Muhalefetin Çaresizliği ve Sivil İtaatsizlik Çağrısı
Kıbrıs’ın kuzeyinde eğitim yılı, torpille atanacak öğretmenlerin hâlâ belirlenememesi nedeniyle başlayamayacak noktaya geldi.
Yıkık dökük okullar, ithal edilen konteyner sınıflar, eğitmensiz sınıflarda öğrenim bekleyen bu ülkenin geleceği olan öğrenciler…
Ve tüm bu trajediye eşlik eden, inşaatı hızla sona yaklaşan lüks saray.
Eğitimin çöküşüyle saray inşasının yükselişi, Kıbrıs’ın kuzeyindeki absürt siyasi ve toplumsal düzeni özetleyen bir tablo sunuyor.
Toplum olarak ciddi bir şekilde bu yapıyı incelememiz gerekiyor. Artık sivil itaatsizlik tek çare olarak görünüyor.
Fakat neden sivil itaatsizlik dışında başka bir çıkış yolu kalmadı?
Bunun en büyük nedeni, muhalefetin yıllardır yeterince siyaset üretememesi ve bu kısır döngüye karşı etkili bir duruş sergileyememesidir.
Muhalefetin halkın dertlerine dokunan somut bir politika geliştiremeyişi, onları iktidarın basit bir eleştiricisinden öteye geçemeyen, pasif bir konuma sürükledi.
Sevgili Ongun Talat’ın sosyal medyada yaptığı sivil itaatsizlik çağrısı da bu çaresizlikten doğuyor.
Talat, topluma şu şekilde sesleniyor;
“Şimdi tam da SİVİL İTAATSİZLİK zamanı… Bu memleketin çocuklarını, saçma sapan bir kurultay uğruna kendilerine yapılan organize kötülükten ANCAK ÖĞRETMENLER KURTARABİLİR. Sevgili öğretmenler, lütfen okulların açılmasına bir gün kala alınan erteleme kararını TANIMAYIN! Siz zaten hazırlıklarınızı yaptınız, OKULLARI SİZ AÇIN, bu efendiler de her şeyi kendi küçücük çıkarlarına göre eğip bükemeyeceklerini anlasınlar. Bu rezilliğe dur diyebilmenin, evlatlarımızın haklarını savunabilmenin başka yolu kalmadı. Siz bunu yapın, biz sonuna kadar sizin yanınızdayız”
Bu çağrı yerinde ama ne kadar geç kaldığı da tartışılmaz. Yıllardır okulların durumu ortadayken, neden saray inşaatı başlamadan önce bu tarz çağrılar yapılmadı?
Eğitim, uzun süredir sadece torpille yapılan atamalarla değil, altyapı eksiklikleri ve plansızlıklarla da çöküşün eşiğindeydi.
Şimdi ise tüm dikkatler, bir avuç kişinin çıkar çatışmaları ve bencil siyasi oyunları yüzünden kaybolan çocuklarımızın eğitimine çevrilmiş durumda.
Eğitim yılı, öğretmen atamalarındaki belirsizlikten dolayı ertelendi.
Ama esas soru şu: Eğitim yılı ertelenmeseydi bile, mevcut koşullarda ne kadar sağlıklı bir eğitim verilebilecekti?
Bu duruma karşı sivil itaatsizlik çağrısı yapmak önemli, fakat geç kalınmış bir adımdır.
Sivil itaatsizlikten önce bu sistemin reforme edilmesi için harekete geçilmeliydi.
Şimdi ise bu bozulan düzenin mimarları, halkın gözleri önünde şov yapıyor.
Muhalefet ise bu kaosu sadece seyrediyor, basit eleştirilerden öteye geçemiyor. Mevcut UBP yapısı ve atanmış hükümetin siyasetini eleştirmek, toplum nezdinde zaten bilinen bir gerçek.
Ancak bu eleştirilerden daha derin bir siyaset üretilemediği sürece, muhalefet de aynı bataklığın bir parçası olarak kalmaya mahkûm olacak.
Bugünkü kaosun en büyük sorumlusu, Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyini adım adım kolonileştirme çabasıdır.
Bu süreçte yaratılan kaos, Türkiye’nin çıkarlarına hizmet ederken, Kıbrıs Türk toplumu gün geçtikçe kimliğini ve öz benliğini yitiriyor.
Saraylar yapılırken, okulların çöküşüne seyirci kalan bir toplum haline geldik. Eğer bu ada halkına bir çıkış yolu gösterecekseniz, bu yolu düzgün bir şekilde çizin. Yönsüz bir toplum, sadece daha fazla kaosa sürüklenir.
Sivil itaatsizlik çağrısını yapmak elbette önemli, ama bu çağrı okullar yıkılırken, sınıflar konteynerlere taşınırken, çocuklar eğitimden mahrum bırakılırken, yapımı devam eden saray bu kadar ilerlemeden önce yapılmalıydı.
Bugün olmayan bir gemiye kürek talep ediyorsunuz; oysa önce gemiyi inşa etmeliydiniz.
Gemiyi inşa etmeden kürek talep etmek, sadece daha fazla kaosa hizmet eder.
Toplum olarak artık daha fazlasını talep etme zamanıdır daha ne kadar dibi görebiliriz diye beklemekten düştüğümüzün dâhi farkında değiliz.
Sivil itaatsizlik sadece bir başlangıç olabilir, ama bu başlangıç muhalefetin de kendi iç hesaplaşmasını yapmasını gerektiriyor.
Çünkü halkın beklediği sadece sözler değil, gerçek çözümler ve somut adımlardır. Ve bu adımlar atılmadıkça, kaosun içinde boğulmaya devam edeceğiz.