir de. Bu her haliyle bir genelgedir ve genelge; yasanın, tüzüğün üzerinde değildir, olamaz.

“BM Çocuk Hakları Sözleşmesi der ki; ’18 yaşına kadar her birey çocuktur’

Bu bir ilk değil. Bu, okullarımızda geçmişte de yaşanan bir durumdur. Geçmişte ortaokullarımızda yaşanan, bu günlerde Güzelyurt’ta bir lisede de yaşanmakta olan, staj yapmaya gelen stajyer üniversite öğrencilerinde de gözlenen bir durumdur.

Ancak okul idarelerimizin, öğretmenlerimizin bu konuda gösterdiği hassasiyet doğrultusunda ilgili kişilerin başı açılarak eğitim ve öğretim devam etti. Çünkü olması gereken buydu.

Öğretmen başı kapalı, türbanlı bir biçimde gelir ve başını açar, dersine öyle girer. Çıktığı zaman da kendi özel hayatında kendi inancını, ‘tercihini’ sürdürür. Bu 18 yaşından sonra bireyin kendi tercihidir ancak 18 yaşına kadar BM Çocuk Hakları Sözleşmesi der ki; ’18 yaşına gelene kadar, her birey bir çocuktur’

“Bu olayı bir eşik olarak nitelendiriyorum”

Türbanlı öğretmenler şu anda var, ataması o şekilde yapılabiliyor. Atanmış öğretmenlerin okula kadar gelip okula başını açtığı eşiği geçtik artık. İşte bu yüzden Mağusa’da bir kız çocuğu üzerinden yaşanan bu olayı da bir eşik olarak nitelendiriyorum ben.

Yasal ve laik koşullar çiğnenerek yapılan atamalarla, Çanakkale kampları gibi öğrenci kampları neticesinde ‘kültürleme’ ile, bunu görünür ve meşru hale getirmeye çalışıyorlar.

2013’te açılan İlahiyat Koleji sonrasında yapılan ve sürdürülen politikalar muhafazakarlaştırma üzerinedir, dini ideoloji üzerinden sürdürülüyor, özellikle de ‘eğitim’ özelinde. Öğretmen atamalarıyla da bu politika zaten her okulda görünür hale getiriliyor. Bu bir eşiktir. Bu eşik atlandıktan sonra artık tüm okullarımızda bunların arkası gelecek.

“Biz burada Türkiye’nin alt yönetimi halindeyiz”

Bazı şeyler buradan bakıldığında çok masum görülebiliyor ancak önümüzdeki model Türkiye modelidir ve Türkiye’nin bu konuda bize dayattığı politikalar var. Biz burada Türkiye’nin alt yönetimi halindeyiz. Buna karşı direnecek birileri elbette var ancak bunu inkar edecek herhangi bir kişi, kurum, siyasi örgüt yoktur.

Gidin Eğitim Bakanlığı’na, TC Elçiliği’nden görevli kimseler orada görev yapılıyor. Tüm okullarda ‘kültür anlaşması’ ile Türkiye’den gelen öğretmenler vardır. Buradaki okulların kullandığı Devlet Basımevi’nde basılan kitaplar, 8. sınıfa kadar yerelleştirilmiştir. Buna rağmen 4. sınıflara ait bir Din Kültürü kitabının içeriğini görüyorsunuz, hepimiz gördük.

Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi nedir? Birçok dini çocuklara tanıtmak ve Ahlak Bilgisi kapsamında bazı ahlaki değerler eğiti vermekle sınırlı ve görevli bir derstir. Türkiye’ye baktığınızda bu ahlaki değerler dini değerler üzerinden götürülüyor.

“Pedagojik olarak çok büyük sıkıntılar yaratacak”

Uzmanlar Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin 12 yaşın altında verilmesine karşıdırlar. Bunun çocuk psikolojisi üzerinde çok büyük sıkıntılar yaratacağını, pedagojik açıdan uygun olmadığını söylüyorlar. Bunu sakıncalı buluyorlar. Anayasa ve Milli Eğitim Yasası’na aykırılığı bırakın; pedagojik olarak çok büyük sıkıntılar yaratacak.

Muhakeme yeteneğinin gelişmesi yaşla orantılıdır. Çocuğun analiz-sentez yapılabilmesi için belirli bir yaşta olması gerekir. Eğer gerekli yaşın altında bir çocuğa soyut kavramlar üzerinden, üstelik de siyasi bir amaçla bunu yaparsanız, psikolojisinde tahribata yol açarsınız.

‘Çocuklar kendi dinlerini öğrenmesinler mi?’ deniyor, öğrensinler tabii. Ancak çocuk kendi dinine ve inancına, bunu nasıl öğrenmeyi seçeceğine kendisi 18 yaşından sonra karar verebilir durumdadır.

Başörtüsünün 9 yaşından sonra serbest olması anlatılıyor, bir çocuğun bunu muhakeme edeceği yaş, soyut kavramlara anlamlar yükleyeceği yaş 9 değildir. Dolayısıyla neden bunlar yapılıyor, esas mesele buradadır. Resmi bütün görmek gerekir.

“Eğitimin içini boşalttılar. Muhafazakarlaştırdılar”

Şu anda Öğretmenler Yasası ile ilgili tüzükler değiştirildi, yasayla ilgili değişiklikler yapılıyor ve Meclis’te bekliyor. Neden yapılıyor bu? Çünkü toplumun aydın kesimini oluşturan öğretmenleri, sendikaları zayıflatmak, öğretmeni itibarsızlaştırmak için.

