InstagramKöşe Yazarlarımız

Kimin Doğrusu Kimin Gerçeği?




Her şeyden önce şunu kabullenmek lazımdır ki; Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulan ve derinleşen bu parti ve zümre devletçiliği asla adalet zemini olan bir gerçeklik ha da doğruluk üzerinden karşılık bulan bir düzene tekabül etmiyor.

Bunu hiçbir alanda göremeyiz.

Ne gazetecilikte ve hukukta ne de gündelik yaşamı düzenleyen ve geleceği planlayan siyasette. Hele entelektüel bir alan olan sanatta bu hiç yoktur. Bunun nedeni çok açıktır.

Çünkü hiçbir alan bilimsel verilerden ve deneyimlenen vakalardan yola çıkarak bir hipotez ortaya koymuyor.

Doğru ya da yanlışın ne kadar göreli birer kavram olacağını bile hesaba katmadan, olayların ortaya çıkış dinamiklerini hesaplamadan sonuç diye algıladıklarımız üzerinden yargıda bulunmak en kolay iş.

Sonra iş yargılamaya ve birilerini suçlu çıkarıp içimizi rahatlamaya kalıyor.

İçinde yaşadığımız düzenin kendisinin zaten bir sahtelik üzerine kurulduğunu görmezden gelerek haftalarca sahte diploma olayları üzerine ahkâm kestik.

Kaç insan taşıdığı unvana layık bir yükümlülük içinde görev yapıyor?

Kaç insan hak ettiği ekonomik ya da sosyal bir statüye sahiptir?

Bir vurgun devletinin meritokrasiye önem verdiği nerede görülmüştür?

Ama yine de bu toplumun ezici bir çoğunluğunun kariyer savaşları içinde bir yerlere varma kavgası hiç bitmedi. Dudak büktükleri düzenden faydalanmaktan kimse çekinmedi.

Kim kimin üstünde kim kimin altında olacak, kim kime hükmedecek, kim kimi ezecek ya da yüceltecek bütün derdimiz bu oldu. Bu yüzden de çıkar üzerine inşa edilen ittifaklar siyasi yaşamın da bir kuralına dönüştü.

Şimdi durduk kim namuslu, kim hırsız, kim yolsuz diye bir erdem ve dürüstlük kavgasının içine girdik. Bu düzene isyan etmeyen her kişi bu düzenin bir parçasıdır ve mutlaka bir yerlerden hak etmediği bir çıkarın da sahibidir.

Bu mal olur mevki olur fark etmez. Peki, bunun dışında kalan erdemli kişilere ne zaman destek çıktı bu toplum?

Yok, pek araştırmaya da gerek yok çünkü böyle bir zaman yok. Mevki sahibiysen etrafında dolanırlar, bir fayda beklerler.

Ürettiğinin değerini ölçen tartan ve seni hak ettiğin bir yere koyan pek azını bulursun. Hele yaptığın onca değerli işten sonra ayağın kaymaya görsün bir tekme de onlardan yersin.

Diğer yandan yaptığı işin hiçbir değeri olamadan kendine yapay bir statü edinen kişiler ise takdir ve alkış alarak kitlesel bir ilginin merkezine oturtuluyor.

Eh işte bütün bunlar olurken doğru gazetecilik, doğru adalet, doğru siyaset ve gerçek aydın duruşundan kimde bahsetmesin.

Önce bir arınmak lazım, bilmeden anlamadan birilerini olumlu ya da olumsuz yargılamak ne “doğru” olanın ne de “gerçek” olanın savunuculuğu anlamına gelir. Bunlar sadece hezeyan dolu salınmalardır…









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu