Bu 8 Mart Yolsuzluk Konuşalım
Bugün her günden daha fazla ekonomiyi, mali politikaları, kamusal sağlık hizmetlerini, eğitim politikalarını, sosyal hizmetleri, güvenlik politikalarını, ulaşım politikalarını, (olmayan) barınma politikalarını masaya yatırmamız lazım…
Yolsuzluğu, hırsızlığı, hukuksuzluğu, yaratılan vahşi kapitalist düzeni, kamu kaynaklarının yok edilişini ve adaletsizliği konuşmamız lazım. Çünkü bugün 8 Mart ve Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan birçok kesimi insani yaşam koşullarından mahrum bırakan bu düzen en çok kadınları ve çocukları mağdur ediyor.
Son birkaç haftadır yüzeysel bir şekilde de olsa gündemi meşgul eden yükseköğretim sistemindeki yolsuzluklardan yola çıkalım.
Büyük ihtimal siyasi bir hesaplaşmaya malzeme olarak ortaya çıkarılan sahte diploma olaylarını, sahte belgeler sunularak üniversitelerden temin edilmiş öğrenci belgeleri ve öğrenci kaydı yapıp ortadan kaybolan sözde yabancı öğrenci haberleri takip etti.
Buzdağının görünen ucu bile değil bunlar. Yeni hiç değil. Bir veya iki üniversiteyle de sınırlı değil, birkaç siyasetçi veya üst düzey bürokratla da. Düzen bu. Eğitim sahte, eğitmenler sahte, öğrenciler sahte.
Bilinçli bir devlet politikasıydı yükseköğretim sektörünün bu şekilde gelişmesi ve beslenmesi.
Özellikle son 10-15 yılda gelmiş geçmiş her hükümetin, her Eğitim Bakanı’nın, her Yükseköğrenim Dairesi Müdürü’nün, her YÖDAK yönetiminin, her Meclis’in imzası var bu sistemin altında. Kimisi kendi de bir şekilde bu sistemden nemalandığı için (sahte diplomayla, rüşvetle, bir öğretim görevlisi pozisyonuyla, idarenin baskısıyla verdirilen çalışan oylarıyla, vb.) elinden geldiğince destekledi ve güçlendirdi bu sistemi, kimisi bilip de sessiz ve kayıtsız kalarak parçası oldu.
Toplumun önemli bir kısmı da aktif olarak ortak oldu sisteme. Bazılarımız için ekmek kapısı oldu, her ne kadar göz göre göre sömürülsek de. Ne denetim vardı, ne hesap soran. Bazılarımız için ise sömürecek ucuz ve güvencesiz iş gücünün kaynağı oldu.
Sahte belgelerle bu üniversitelere kayıt olup ortadan kaybolan sözde öğrenciler bugün kayıtsız iş gücü olarak tarımdan inşaata, turizmden ev hizmetlerine birçok sektörü besliyor.
Sahte öğrenci vizeleriyle, “kalacak yerin olacak, her ay ailene 2000 dolar gönderebileceksin” vaadiyle buraya getirilip çetelerin eline düşen sayısız insan ticareti mağduru da var.
Bir zamanlar gece kulüpleri üzerinden dönen kadın ticareti, yıllardır çok daha vahim bir şekilde, hiç bilmediğimiz apartman dairelerinde, lüks villalarda, otel odalarında bu şekilde ülkeye getirilen yabancı genç kızlar üzerinden yürütülüyor. Sadece seks işçiliğinde değil, diğer birçok sektörde de görüyoruz insan ticaretini.
Birçok ülkenin kara para aklama merkezi haline de gelmiş durumda Kıbrıs’ın kuzeyi ve “üniversitelerin” de burada rolü büyük. Her türlü mağduriyeti ve sömürüyü yaşattığımız “yabancı öğrenciler” yanında; her türlü suça bulaşan, mafyalaşan, ortalığa kara para savuran önemli bir kitle de var “üniversiteler” aracılığıyla ülkeye gelen ve yerleşen.
Siyaset-üniversite-mafya üçgeni kayıt dışı ekonomik faaliyetlerle zenginliğine zenginlik katarken, çok kıymetli bu sektörümüz çeşitli vergi muafiyetlerinden de faydalanıyor.
Yani kayıt dışı olmayan zenginliklerinden de gereken payı al(a)mıyor kamu. Ve sonuçta kayıtsız ve denetimsiz çok büyük bir yabancı nüfus, yetersiz kamusal sağlık hizmetleri, yetersiz kamusal eğitim, toplum güvenliğini ciddi şekilde tehdit eden suç olaylarına yetemeyen polis ve yargı kurumları, neredeyse yok denecek sosyal hizmetler…