InstagramKöşe Yazarlarımız

Eserinle Övün Türkiye!






Merdi kıpti sirkatin söyler” tabiri Osmanlı’da çokça kullanılan bir söylemdi.

Bugünkü Türkçe’ye çevrilen anlamı “Mert hırsız, hırsızlığı ile övünür”dür.

Hırsızlık övünülecek bir konu mu?” diye bir soru sorsam bir çoğunuzun buna yanıtı “hayır”dır.

Hırsızlık bir ahlak ve yetişme sorunudur. Emek vermeden ter dökmeden, bedel ödemeden başkalarının emeğine malına mülküne konmayı hırsızlık olarak tanımlayabiliriz.

Yıllar önce Vasıf Yücelten hocamla sohbet ederken bu konuyu çok detaylı tartışmıştık.

1974 yılı sonrası hırsızlığın adının “ganimet” olarak değiştiğini ve normalleştirildiğini bana anlatıp, “Çocuklar Rumların terk ettiği taşınır malların anne babaları tarafından çalındığını gözlemliyorlar. Üstelik anne-baba bunlarla övünüyor. Gelecek nesillerin bu tecrübe ile büyümeleri ileride başımıza çok işler açacak” demesini asla unutmadım.

Üstelik bu hırsızlık, devlet eli ile teşvik edilirken, taşınmaz malların yağmalanması da sözde yasalarla düzenlenerek kapış kapış dağıtıldı.

Ortaya koyulan kriterler havada kaldığı gibi kapanın yanına kalır mantığı ile mülkü olana da olmayana da Rum mülkleri partizanca dağıtıldı.

Hırsızlığın meşru hale gelmesi ve normalleştirilmesi 1974 yılı sonrası Türkiye’nin garantörlük sorumluluğu çerçevesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bozulan anayasal nizamını tekrar tesis etmek ve toprak bütünlüğünü koruma amacıyla düzenlediği askeri müdahale sonrası oluşturduğu idare döneminde yaşanmaktadır.

Kısacası uluslararası mahkeme kararlarında da belirtildiği gibi tüm bu yaşananların sorumlusu Türkiye’dir.

Türkiye hukukun gücüne inanan bir ülke değildir. Türkiye’yi yönetenler için güçlünün hukuku esastır.

Bugün aydınlar, gazeteciler, siyasetçiler suçsuz yere hapiste yatıyorsa bunun nedeni de güç kullanarak hukuku tanımamaktır. İşte hırsızlığı meşru gösterip normalleştiren mantık da bu siyasetin üzerine oturmuştur.

Bir devlet düşünün ki yaptığı hırsızlıkla övünsün, hatta yaptığı hırsızlığı bir turizm etkinliğine dönüştürüp reklam yapsın. Biz adamızın kuzeyinde şu anda bunu yaşıyoruz.

Uluslararası hukuku, hukukun gücünü hiçe sayan Türkiye’nin böldüğü bir adada, yapılan hırsızlıkları, etnik temizlikleri, Kıbrıs Türk Toplumunun kimliğinin kültürünün yok edilmesini “mutlu” kelimesinin arkasına saklanarak kutlanması ne anlama gelmektedir?

1974 yılında sahiplerinin terk etmek zorunda kaldığı Maraş’ın ganimet diye soyulan, yağmalanan hatta pencere kapıları bile çalınan evlerinin, binalarının görücüye açılarak “hüzün turizmi” diye bir kavram icat edilmesi hırsızlıkları ile övünenlerin eseridir.

Hırsızlığı ile övünen bir devletten barış istemek ve çözüm yapacağını düşünmek ne kadar anlamsızdır. Hukukun üstünlüğüne inanmayan, adalet kavramının ne olduğunu bilmeyen, hırsızlığı ile övünenler Kıbrıs’a barış değil ancak hırsızlık, soygun, vurgun ve yıkım getirdiler.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu