Kutlamayacak/ Kınamayacak Kadar Sıcaktı
Dürüst olmak gerekirse, bu yıl 20 Temmuz yaklaşırken, ellinci yıldönümünün ve bunun için her iki tarafça resmi düzeyde yapılan hazırlıkların her iki toplumdaki fanatikler tarafından hissedilen düşmanlık ve nefreti pekiştireceğinden endişe ediyordum.
Ne zamandır, yeni anıtların dikilmesini, yeni sanat eserlerinin yaratılmasını, ama hepsinden önemlisi siyasi liderliğin söylemlerini izledikçe daha da tedirgin oluyordum.
Ellinci Temmuz’un yeni çatışmalara ev sahipliği yapacağına ve barış hareketinde yıllar boyunca büyük zorluklarla inşa etmeyi başardığımız şeyleri geri alacağına neredeyse ikna olmuştum.
Ama gel gör ki, bunca hazırlık, bunca furya, bunca çaba ve iki garantör ülkesinin liderlerinin adaya gelmelerine rağmen adadakiler coşarak, koşarak yapılan etkinliklere katılmadı.
Kıbrıslıların büyük çoğunluğu ne kutladı ne de kınadı.
Sanırsam yılların bu konuda getirdiği bıkmışlıktan ve umutsuzluktan, hatta boşvermişlikten dolayı.
Lakin, çok bariz bir nedeni daha var, bu da sıcaklık.
Bu ellinci Temmuz dünyaca en sıcak Temmuz olarak kaydedildi.
İnsanlar artık iklim krizinin hafife alınacağı bir sorunun olmadığını iyi anlamıştır artık.
Sanırsam, Kıbrıslılar da bu ellinci Temmuz’da Kıbrıs sorunundan ve aralarında en az 60 senedir devam eden bu çatışmadan çok daha tehlikeli, çok daha acil bir sorunun olduğunun farkına vardılar.
Üst düzey araştırmacılar, iklim değişikliğinin “sıcak noktasında” bulunan ülkeler arasında yer alan Kıbrıs‘ın insan sağlığı üzerinde korkunç bir etkiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.
Geçen sene, Kıbrıs Enstitüsü (ICI) tarafından koordine edilen uluslararası bir araştırmacı ekibi tarafından yapılan bir çalışma, iklim değişikliğinin Kıbrıs da dahil olmak üzere Doğu Akdeniz ve Orta Doğu bölgelerinde yaşayanların sağlığını nasıl etkilediğine dair ilk kapsamlı incelemeyi sunarak alarm vermişti.
Environmental Research dergisinde yayınlanan araştırma, aşırı yüksek sıcaklıklar, su kıtlığı ve hava kirliliği ile ilgili zorlukları ve potansiyel riskleri belirtiyor.
Ayrıca sivrisinekler gibi vektör kaynaklı hastalıkların epidemiyolojisindeki değişiklikler ve yerinden edilmiş nüfusların sağlığı ile ilgili olarak iklim krizinin ciddi sonuçları konusunda uyarıda bulunuyor.
Bu nedenle Kıbrıslıların enerjilerini, adamızda her gün neden olduğumuz bu büyük felaketi tersine çevirecek ya da en azından hafifletecek yöntemleri uygulamak için iş birliği ve karşılıklı destek yolları bulmaya harcamaları belki de daha akıllıca olacaktır.
Belki de birkaç yıl içinde Kıbrıs’ın yaşanabilir olmaktan çıkması ve bunun sonucunda da burada yaşayan insanların bir kez daha evlerini terk etmek zorunda kalması gibi çok gerçek ve somut bir olasılığı birlikte önleyebilirsek, barış içinde bir arada yaşamanın hepimizin yararına olduğunu artık anlayabiliriz.