Eğitimin içini boşalttılar. Muhafazakarlaştırdılar, dinci, gerici bir eğitim sistemi ortaya koyuyorlar. Öğretmen hakları geriye gidiyor. Hedef toplumsal mücadeleyi zayıflatmaktır. Dindar, kindar, itaatkar bir toplum yaratma hedefi var. Türkiye’ye bakın, aynı toplum modelini burada yaratmaya çalışıyorlar.

Bunu da en çok eğitim üzerinden yapıyorlar. Çünkü eğitim bir toplumu şekillendirmede en büyük silahtır, en büyük güçtür.

“AKP iktidarının söylemlerini hatırlayın; Kadın sokakta kahkaha atmayacak”

Ne yapıyorlar? Kadın bedenini çocuk yaştan itibaren bir tahrik nesnesi olarak nitelendirip, algılatıp bunu örtme yönüne gidiyorlar. Kız çocuklarını kadınlık üzerinden cinsel obje olarak kodladıkları için çocuk yaşlarında örtüyorlar çocukları.

2010 -2019 arasındaki 9 yıllık verilere göre 153 bin dava açıldı çocuklarla ilgili Türkiye’de ve bunun çoğunluğu cinsel istismar. Neden? Çünkü çocuk; çocuk olarak görülmüyor. Ona ‘kadın bedeni’ olarak bakan gözlerden dolayı örtülme yönüne gidiliyor.

Neden yapıyor bunu? ‘Toplum modeli’ oluşturma meselesi olarak, ‘iffetli kadın yaratma’ meselesi olarak, kadın bedeni üzerinden üretilen ideolojik politikalardan dolayı.

AKP iktidarının söylemlerini hatırlayın; ‘Kadın sokakta kahkaha atmayacak’, ‘Hamile olan sokağa çıkmasın’ vb… gibi kadın bedeni üzerinden politika üretme çabası içindedirler. Dini de bu sayede siyasete alet ediyorlar.

‘İdeolojik olmayarak, türbanla okullara girilebilir’ lafını eden Bakanlığın sözünün bu noktada hiçbir ederi ve anlamı yoktur. Bütün bu kurgu; geleceği ve toplumu oluşturan bu ‘çocuklar’ bu çocuklar üzerinde baskı kurularak oluşturulan bir kurgudur. Bu bir suçtur, istismardır. Çünkü çocuğun bedeni üzerinden üretilen bir ideolojidir ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne de aykırıdır.

“Bu Memleket Bizim Platformu nerede?”

Disiplin Tüzüğü’ne göre öğrencilerin etnik köken ve din üzerinden bir ayrımcılık yapması disiplin suçudur. Dolayısıyla bu yönde sembol takmaları ve eylem yapmaları suçtur. Disiplin Tüzüğü’ne göre bu suçtur, böyle bir durumda öğrenci okula devam edemez ve kayıt da yapılmaması gerekir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırılık vardır. Bu çocuğun herhangi bir aile bireyi tarafından herhangi bir dini sembolle örtülmesi, okula gönderilmesi doğru değildir. Bu konuda öncelikle tepki gösterilmesi gerekir.

Çok üzgünüm ki son zamanlarda yaşananlar ve kurgulananlar da bir politika sonucu olmuştur. Ne yazık ki tepkileri zayıf olan bir toplum haline geldik.

‘Bu Memleket Bizim Platformu’ nerede? Bu ülkeye ekonomik ve siyasi olarak yapılanlara bakın. Artık siyasi kurultaylara bile açıkça, aleni bir müdahale söz konusudur. Bir Milletvekili adam bir okul müdürünü arıyor, ona bu konuda baskı yapıyor.

‘Tuz koktu’ diyoruz evet artık o noktaya geldik ama peki halkı örgütleyip muhalif duruş, dik duruş sergileyecek sivil toplum örgütleri, siyasiler, muhalefet nerede?

“Şu anda hemen hemen her okulumuzda ‘kapalı’ öğretmenler vardır”

Çocuklar öğretmenlerinin davranışlarını, görünüşünü, giyim tarzını benimser. Çocukların rol modelleri okullarda öğretmenlerdir ve pedagojik eğitim de bunun üzerinden kurgulanır. Hem diksiyon, hem giyim kuşam, hem kullanılan ifadeler, çocuk psikolojisi dersleri alınıyor kitabi birçok bilginin yanında.

Dolayısıyla; bir öğretmenin yasada bulunan çağdaş, laik, bilimsel eğitim sistemine aykırı bir biçimde okula gelmesi Anayasa’ya aykırıdır. Hangi dinden olduğu önemli değil.

Şu anda hemen hemen her okulumuzda ‘kapalı’ öğretmenler vardır. Orta eğitimde toplam 48 okulumuz var. Her okulda var diye biliyorum. ‘Kültür Anlaşması’ bunu getirdi.

Buna karşı sadece eğitim alanında değil, tüm alanlarda uygulanan entegrasyon politikalarına karşı boyun eğmemek lazım. Talimatları uygulan tüm siyasiler toplumsal dönüşmeye çanak tutuyor. Halk mücadelesini örgütlemek, buna karşı durmak gerekiyor”











Başa dön tuşu