InstagramKöşe Yazarlarımız

Sanat Tarihi’nin Gizemli Ressamı: Bruegel the Elder

Fotoğraf makinesi icat edilmeden önce resimler birer kaynak niteliği taşıyordu.

Eserlerin yapıldığı dönemlerdeki sosyo-kültürel durumu, salgınları, yaşam biçimlerini, tarihsel yapıyı anlamak için görsel sanata başvurmak en önemli referanslardan biri olagelmiştir.

16. yüzyıl Kuzey Avrupa’sının profilini en iyi yansıtan sanatçılardan biri de Pieter Bruegel the Elder’di.

Tüm zamanların en önemli sanatçılarından birisi olarak kabul edilen Bruegel the Elder’in 1525-1530 yılları arasında doğduğu ve 1569’da öldüğü tahmin ediliyor. Kısa ömrüne rağmen Hollanda ve Flaman Rönesans resminin en önemli sanatçısıdır diyebiliriz sanırım.

Kilise ve aristokratlar tarafından dini mesajlar vermek amacıyla oto portreler veya resimler çizmek üzere görevlendirilen diğer pek çok sanatçısının aksine o, ortak faaliyetlerde bulunan sıradan insanları (çoğunlukla köylüleri) tasvir ederek, günlük yaşamın çeşitli yönlerini anlatan resimler yapmayı seçmişti.

Eşitlikçi ve insancıl düşünceleri olan bir insandı ve pek çok düşünürü etkilemiş, sanatçılara eserlerini yeniden üretme konusunda ilham kaynağı olmuştur.

Bruegel’in ev hayatının gündelik sahnelerinde yer alan sıradan insanları temsil etme kararı, bir sonraki yüzyılın Hollanda Altın Çağı ressamlarının yolunu açtı ve aynı zamanda on dokuzuncu yüzyılın ortalarından sonlarına kadar toplumsal düşünceye sahip Gerçekçilik ve Natüralizm‘in habercisi oldu.

Gustave Courbet, Jean-François Millet ve Rus Peredvizhniki Okulu ve artık yirminci yüzyıla geldiğimizde W.H. Auden ve William Carlos Williams gibi sanatçılar ve düşünürler, Bruegel the Elder’in eşitlikçi vizyonundan ilham almış. (Sanat Tarihi.com)

Bruegel, Batı Avrupa‘da büyük bir değişimin yaşandığı bir dönemde doğdu. Önceki yüzyılın hümanist idealleri sanatçıları etkiledi. İtalya, Michelangelo ve Leonardo da Vinci gibi sanatçıların başyapıtlarını resmettiği Yüksek Sanat ve Kültür Rönesansı’nın sonundaydı.

1517’de, Bruegel’in doğumundan yaklaşık on yıl kadar önce, Martin Luther Doksan Beş Tez‘ini yarattı ve komşu Almanya‘da Protestan Reformunu başlattı.

Reformasyona, Orta Avrupa ülkeleri de dahil olmak üzere, ikonoklazma ve sanatın yaygın biçimde yok edilmesi eşlik etti.

Katolik Kilisesi, Protestanlığı ve onun ikonoklazmasını Kilise’ye yönelik bir tehdit olarak görüyordu.

1563’te toplanan Trent Konsili, dini sanatın maddi şeyler ve dekoratif niteliklere daha az, dini konulara daha fazla odaklanılması gerektiğine karar verdi.

O sıralarda Orta Avrupa ülkeleri on yedi Eyalete bölünmüştü ve bunlardan bazıları İspanya merkezli Habsburg yönetiminden ayrılmak istiyordu.

Bu arada Reformasyon, doğuda yeni Lüteriyen Alman devletlerinden ve batıda yeni Anglikan İngiltere‘den etkilenen on yedi eyalette taraftar kazanan bir dizi Protestan mezhebi üretti.

İspanya‘nın Habsburg hükümdarları, kendi bölgelerinde Katolik Kilisesi için katı bir dini tekdüzelik politikası girişiminde bulundu ve bunu Engizisyon ile uygulamaya koydu.

Artan dinsel düşmanlıklar ve isyanlar, siyasi manevralar ve idamlar sonunda Seksen Yıl Savaşları‘nın patlak vermesiyle sonuçlandı.

Bu atmosferde Bruegel ressam olarak kariyerinin zirvesine ulaştı. Ölümünden iki yıl önce Birleşik Eyaletler ile İspanya arasında Seksen Yıl Savaşları başladı.

Kendi döneminde Avrupa genelinde yaygın bir veba salgını olmuş ve bu durum 1562 tarihli Ölümün Zaferi tablosuna da yansımıştır.

Ölümün Zaferi, 1562 Orta Çağ’ında vebanın ya da “Kara Ölüm“ün ortalama bir Avrupa kasabasında nasıl göründüğünü gösteren, pandeminin tarihi tablolarından biridir.

Bruegel, ev hayatından farklı olarak ev dışındaki yaşamı, bir sanat eseri olarak gösterir.

Bu resim köylülerden askerlere, soylulardan krala ve kardinale kadar her sosyal kökenden insanı tasvir ediyor.

Ölümün hepsini ayrım gözetmeksizin aldığını gözler önüne serer.











Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu