Sol Siyasetteki İkinci Eksen
Söz konusu olan sol siyaset olduğu zaman, bunun bizim ülkemizde iki eksenin bileşkesinden oluştuğu çoğu zaman unutulmaktadır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde “sol” denildiğinde, bu kavram genellikle “Kıbrıs sorununda barış isteyenler” anlamında kullanılmakta ve ne yazık ki sol ile sağı ayırt eden evrensel mesele yani emek-sermaye çelişkisinde hangi sınıftan yana olunduğu noktası gözden kaçmaktadır.
Bu noktanın gözden kaçması öyle az buz bir şey değildir.
Çünkü bu sayede Ticaret Odası başkanlığı yapmış bir insan solcu sayılabilmekte, özel sektör çalışanlarının yaşadığı maaştan yatırıma birçok meselenin “sol”un gündemine girmemesi normal kabul edilmekte ve özelleştirmeyi savunan “solcular” dahi bulunabilmektedir.
İşte bu nedenle sol-sağ ayrımının temel kriterinin sınıf mücadelesinde nerede durduğunuz, hangi sınıftan yana mücadele ettiğiniz olduğunu sıklıkla dile getirmek durumunda kalıyoruz.
Ancak gelin bugün sol siyasetteki ikinci eksene, Kıbrıs sorununa dair biraz kafa yoralım.
***
Baştan belirtmek gerekiyor ki; sol bir örgütü analiz ederken her iki eksene dair de nerede durduğuna bakmak gerekiyor.
Bu yapılmadığında, 1990’lı yıllardan itibaren her iki eksende de çizgi değişikliğine gitmiş olan CTP gibi partileri değerlendirirken hatalar yapmak veya farklı eleştirileri birbirine karıştırmak olağan hale gelir.
SSCB’nin çöküşü ile birlikte CTP bir yandan emek-sermaye çelişkisinde, sermayeye doğru yanaşırken; diğer yandan Kıbrıs sorununa dair analiz ve çözüm önerilerinde çeşitli değişikliklere gitti.
Ancak sol siyasette belirleyici durumda olan iki eksen birbirinden ayrıştırılarak konuşulmadığından dolayı, CTP’ye yönelen eleştirilerin ağırlık noktaları farklı olsa bile, bu eleştiriler sıklıkla birbirlerine karıştırıldılar.
***
Sol denildiğinde yanlış bir şekilde tek kriter olarak değerlendirilen Kıbrıs sorunu bile, bu kadar temel bir mesele kabul edilmesine rağmen ne yazık ki yeterince titiz bir şekilde analiz edilmemektedir.
“Kıbrıs sorununda çözüm isteyenler” gibi genel bir ifadenin tüm solu birleştirdiğini düşünen pek çok insan var.
Oysa bize göre saçmalık dahi olsa Ersin Tatar ve Tayyip Erdoğan’a göre “iki devletli çözüm” de bir çözümdür ve bu odaklar da kendilerini “Kıbrıs sorununda çözüm isteyenler” kategorisine sokabilmektedirler!
Ersin Tatar’ı solcu sayamayacağımıza göre, tanımımızı gözden geçirmemiz gerektiği ise aşikardır.
Bağımsızlık Yolu, Kıbrıs sorununu “Kıbrıs halklarının söz-yetki-karar ve iktidar sorunu” olarak tanımlamaktadır.
Ancak sorunun tanımı ve çözümünde farklı analizleri olan çeşitli odakların varlığını da görüyoruz. Bize göre, bir yandan çeşitli odaklarla tanım ve çözüme dair tartışırken, diğer yandan genel değerlendirmeler yapmak mümkündür.
Böyle bir genel noktadan baktığımız zaman ise; Kıbrıs sorununun çözümünde Kıbrıslı Türkler için adanın ve haklarının yeniden birleşmesi/kardeşleşmesi ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası arenada siyasal eşitliğe sahip bir halk olarak yerini alması boyutlarının ön plana çıktığını görüyoruz.
Kısacası Kıbrıslı Türkler için Kıbrıs sorunu, birleşme ve siyasal eşitlik sorunudur!
***
Adanın birleşmesini ve ada halklarının yeniden kardeşleşmesini öngörmeyen hiçbir model, Kıbrıslı Türklerin sorununu çözmeyecektir.
