Varlığını Çektiğimiz Yokluk
Gelecek kaygısının giderek arttığı, toplumun çeşitli kesimlerinin yaşam standartlarının her geçen gün düştüğü bir dönemden geçiyoruz.
90’ların çocukları olarak kendimizi şanslı jenerasyon olarak nitelendirsek de adanın kuzeyinde yaşayan herhangi bir jenerasyonun gerçekten şanslı olma ihtimali var mı?
Bu soruyu sormak ve cevabını aramak, adanın kuzeyinde yaşanan gerçekleri anlamamıza yardımcı olabilir.
Artık mesele para, pul veya işsizlikten çok daha fazlası. İnsan gibi yaşamayı talep etmek bile lüks hâline geldi.
Toplum, mevcut düzenden (düzensizlikten) beslenenler ile göç etmenin yollarını arayanlar olmak üzere ikiye ayrılmış durumda.
Mücadele adına bir şeylerin kalmadığı ve siyasilerin tüm bu alanları yok ettiği bir ortamda, yaşam standartlarına tahammül edemeyecek durumda olan aydın kesime göç hesapları yapmaktan başka seçenek bırakmıyor.
Bu noktada belki de çözümü görmek zorlaşıyor. Gelecek nesillere bırakmak istediğimiz değerler var ama artık hiçbir şey bize ait değil. Ne bugün ne de yarın.
Sadece kaosun hâkim olduğu bir durum var karşımızda. Ancak umutsuzluğa kapılmak yerine, belki de bu kaosun içinde ada barışına ne kadar ihtiyacımızın olduğunu anlamak artık daha kolay.
Belki de çözüm, toplumsal bir dönüşümde yatar. Gelecek nesillere bırakmak istediğimiz değerler için mücadele etmek, belki de şu an yaşadığımız zorlukları aşmamızı sağlayabilir.
Belki de toplum olarak bir araya gelerek, ortak bir çözüm bulabiliriz. Bu belirsizlik içinde, umut etmek ve mücadele etmekten başka çaremiz yok gibi görünüyor fakat buna motivasyon bulmakta zor gibi.
Sonuç olarak, varlığını çektiğimiz yokluk, sadece maddi değil, manevi anlamda da bizi etkiliyor. Ancak umudu kaybetmeden, birlikte hareket ederek belki de bu yokluğu aşabiliriz.
Gelecek nesillere bırakmak istediğimiz değerler için mücadele etmeli ve umut etmeye devam etmeliyiz.