Etik Meselesi
Zaman zaman hepimiz kendimizle çelişecek düşünceler, eylemler içine gireriz. İşte ben de son zamanlarda kendimle ters düşecek şeyler yapıyorum.
Aklım karışıyor.
Ve bu karışıklığı berraklaştırmak için doğru soruları sormaya çalışıyorum.
Aklım karıştıkça etik üzerine düşünüyorum.
Yalnız bunun ahlak olmadığını özellikle belirteyim. Ahlak, toplumun dayatmalarından çıkan değerler, normlar ve bazılarının artık iyice üstüne gitmek ve bazılarını da yıkmak gerek.
Benim bahsettiğim şey etik ve bu başka bir şey. Etik felsefenin başlangıcından beri filozofların uğraştığı “adalet nedir, erdem nedir” sorularına ışık tutan bir terim, Ioanna Kucuradi’nin dediği gibi.
İşte bu yüzden geçtiğimiz hafta Anish Kapoor’un vantablack patentini alması üzerine tartışmak ve işin etik boyutuna değinmek istemiştim ve konuyu bu haftaya bırakmıştık.
Hayatla ilgili soruların cevapları için filozoflara danışmak en mantıklı yol bence. Çünkü etik ve bu gibi soruları soranlar ve cevabını arayanlar onlar.
En çok düşünen, değerlendirme yapan, sonuca varan, sorularla konuyu daha da derinleştiren, bilgilerini, düşüncelerini paylaşanlar da onlar. Ve en güzel buralardan geliştirebiliriz aklımızdaki soruları…
İşte etik meselesini düşünürken Anish Kapoor’un Vantablack patentini tek taraflı olarak alması konusu gelmişti aklıma. Geçen haftaki yazıdan küçük bir alıntı yapalım:
“Hint kökenli İngiliz artist Anish Kapoor 2016 yılında nanoteknoloji ile ürettiği ve adını vantablack koyduğu yüksek ışık emme kapasitesine sahip, ışığı neredeyse tamamen (yüzde 99,97 oranında) emen ve malzemeye iki boyutlu bir görünüm kazandıran bir renk geliştirdi. Malzemenin inanılmaz derecede siyah olması çarpıcı görsel efektler yaratmasına yardımcı oldu. Ancak Kapoor bunun patentini alarak sadece kendinin kullanabileceğini açıklayarak sanat camiasında ciddi tartışmalara yol açtı” (Renk Kavgaları, Özgür Gazete, 15 Temmuz 2024)
Aristoteles’in etik anlayışına göre, Vantablack’in yalnızca Anish Kapoor tarafından kullanılması adalet, erdem, toplumun genel iyiliği ve bireysel potansiyelin gerçekleştirilmesi gibi temel etik prensiplere aykırıdır.
Aristoteles, kaynakların daha eşitlikçi bir şekilde dağıtılmasını ve herkesin yaratıcı potansiyelini gerçekleştirebilmesi için eşit fırsatlara sahip olması gerektiğini savunurdu.
Bu hem bireysel hem de toplumsal düzeyde iyi bir yaşama (eudaimonia) katkıda bulunur. Aristoteles için adalet en yüksek erdemlerden biridir ve bir kişinin diğerlerine karşı adil davranmasını gerektirir.
Adalet, herkese hak ettiği şeyi vermekle ilgilidir. Kapoor’un Vantablack’in tek kullanıcısı olması, diğer sanatçıların bu materyali kullanarak yaratıcı potansiyellerini gerçekleştirmelerini engellediği için adaletsiz bir durum yaratır.
Kant, Vantablack’in sadece Anish Kapoor tarafından kullanılmasına ilişkin durumu etik açıdan değerlendirirken, muhtemelen birkaç önemli kavram ve ilkeyi göz önünde bulundururdu.
Kant’ın etik felsefesine göre, bir eylemin etik değeri niyetlere ve evrensel etik yasasına uygunluğuna bağlıdır.
Kant, “Evrensel Yasa” İlkesinde bunu şu şekilde açıklar; “Eylemlerinizin, herkesin aynı durumda olduğunda aynı şekilde hareket etmesini isteyeceğiniz bir prensibe göre gerçekleştirilmesini sağlayın”
Kapoor’un Vantablack’in tek kullanıcısı olması durumu, bu ilkeye aykırı olabilir. Eğer herkes belirli bir kaynağı sadece kendi kullanımına ayırabilseydi, sanat ve yaratıcılık ciddi şekilde kısıtlanırdı.
Kant, insanları sadece araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak ele almayı savunur. Bu ilkeye göre, insanlar birbirlerinin yeteneklerini, haklarını ve özgürlüklerini gözetmeli ve saygı göstermelidir.
Kapoor’un Vantablack’i tekelinde tutması, diğer sanatçıların yaratıcılıklarını ifade etme özgürlüğünü kısıtlayabilir. Bu, diğer sanatçıları sadece araç olarak görmek anlamına gelebilir ve bu da Kant’ın etik anlayışına aykırıdır.
Kant, adaletin ve eşitliğin önemli etik prensipler olduğunu savunur.
Bir kaynağın veya imkânın tek bir kişi tarafından tekelde tutulması, adalet ve eşitlik ilkelerine aykırıdır.
Kapoor’un Vantablack’i tek başına kullanması, diğer sanatçılar için adaletsiz bir durum yaratır ve bu da Kant’ın adalet anlayışına ters düşer. Ayrıca, bu diğer sanatçıların özgürlüğünü kısıtlayıcı bir tutumdur.
Sanat yapmak gerçekten pahalı bir iş ve buradan para kazanmak sanatla uğraşan pek çok insan için zor. Ama bu kadar güzel işler yapmış, kendini yaptığı işlerle defalarca fazlasıyla göstermiş değerli bir sanatçı böyle yaparak o toplumlara kazandırdığı birbirinden güzel işleri kendi elleriyle gölgelemiyor mu?
Bazen çok sevdiğin bir sanatçıyı, yazarı, şairi, müzisyeni uzaktan sevmek daha güzeldir. Bazen yapılan işler karakterin önüne geçer. Karakteri tanımamak daha kolay gelir.
Sahi karakter nedir?
Bu da bir başka önemli tartışma konusu. Biz sanat üzerine konuşmaya devam edelim. Bunları düşünürler yazsın; biz de okuyalım.