Aynı şekilde, Kıbrıslı Türklerin siyasal eşitlik talebini görmezden gelen hiçbir model de bir çözüm değildir!
Bu da olasılık dahilinde olmasalar dahi “kktc’nin tanınması veya bir Kıbrıslı Elen devletine dönüşmüş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönülmesi” gibi hayali modellerin tek boyutluluğunu ortaya koymaktadır. Bu modellerden birisi birleşme ihtiyacımıza, diğer ise siyasal eşitlik talebimize yanıt vermemektedir.
Kıbrıs sorununa çözüm olarak önerilen üçüncü yaklaşım, yani federasyon ise her iki boyuta da yanıt veren bir çizgiyi temsil ediyor.
Dahası Bağımsızlık Yolu federasyonu hayata geçirmek için sınıf mücadelesi ekseninden yürümek gerektiğini, her iki toplumdaki egemen sınıfların veya çözüm istermiş gibi yapan emperyalist güçlerin federal bir Kıbrıs için ümit vaat etmediklerini vurgulamaktadır!
Bağımsızlık Yolu’na göre, her iki toplumun halkları yani işçi sınıfları öncülüğünde hareket edecek ilerici kesimleri dışında federal bir Kıbrıs inşası mümkün değildir. Bu da başta bahsettiğimiz emek ekseni ile ulusal sorun eksenlerini birbirine bağlayan halkadır!
***
Sola sadece Kıbrıs sorunu ekseninden baktığımızda dahi karşımıza birbirinden ayrılan üç farklı çizgi çıkmaktadır;
Emperyalistlerden federasyon umanlar, federal bir Kıbrıs’ı emekçilerin mücadelesi ile inşa etmeyi hedefleyenler ve Kıbrıslı Elen devletine dönüşmüş bir Kıbrıs Cumhuriyetine yama olmayı savunanlar!
Bugün Kıbrıslı Türklerin siyasal eşitlik talebini küçümseyen ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşü savunan Kıbrıs milliyetçileri, federasyon istencini “vatana ihanet” olarak nitelemektedirler.
Birçok insan onları hala “barışçı” saysa da federasyoncularla aynı kefeyi konmayı en başta Kıbrıs milliyetçileri reddetmektedirler.
Üstelik tüm bunlar “iki devletin mümkün olduğunu ve bunun da bir çözüm olduğunu” savunan TC-kktc egemenlerinin federasyon fikrine yönelik kuvvetli bir saldırı gerçekleştirdiği koşullarda olmaktadır.
Yani federasyon fikri bir yandan TC-kktc egemenlerince, diğer yandan da Kıbrıs Cumhuriyeti ve onun Kıbrıslı Türkler içerisindeki uzantıları tarafından saldırıya uğramaktadır.
***
Hal böyleyken, genellemeler yaparak süreçleri anlamak veya “hade hepiniz birleşin” gibi kestirme yollarla meseleleri çözmek mümkün değildir.
Dahası federasyon fikri her iki “tanınmış” devlet tarafından yıpratılmaya çalışılırken, liberal/emperyalist bir noktadan dahi olsa onu savunmak için sahaya çıkmaktan geri duran CTP’nin durumu da bu şekilde analiz edilemez!
Bugün CTP federasyon adına mücadeleden geri duruyorlarsa, bu hem tepki oylarını toplamaya alışık oldukları Kıbrıs milliyetçilerini küstürmemek hem de AKP’yi kızdırmamak içindir.
Baştaki örneğe geri dönersek, CTP 1990’lı yıllarda emek ekseninden sermayeye doğru kayarken, Kıbrıs milliyetçiliğinden de federasyona doğru ilerlemişti.
Oysa şimdi federasyondan vazgeçmese dahi onun için kavga etmeye tenezzül etmemektedir. Bu da federal bir Kıbrıs’ın sadece emek siyasetini merkeze alan bir sınıf mücadelesi aracılığı ile kurulabileceğinin en net göstergesidir.
Söz konusu olan sol siyaset olduğu zaman, bunun bizim ülkemizde iki eksenin bileşkesinden oluştuğunu asla unutmamalıyız.
Emek ekseninden kopanların, barış ekseninde tutunma şansı yoktur!
Adamızın birleşmesi ve halklarımızın yeniden kardeşleşmesi, her iki halkın işçi sınıfları öncülüğünde yürütülecek bir sınıf mücadelesi ile mümkünüdür!