Kıbrıs’ın kuzeyi: Küçük bir AKP Türkiye’si prototipi
Kıbrıs’ın kuzeyi artık sanıldığının aksine güvenli bir yer değil. Hem suçlu ithal ediyor hem de suçlu yaratıyoruz.
Ersin Tatar’ın, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Ankara’nın müdahalesiyle Kıbrıs Türk toplumunun iradesi çiğnenerek, toplum liderliği (Cumhurbaşkanlığı) makamına getirilmesini, UBP’ye yapılan müdahalelerle de şimdiki atanmış hükümetin göreve gelmesini sağlayanlar, ülkedeki sosyal yaşamı da dizayn etmekten geri kalmadı.
İşe ilk önce eğitimden başladılar. “Imagine” gibi iki toplumlu projeleri yok ettiler önce sonra da her yerde kaçak Kur’an kursları açılmasına göz yumdular.
Öğretmene ve öğretmen sendikalarına adeta savaş açarak hem ekonomik hem psikolojik baskı uyguladılar.
Sahada mücadele eden 3-5 sendikadan biri olan öğretmen sendikalarını baskılarla, itibarsızlaştırma çalışmalarıyla sindirmeye çalıştılar.
Türkiye ve üçüncü dünya ülkesinden gelen nüfus akışını kontrolsüz bırakarak, okullardaki sınıfları şişirdiler, çocukları balık istifi sınıflarda sözde eğitim almaya mahkûm ettiler.
Çeteleşme önce okullarda başladı. Ortaokul çocukları ceplerinde bıçak taşımaya, küçük sınıf çocuklarının harçlıklarını gasp etmeye, onları dövmeye başladı.
Hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı okullarda, bambaşka bir kültürde bambaşka bir nesil yetişiyor şimdi.
***
Sonra basını ele geçirdiler. Şu anda Kıbrıs Türk medyasının yüzde 90’ı sermayenin elinde. Bu sermaye ya direkt Türkiyeli ya da AKP’nin borazanını öttüren Kıbrıslı sermaye gruplarından oluşuyor.
Ülkenin kanını emen AKSA Kıbrıs gazetesini satın aldı örneğin. Oradan ülke siyasetini dizayn etmeye çalışıyor.
Özgür bir basının olmadığı bir toplumda, dezavantajlı kesimlerin, barış isteyen yığınların sesinin duyulmayacağını biliyorlar.
***
Mal satışlarında da TC’lilerin önünü açmak için her yolu deniyorlar. Her TC vatandaşına 80 dönüme kadar arazi, 3 adet ev alma hakkı getirmek için yasa çalışması yapıyorlar.
Taşınma Mal Komisyonu’nu da amacından farklı kullanarak, adanın kuzeyindeki tüm Rum mallarını tamamen Türkleştirmek için uğraşıyorlar.
***
İşte tüm bunların sonunda oluşan kültürel erozyon, denetimsizlikle birleşince, her gün hırsızlık, tecavüz, gasp, cinayet, yaralama gibi birçok suç da gazetelerin sayfalarını süslüyor.
Tamamen bilinçli yaratılan bu ortamda, bırakın bir barış ve federasyon talebini ve Kıbrıs sorununu konuşmayı ve bu alanda mücadele etmeyi; Kıbrıslıtürklerin ekonomik ve sosyal açıdan hayatta kalmaya çalışmaktan başka çaresi de kalmıyor.
Yani böylesi bir dönemde ve böylesi bir ülke ortamında; insanca yaşamaya çalışan Kıbrıslıtürklerin barış ve çözüm talebi, ancak cılız bir yankı olarak duyuluyor.
Halbuki; tüm yaşananların kaynağı olan uluslararası hukuk dışında olmak ve Türkiye’nin alt yönetimi olmak konumundan bizleri çıkaracak tek yolunda federasyon temelinde bir çözüm olması; belki de en büyük ironiyi oluşturuyor.
Kıbrıslıtürkler, her geçen gün kendi öz kültürlerini, öz varlıkları kaybetmekle yüz yüzeyken, hangi alanda etkin mücadele edebilecekler?
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşam alanı bırakılmayan gençler bir bir yurt dışına giderken, adaya barışı getirecek olan sözde
federasyoncu sol siyasi partiler ise günün koşullarında sadece hükümet olma peşinde koşuyor.
Kıbrıslıtürklerin yalnızlığının sorumluları çok taraflı. Ve artık buralar zannettiğiniz gibi değil.
Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıslıtürk yurttaşların kendisine güven duymasını sağlayacak adımları sıklaştırması, bu konuda acele etmesi ve gerçekten barış istencini ispatlaması gerekiyor.
Yoksa çok geç kalınmış olacak ve artık karşısında barış yapacağı bir Kıbrıs Türk toplumunu bulması da hayal olacak.