InstagramKöşe Yazarlarımız

Yeter! Diyorlarmış






Bir süredir gizliden, kapı arkalarından, bugün bir eylem planlandığını duyuyoruz halk olarak.

Halk olarak diyorum çünkü hiçbir politik veya siyasi örgütlenmenin (evet, ikisini farklı anlamlarda kullanıyorum) parçası olamayan, herhangi bir örgüte aidiyet duygusu besleyemeyenlerdenim.

Hayatın hemen her alanına politik bir lensten bakan, kamusal her uygulamayı (veya uygulaMAmayı) ‘bu hangi gruplara menfaat sağlıyor, kimlere nasıl zarar veriyor’ perspektifinden değerlendirmeye çalışan birisiyim.

Örgütlenmenin siyasi dönüşüm ve ileriye gidebilmek için kilit bir öneme sahip olduğuna da inanıyorum, ancak inandığım ve bu dünyada bulunmama anlam verdiğini düşündüğüm hiçbir alanda örgütlenemedim.

Kimlik gözetmeden insana değer veren, adaleti ve dayanışmayı her şeyin üstünde tutan, barışçı ve hümanist bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm, etnik bir kimliğe veya bir toprak parçasına güçlü bir aidiyet hissedemedim.

16-30 yaşlarımı yurt dışında çoğunlukla kendi ayaklarım üzerinde durarak, okuyarak, çalışarak geçirdim.

Döndüğümde bulduğum yaygın ve meşrulaştırılmış ırkçılık karşısında daha da soğudum bana atfedilen kimliklerden.

Feminizme sarıldım hem burada hem Türkiye’de farklı örgütlenmelerin içinde faydalı olmaya çalıştım.

Her tecrübem birilerinin ya cebine ya makamına menfaat arayışıyla son buldu. Seçtiğim ve kendimi uzun yıllar yetiştirdiğim meslekte de bulamadım bilinç altından aradığım aidiyeti.

Hiçbir liyakat ilkesi gözetilmeden verilen diplomalar ve payelerin kimsenin umurunda olmadığı bir ortamda buldum kendimi.

Bırakın akademik erdem ve ahlak ilkelerini, bu ihlallerin bariz ve vahim toplumsal sonuçları bile kimsenin umurunda olmadı.

Dönelim bugünkü “eylem”e.

Şimdiden söyleyeyim size kimlerin katılacağını. İmza koyan siyasi parti, sendika ve diğer örgüt yönetimleri ve orada bulunmaması gereksiz yere tartışma konusu olacak olan görünürlüğü yüksek siyasi kişiler.

Mecbur gidecekler. Ama halkı örgütleyebildiler mi böyle bir başkaldırı için? Hayır. Çünkü halka dokunmuyorlar, halkı temsil etmiyorlar.

Etkinliğin görselini gördüm ilk önce sosyal medyada. Kullanılan fontların büyüklüğü sırasında sloganlar şöyle;

1. Bıçak kemikte!

2. Çözüm ve irademiz için, özgürlüğümüz, geleceğimiz için, yeter diyoruz. 3. Bu düzene hep birlikte sesimizi yükseltiyoruz, hesap soruyoruz.

Peki özgür ve adil bir gelecek vizyonunuz nedir? Cevap yok.
Buraya ulaşmayı nasıl planlıyorsunuz? Buna da cevap yok.

Bu doğrultuda siz kendi alanlarınızda ne tür adımlar attınız? Nasıl eylemler geçekleştirdiniz? Bu gerçekleştirdiğiniz eylemlere destek olması için mi şimdi halkı yanınıza çağırıyorsunuz? Hiç cevap yok.

Nihayet planlanan etkinlikten bir gün önce bir basın açıklaması yapılıyor.

Kitlesel bir “eylem” organizasyonundan bir gün önce halka seslenerek insanları sokağa dökmek dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir durum ama basın açıklamasını da ön yargısız okumaya çalıştım.

Ben ondan da bir şey anlayamadım ama sorun bende de olabilir, belki kitleler anlamıştır. Göreceğiz toplumun geneline herhangi bir şey ifade etmiş mi veya sokağa inecek bir güven ve aidiyet telkin etmiş mi bu açıklamalar.

Hemen gündemimizden düştü ama Mine Yücel’in yıllardır düzenli aralıklarla yaptığı ancak uzunca bir süredir çoğu basın kuruluşları tarafından sansürlenen anket sonuçları daha geçtiğimiz hafta gazetelerde sayfa sayfa önümüze düşmüştü.

Ne diyor bu anketler uzunca bir süredir?

Bu halkın Hükümete, Cumhurbaşkanlığı’na, Meclis’e güveni yerlerde. Bu yıl siyasi partilere ve sendikalara duyulan güvenSİZLİK de bu yukarıdakilerden hemen hemen hiç farklı değil!

E şimdi size halk sormaz mı? Bugüne kadar bizim için hangi somut adımları attınız? Hangi bedelleri ödediniz?
Bu toplumda söz ve güç sahipleri olarak, bizim adımıza nasıl hesap soracaksınız? Niye bugüne kadar yapmadınız?

Hepsinden daha önemlisi;

Bu hesap soracağınız düzeni NASIL daha adil, daha demokratik ve daha yaşanır kılacaksınız? Siz bunları cevaplamaya bile tenezzül etmezken, biz neden sokağa çıkalım?









Başa dön tuşu