Köşe Yazarlarımız

Geçmiş ve gelecek…




Türkiye’nin gelişmiş toplumsal bir model kurmasının zaman alacağını söyleyebiliriz.

“Cennet” beklemiyoruz ama “cehennemin kapılarını” örtmekte bile zorlanan bir toplumuz. Umudumuzu kaybetmeyeceğiz ama ciddi sorunlarımızın olduğunu da kabulleneceğiz.

15 Mayıs sabahı yayınlanan “Bir Dönem Bitiyor” başlıklı yazımın ilk iki cümlesini tekrarlamakta fayda var:

“Seçim öncesi yazı yazmak zordur.

Üstelik yazıyı sandıkların açılmasından hemen önce teslim etmek gerekiyorsa…”

xxxxxxx

2014 seçimlerinden önce yazdığım yazıyı anımsattığım15 Mayıs tarihli yazı şöyle bitiyordu:

“O nedenle sanırım, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasındaki yorum şimdi yerli yerine oturacak:

‘Bir dönem bitiyor…

Ne askeri vesayet ne de siyasal İslam şarlatanlığı…

Toplumun bütün kesimlerini devletin sahibi yapacak AB standartlarında demokratik cumhuriyet…’”

xxxxxxx

İlk tur “cehennemin kapılarını kapatmak” isteyenlerin arzuladığı gibi sonuçlanmayınca sevgili editörümüz sabaha karşı mesaj attı:

“Hocam yazı açığa düştü mü, ne düşünüyorsunuz?’’

Cevap verdim:

“Yok, daha sonra genişletirim analizi.”

Sonuçlar, Türkiye’nin bir seçimi aşan çok derin sorunları olduğunu ortaya koymuştu… Ortadan ikiye ayrılan toplum geleceğe adım atmakta zorlanıyordu.

xxxxxx

Bir ömür askeri ve sivil vesayete karşı durup “AB standartlarında Demokratik Cumhuriyet”in peşinde koşanların umutlarının her defasında havada kalması önemli değil.

Önemli olan, normalleşemeyen, refahı ve özgürlüğüne sahip çıkamayan Türkiye’nin içinde olduğu çağın gereklerine uygun noktaya doğru kanatlanamaması….

Bu yazı yayına girdiğinde, Türkiye yeniden kendi kaderini oylamış olacak…

Geleceğini belirleyecek.

Toplumların da insanlar gibi “genleri” ve o genlerin belirlediği kaderleri var…

Değişmek istemeyen bir toplumun kaderini kimse değiştiremez, o toplumu zorla mutlu ve zengin yapamazsınız…

Değişmek isteyen topluma da kimse engel olamaz.

xxxxxxx

İlk turun sonuçlarını analiz eden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu “Kulturkampf kazandı!” başlıklı yazısında Osmanlı’dan devralınan toplumsal kromozomları anımsatıyordu:

“Ülkemizde benzer ayrıklar, sınıf veya yerleşim yeri (kır – kent) gibi toplumsal farklılıklardan kaynaklanmaktan çok din, mezhep ve etnik farklılıklara dayalı olan kültürel fay hatlarının ayrıştırdığı bir içeriğe sahiptir (Kalaycıoğlu, 2012).

Ancak, aynı yıllarda önce Halil İnalcık (1964) ve sonraları Şerif Mardin (1969 ve 1973), Osmanlı toplumunda sadece bir tek siyaseten önemli ayrıktan bahsedebileceğini vurguladılar. Halil İnalcık’ın sözleriyle Osmanlı’da sadece iki sınıf mevcuttu: ‘…bunlardan ilki askeri [sınıftı] … padişahın bir imparatorluk beratıyla dini veya icrai yetki verdiği kişiler, yani saray ve ordu görevlileri, memurlar ve ulemayı içeriyordu.’ (1964: 44).”

Bu tanım iktidar seçkinlerine değil, bir yönetim aygıtına işaret ediyordu, çünkü tam olarak tüm siyasi güce sahip bir kişi vardı (padişah) ve askeri sınıfta yer alan diğerlerinin hiçbir [özerk] siyasi gücü mevcut değildi.

Selçukluların hükümdarlığı sırasında Anadolu’da insanların “hükümet kulpları” dediği yönetim aygıtından daha fazla bir şey değildi bu.

“…İkincisi, vergi ödeyen ancak hükümette hiçbir yeri [gücü de] olmayan Müslüman ve gayrimüslim tüm tebaayı kapsayan reayadan ibaretti…” (İnalcık, 1964: 44).

Mardin’in 1970’lerde önerdiği Merkez – Kenar / Taşra (Center – Periphery) ayrımı da benzer bir içerikteydi.”

xxxxxxx

Batı’da feodalite, derebeyler, köleler… Bizde Saray ve tebaa…

Batı’da burjuvazi ve proleterya… Bizde devlet elitleri ve tutunamayanlar.

Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet aynı kromozomlarla sürüp gidiyor.

Toplumsal sınıflar yok, üretim yok, inovasyon yok, demokratik hak mücadelesi yok… Parayı keyfince dağıtan mutlak ve merkezi idare ile onun “tebaası” var.

Yüz yıldır bekleyip duruyoruz. Cumhuriyet, AB standartlarında demokratikleşebilir mi diye…

Belli ki ne kadar umutlansak da hiç kolay değil… Toplumun, kromozomlarını değiştireceği zihinsel bir devrimden geçmesi gerekiyor.

xxxxxxx

Yazı yayınlandığında Türkiye yeniden kendi kaderini oylamış olacak…

Ama sonuç ne olursa olsun Türkiye’nin zihinsel ve yapısal bir devrimden geçmesi o kadar kolay olmayacak… İlk turun herhalde en önemli mesajı bu oldu…

İkinci turdan toplumu yenileyip mutlu edecek bir sonuç çıkar mı?

İlk turun sonuçlarına ve ikinci turun kampanya konularıyla vaatlerine bakınca, Türkiye’nin gelişmiş toplumsal bir model kurmasının epey zaman alacağını söyleyebiliriz.

Burası geçmişin hastalıklarını tedavi edemediği için sağlıklı bir gelecek inşa etmekte de tökezliyor.

Zaten “cennet” beklemiyoruz ama “cehennemin kapılarını” örtmekte bile zorlanan bir toplumuz.

Umudumuzu kaybetmeyeceğiz ama toplumumuzun da siyaset kurumunun da ciddi sorunları olduğunu da kabulleneceğiz.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu