“Rumlar Hayır Dedi”
“Rumlar hayır dedi, barış istemedi” argümanını birçok konu tartışılırken tahmin edebileceğinizden çok daha fazla duyuyorum ve okuyorum.
Evet 21 sene önce Annan Planı’na ilişkin referandumda Kıbrıslı Rum oy verenlerinin yüzde 75.83’ü Annan planını reddetmişti, yani Annan Planı’na “hayır” dedi. Peki neden?
Birçok Kıbrıslı Türk’ün inandığı gibi barışı istemediği için mi?
Gelin hep birlikte Annan Planı’nın öngördüğü bazı noktalara bir kez daha bakalım;
Annan Planı’nın beşinci ve son versiyonu “Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümü” başlığını taşıyordu ve kendisine eşlik eden çok sayıdaki ek ve haritalarla birlikte 181 sayfa uzunluğundaydı ve konunun tüm siyasi ve teknik yönlerini, hatta yeni Kıbrıs bayrağının tam bir temsilini (beş yatay şerit: mavi – beyaz – sarı – beyaz – kırmızı) ve hatta yeni Kıbrıs milli marşının bestesi de yer alıyordu.
Nihai Annan Planı, yeni federal “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti“nin iki bölgeli karakterini vurgulamaktadır.
Bayrağı, anayasası, parlamentosu ve milli marşı olan federal devletin altında, kendi bayrakları, anayasaları, parlamentoları ve marşları olan iki eşit kurucu devlet bulunacaktır.
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti‘nin uluslararası bir statüye sahip olması ve Annan Planı’nın referandumlarda onaylanması halinde 1 Mayıs 2004 tarihinde yeniden birleşmiş bir devlet olarak katılacağı Avrupa Birliği‘nde ve uluslararası platformlarda söz sahibi olması öngörülmektedir.
Aynı zamanda yeni Kıbrıs, her halükârda Türkiye‘nin Avrupa Birliği’ne katılımını desteklemeye bağlıdır.
Adanın tamamen askerden arındırılması nihai hedef olarak belirlenmiştir, ancak geçiş dönemi için adadaki yabancı birlikler Zürih Antlaşması’na kıyasla büyük ölçüde artırılmıştır.
Özellikle, Yunanistan ve Türkiye’nin 2011 yılına kadar 6 biner asker bulundurması, bu sayının 2018’de 3 bine düşmesi ya da daha erken gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasına kadar devam etmesi öngörülüyor.
2018’den sonra adada en fazla 950 Yunan ve 650 Türk askeri kalacak ve bu sayı her üç yılda bir gözden geçirilecek. Plan, Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin kaldırılmasını öngörmemektedir.
Detaylı haritalarda da görüldüğü üzere, Kıbrıs Türk kesimi adanın toplam yüzölçümünün yüzde 28.5′i ile sınırlı kalacaktır. Bu da Mağusa‘nın büyük bir bölümünün, Güzelyurt bölgesinin ve bazı köylerin Kıbrıs Rum kurucu devleti altında olacağı anlamına gelmektedir.
Kıbrıs Türk kesimine kalıcı olarak yerleşebilecek Kıbrıslı Rumların sayısı 19 yıl boyunca ya da Türkiye Avrupa Birliği’ne katılana kadar (hangisi önce gerçekleşirse) Kıbrıslı Türk nüfusunun yüzde 18’i ile sınırlıdır.
Benzer bir kota Kıbrıs Rum kesimine yerleşmek isteyen Kıbrıslı Türkler için de geçerlidir. Bu süre sınırından sonra, her bir kurucu devletteki yabancıların oranı vatandaşlarının yüzde 33’üne ulaşabilir.
Yukarıdaki verilere göre, Annan Planı’nı kabul eden Kıbrıslı Rumlar, yerlerinden edilenlerin tamamının evlerine dönmeyeceğini, yabancı orduların adada kalacağını ve şimdiye kadarki garantör ülkelerin iki kurucu devletin iç işlerinde söz sahibi olmaya devam edeceğini kabul etmişlerdir.
Bunlar, Kıbrıslı Rumların çoğunluğunun bu planı reddetmesinin ana nedenleriydi.
Birileri Kıbrıslı Rumların herkesin evine dönmesini talep etmesinin saçma olduğunu, mevcut koşullar altında bunun mümkün olamayacağını söyleyecektir. Ve belki de haklıdır.
Ne de olsa Kıbrıs sorununun çözüm süreçleri Realpolitik’e, yani bir ideale ya da teoriye bağlı kalmadan mevcut gerçeklere uyum sağlayarak hedeflere ulaşmaya çalışmaya dayanmaktadır.
Peki bu tutumun barışla ne ilgisi var? Yerinden edilmiş bir Kıbrıslı Rum’dan doğduğu yere ve evine asla geri dönemeyeceğini kabul etmesini istemek barış mıdır? Vatanımızda bu kadar çok ordunun varlığı barış mıdır?
Hem ben hem de ailem Annan Planı’na evet dedik.
Annem, bu planın kendisinin ve ailesinin Dikomo‘ya dönmesini yasakladığını bilmesine rağmen Annan Planı’na evet dedi.
Evet dedik çünkü bir sonraki planların daha kötü olacağını biliyorduk.
Evet dedik çünkü Türkiye ilk defa Kıbrıs sorununu çözme konusunda bu kadar istekli olduğunu gösterdi. Evet dedik çünkü evet ailemiz için adil değildi ama gelecek nesillerin de bu durumda yaşamaya devam etmesinin adil olmadığına inanıyorduk.
Bu fedakarlığı için annemi takdir ediyorum ancak evlerine dönmek istedikleri için hayır diyen pek çok yerinden edilmiş Kıbrıslı Rum’u barış istememekle suçlamanın haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Tıpkı Annan Planı’na evet diyen pek çok Kıbrıslı Türk’u otuz yıl sonra çözüm için gösteri yapmayı hatırladıkları ve bunu Avrupa Birliği’ne katılmak için yaptıkları için suçlamanın adil olmadığı gibi.
Demem o ki eğer gerçekten barış istiyorsak, birbirimizi suçlamaya başlamadan önce, en azından birbirimizle konuşalım ve empati ve anlayış göstermeye çalışalım.
Aksi takdirde barıştan değil, sadece kendi toplumumuzun çıkarlarına hizmet eden bir çözümden bahsedebiliriz.