InstagramKöşe Yazarlarımız

1 Mayıs ve Özel Sektörde Son Durum




Kıbrıs’ın kuzeyinde özel sektörde sendikalaşma yasal olarak serbest, fiilen yasaktır.

İşyerlerinde patronların keyfi ve zorbaca bir diktatörlüğü söz konusudur. İşyerleri demokrasinin askıya alındığı totaliter birer küçük devletçik olarak idare edilmektedirler.

Aşağıdaki liste yabancı uyruklu işçiler için de geçerlidir ancak kktc vatandaşlarının yaşadığı mağduriyetler düşünülerek hazırlandı.

Yabancı uyruklu işçilerin durumu ise çok daha vahim olarak dayak, zorla çalıştırma, pasaporta el koyma vb. unsurlar içeriyor ve ayrı bir yazıyı dolduracak kadar kapsamlıdır.

***

Bireysel sözleşme zorunluluğuna rağmen, patronların ezici çoğunluğu sözleşme yapmaz! Yapılan sözleşmelerin ezici çoğunluğu ise yasa dışıdır ve kopyası işçilere verilmez. Çünkü korkutma amaçlı bir blöften ibarettirler!

8 saatlik iş günü, 40 saatlik çalışma haftası fiilen yürürlükten kaldırılmıştır. Günde 4 saati yılda 90 günü aşmaması gereken fazla mesai, her iş günü uygulanmaktadır.

Çalışma günü 11 saate, çalışma haftası 65 saate kadar uzayabilmektedir. İşçiler cumartesi günleri angarya çalıştırılır! Ek mesai ufak tefek istisnalar haricinde ücretsizdir, ödeme yapılan yerlerde dahi bunlar yatırıma dönüşmemektedir.

Mesai ile birlikte düşünüldüğünde maaşlar neredeyse her yerde asgari ücretten azdır! Deneme süresi boyunca sosyal güvenlik kurumlarına kayıt yapmamak normalleşmiştir!

Çalışma yaşamı tamamen patronun iki dudağı arasındadır! İşten duruşlarda patronun keyfi gerekçelendirmelerini sorgulayan hiçbir mekanizma yoktur. Yasal ihbar sürelerine uyulmamaktadır! İhbar sürelerine uyulduğu örneklerde ise “yeni iş arama izni” kullandırılmamaktadır!

İşçiler iş tanımı yapılmadan keyfi çalıştırılmaktadır! Maaşları gününde ödeyen patron parmakla sayılacak kadar azdır ve maaştan çeşitli vesilelerle yasadışı kesinti yapılması rutin bir uygulamadır! İşten ayrılma durumunda son maaşın gasp edilmesi teamül haline gelmiştir!

***

Sigorta kaydı yapılmadan çalıştırılan işçiler büyük bir kitleyi oluşturmaktadırlar! Sigorta kaydı yapan işyerlerinde yatırımlar ya yapılmamakta ya da düzensiz yapılmaktadır! Düzenli yatırım yapıldığında dahi bu yatırımlar gerçek maaş üzerinden gösterilmemektedir!

Bordro, ücret hesap pusulası vb. belgeler düzenlenmemekte, patron tarafından bu tür belgelerin düzenlendiği durumlarda ise işçilere verilmemektedir!

Birçok işyerinde düzensiz mesai, gece mesaisi, vardiya kurallarına uyulmamaktadır! Ara, dinlenme ve yemek molası patronun keyfine kalmış bir lükstür!

Resmi Tatiller Yasası özel sektörde fiilen yürürlükte değildir! Restoran, bar, otel ve kafelerde uygulanması gereken yüzdeliklerle ilgili kuralların kimse varlıklarından haberdar olmadığı için, uygulanmadıklarını da kimse fark etmemektedir.

***

Yıllık ücretli izin uygulaması, yasaların çok gerisindedir! Ücretsiz izin uygulaması yaygındır! İzin dönüşü işsiz kalmak sıradan bir durum haline gelmiştir!

