InstagramKöşe Yazarlarımız

Faşizm Biçim Biçim

6 Mayıs Pazartesi tarihli Özgür Gazete’de, “Limasol’da maskeli 100 kişilik grup araçlara ve polislere molotofla saldırdı” başlıklı bir haber dikkatinizi çekmiş olabilir. Olayın detaylarını sosyal medyadan bulabilirsiniz, burada aktarmayacağım!

Ancak bunun münferit bir olay olmadığını belirteyim. Mesela 4 Mayıs akşamı Larnaka’da 70 kişilik maskeli bir grubun gerçekleştirdiği başka bir saldırının videoları da var sosyal medyada…

Veya 27 Ağustos’da Hloraka’da, 1 Eylül’de de Limasol’da aşırı sağ militanların göçmenlere yönelik pogrom girişimi hala hatırlardadır!

***

Kıbrıs’ın güneyinde gerçekleşmekte olan bu sokak hareketleri, en çok da federasyon isteyen bizleri ilgilendirmeli, en çok da iki halkın yeniden kardeşleşmesini hedefleyenler bu konulara kafa yormalı diye düşünüyorum.
Ancak ne yazık ki, “barış istemek” bu gibi olayları sessizlikle geçiştirmeyi, olmamış gibi yapmayı gerektiriyormuş gibi derin bir sessizlik var bu konuda!

Oysa olası bir federal çözümde, bu tür neo-nazi pratiklerin Kıbrıslı Türklere de yönelmesi çok olasıdır.

Bu olasılığa hem kendimizi hem de halkımızı hazırlamazsak ve anlaşma sonrasını “dikensiz gül bahçesi” olarak lanse edersek, pek de hayırlı bir iş yapmış olmayacağız!

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kontrolü altında bulunan topraklarda sivillere yönelik maskeli, molotoflu, sopalı saldırılar yaşanırken; kktc’de doğrudan doğruya sıradan sivilleri hedeflemeyen, silahlı, mafya içi hesaplaşmalar basına yansıyor! Hangisi daha iyi?

Neden orada öyle de burada böyle? Bu soruları sormak, yanıtları bulmak ve Kıbrıs’ın tamamının vatanımız olduğu bilinciyle her ikisine karşı da önlem almak, en çok da solun görevidir!

***

Öncelikle şunu anlamamız şart: Günlük hayatta “faşizm” diye kestirip atsak da, milliyetçi sokak hareketleri de hayattaki her şey gibi, sosyo-ekonomik koşullara göre farklılıklar gösterirler.

Kıbrıslı Elenler arasında yükselmekte olan şiddet eylemleri; devletten bağımsız, sokakta örgütlendiği oranda devlet içerisinde bağlantılar geliştiren ve hem seçim hem şiddet araçlarına yaslanarak devleti ele geçirmeyi hedefleyen “klasik faşizm” modeline yakındır.

Bu model bugün emperyalist Avrupa’nın hemen her ülkesinde baskındır ve tek bir merkezden kontrol edilmediği için, patlamalarla gelişip gerileyen, kendiliğinden bir yapıya sahiptir!

Ateşli silahlara erişimi ilk etapta sınırlıdır, molotof, sopa ve benzeri araçlar başlangıç aşamasında ön plandadır…
kktc’de gördüğümüz silahlı mafya çeteleri ise, emperyalist merkez ülkelerdekinden farklı bir modelin ürünüdürler! “Sömürge tipi faşizm” denilen bu modelde, faşist çeteler doğrudan doğruya devlet eli ile yukarıdan aşağıya organize edilir!

Uyuşturucu, kadın ticareti, kumar ve kara para aracılığıyla kendi finans kaynaklarını da yaratan bu çeteler, birbirleri ile de bu finans kaynakları üzerinden rekabet içerisindedirler.

Klasik faşizm aşağıdan yukarıya ve kendiliğinden gelişirken sivillere yönelik kontrolsüz saldırılarla örgütlenir. Sömürge tipi faşizm ise yukarıdan aşağıya, organize gelişirken, çeteler birbirleri arasında çatışsa da sivillere yönelik pogromlar ilk etapta gerekmedikçe devreye alınmaz!

İşte kuzeyde yabancılara yönelik kitlesel saldırılar yaşanmazken, güneyde hem polise hem de yabancılara yönelik şiddet eylemlerinin tırmanmasının nedeni bu niteliksel farklılıktır. Ancak tekrar etmek gerekirse, bu farklılık bir tercihin ürünü değil, sosyo-ekonomik altyapı ile ilgilidir.

Zaten benzer farklılıklar sol hareketlerin örgütlenme biçimleri için de geçerlidir! “Tek halk” sakızını diline dolayıp; “barış adına” ekonomik, sosyal, kültürel farklılıklara gözlerini yumanların, bu farklılıkları analiz etme şansı da olmayacaktır! Ve elbette söylemeye gerek yok ki; inkâr ettiğiniz sorunları, çözme şansınız da kalmaz!

***

Detaylı düşünmek isteyenler için; Bağımsızlık Yolu’nun YouTube ve Spotify kanallarında, “Faşizm Neden Yükseliyor?” başlıklı bir podcast mevcut.

Ancak biz burada şu kadarını söylemekle yetinelim: Kıbrıs’ın birleşmesi ve halklarının kardeşliğini hedeflemek, iki halkı birbirinden farklı kılan sosyo-ekonomik koşulları inkâr etmeyi gerektirmez.

Tam aksine bu farklılıkları ve kriz dinamiklerini anlama, bu kriz dinamiklerine karşı önlemler alma ve tabandan yükselecek bir kitle hareketi ile barışı inşa ederken, faşist ayrılıkçılığın karşısına sadece fikirsel değil fiziksel olarak da çıkmayı gerektirir!











Başa dön tuşu