Vaziyet
Bu köşede ne zaman bir şey önersem sonrasında “Tüm kapıları, pençeleri kapalı evde temizlik olur mu?” sorusunu kendime sorarken buluyorum.
Yaşadığımız koşullar ümitsizliğe kapılmak için tam anlamıyla elverişli. Geleceğe yönelik pek bir ışık yok.
Biliyorum, kendinizi sürekli, “O ülkenin şurada çıkarları varsa, bu ülkede burada şunu yapmak isterse belki arada Kıbrıs sorununu da çözerler” pazarlığını yaparken buluyorsunuz.
Ev alma hayali yerini ailenin mevcut malvarlığını koruma hayaline bırakmış, daha önce sınıflar arası geçişi sağlayan iyi eğitim bile bu kabiliyetini çoktan yitirmiş, içinde bulunduğumuz sistem vasatlığı yüceltirken, niteliği ve nitelik sahibi insanları gergin ve içinden çıkılamaz bir durumun içine hapsetmiş durumda.
Bütün bunlara tanık oluyorken “şunu şöyle değil de böyle yapalım” demek bazen beni çok düşündürüyor, hatta yoruyor. “Mevcut yapıdan bir şey çıkmaz, vazgeç Ahmet” lafını sadece dostlardan değil, sık sık kendimden de duyuyorum.
Demografik yapısı son 50 senede tekrar tekrar düzenlenmiş, nefes boruları tıkalı, toplumdan topluluk seviyesine düşmüş, sürekli aşağılanarak küçülmüş, orta sınıfı fakirleştirilmiş, toprakları dağıtılmış, kurumları ya batırılmış ya da içler acısı durumda olan, milyonerlerin elektrik borcu göz göre göre ahaliye ödettirilen, okulları ve hastaneleri işlevsiz hale gelmiş, yollarda her gün insanların ölmekte olduğu bir vaziyette olduğumuz ve her gün daha kötüye gittiğimiz hepimizin malumudur.
Tahlil olmadan ilaç yazılamaz. Bunları moralinizi bozmak için değil, tam tahlil yapmak için yazıyorum.
Öncelikle şunu farkında olmak lazım, yolların, okulların, hastanelerin ve kurumların iyi durumda olması için üç garantör devletin ve iki toplum liderinin oturup anlaşmasını beklemek en hafif tabirle absürttür.
Gücümüzün zayıfladığı, Kıbrıslı Türklerin kendine inancının ve kapasitesinin azaldığı doğrudur, ancak Kıbrıslı Türkler daha kötü vaziyetlerden mevcudiyetlerini devam ettirerek çıkmışlardır.
Durumları düzeltmek için ilk olarak sosyal adaletin gelmesi gerekmektedir. Vergi sistemi düzeltilmeli, orta sınıf güç kazanmalı, toplumda fırsat eşitliği yaratılmalıdır. Eğitim, tekrardan sınıflar arası geçişi sağlayan unsur olarak tahsis edilmelidir.
Sorunları tam anlamıyla çözemeyeceğini biliyorum ama zenginin vergisini tek başına yaşayan Ayşe nene veya zar zor bir ev sahibi almaya çalışan Mustafa’nın ödememesi için uluslararası konferansa ihtiyaç yoktur.
Eğitim kurumlarımızın dünyadaki iyi örnekleri baz alıp gelişmesinin, nitelikli işi gücü yaratmasının önünde “çözüm istemeyen Rum tarafı” durmamaktadır. Yollarımızın daha güvenli olması için yatırım yapılmasının önünde “dış güçler” değil, kötü ekonomi yönetimi durmaktadır. Bunlar bizim elimizde olan şeylerdir.
Son 65 senede Kıbrıslı Türkler kendilerini sürekli değişen, istikrar sağlayamayan yapıların içinde buldular.
Mevcut duruma gelmeden önce İngiliz Yönetimi, Kıbrıs Cumhuriyeti, Otonom Devlet, Federe Devlet gibi yapıların içinde bulunduk. Koşullar ne getirirse getirsin, bizim kendimize ve bilime inanmamız gerektiği, toplum olarak birlikte ve akıllıca daha iyi bir gelecek için çalışmamız gerektiği objektif gerçeklerdir.
Gönlünüzü ferah tutun. Bu güzel coğrafya bu kanlı tarihi elbet yenecektir. Bilime, adalete, Akdeniz’e, Kıbrıs’a ve kendinize güvenin. Kıbrıslı Türkler bu varoluş mücadelesinden de en sonunda muzaffer çıkacaktır.