Zaten yetersiz olan yasal mazeret izinlerinin varlığı hiç bilinmemektedir! Bir işyeri patron değiştirdiğinde, Yasa aksini söylediği halde işçiler tüm eski haklarını ve kıdemden doğan güvencelerini kaybetmektedirler!

Kadın işçiler yaygın olarak; hamilelik durumunda, doğum iznine çıkarken veya doğum izninden döndüğünde işten atılmaktadırlar. Doğum sonrası izin süreleri dolmadan işe geri çağırarak doğum izninin gasp edilmesi yayın bir uygulamadır.

Yasal emzirme izinleri patronlar tarafından gasp edilmiş durumdadır. Kıyafet zorunluluğu olan neredeyse hiçbir iş yerinde soyunma dolabı imkanı sunulmamaktadır! Hastalık izni yasal olarak da kullanılamamakta ve hasta olmak işten kaytarmak anlamına gelmektedir!

***

Aydınlar arasında, işçi sınıfına acıyan “yüce gönüllü” bir damar her zaman ve her ülkede vardı! Kurtarıcılar, vaizler, demagoglar ve her biçimden “baba” figürü bu “vicdanlı ahlak kumkumaları” arasından mantar gibi üredi ve sınıfın başına musallat oldu.

Şimdilerde bizde de böylelerinden geçilmiyor! Bu kişileri tanımak için sınıfın örgütlenmesi ve sorunların nedenlerinin bilimsel temelde kavranması için mi yoksa “biz çözeriz”, “bize güvenin” gibi sözlerle kendi reklamları için mi çalıştıklarına bakmak yeterli!

Tarih boyunca sadece Marksistler; “işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır” diyerek, bu sefil ve dağınık görünen insan grubunun “toplumun geriye kalanını da özgürleştirmeden kendini özgürleştiremeyecek olan” temel bir sınıf olduğunu gördü ve ona göre hareket etti! Sınıfın bunu yapabilmek için temel ihtiyacı ise örgütlenmekti!

Nitekim işçilerin koşullarının iyileştiği her yerde, işçiler bunu kendi güçleri ile kazandılar. Önce örgütlendiler, sonra anladılar ve değiştirdiler!

Kıbrıs’ın kuzeyinde de işçiler, kendilerini işçi olarak bile tanımlamamakta, birçoğu kendini “orta sınıf” zannetmektedir! Sanıldığının aksine işçi sınıfı kendi varlığının bilincine varıp ardından harekete geçmez! Önce harekete geçer, ardından kendi varlığının bilincine varır!

***

İşçi sınıfımızın durumu, 1 Mayıs 1886’da günde 8 saatlik iş günü talebiyle harekete geçen işçilerden pek de farklı değildir. Bu durum, sorunlar kadar fırsatlar bakımından da geçerlidir.

Nasıl ki o tarihte 8 saatlik iş günü mücadelesi ile ayağa kalkan işçiler hem kendi varlıklarının bilincine hem de sosyalizmin yeniden tarif edilmesine vesile oldu; nasıl ki işçi sınıfı kendini inşa ederken siyasal mücadeleyi de yeniden şekillendirdi; nasıl ki bu mücadele modern sendikal anlayışa da iktidarı hedefleyen yeni işçi sınıfı partilerine de hayat verdi; bugün biz de Kıbrıs’ın kuzeyinde benzer bir eşikteyiz.

Ya önümüzdeki adımı atıp patronların saldırısına yanıt vereceğiz ya da geriye doğru muhteşem düşüşümüze devam edeceğiz.

Atılması gereken adımı atmak için yapmamız gereken ise Kıbrıslı Türk işçi sınıfına acıyıp onun durumuna hayıflanmak değil; sınıfın toplumu yeniden şekillendirecek yaratıcı enerjisinin serbest kalması için Bağımsızlık Yolu’nun yıllardır savunduğu gibi, patronların sendikasız işçi çalıştırmasını yasaklama mücadelesine omuz vermektir. Gerisini sınıf halleder!









Başa dön tuşu