InstagramKöşe Yazarlarımız

NATO Kıbrıs’a Girmiştir!






İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Yalta’da bir araya gelen ABD, batılı devletler ve Sovyetler Birliği dünya ülkelerini kendi etki alanları içinde paylaşıp, yeni bir dünya düzeni kurdular.

Batılı devletler ve Amerika Kuzey Atlantik Paktı’nı yani NATO’yu kurarak, Sovyetler Birliği’nin Varşova Paktı’na karşı bir savunma cephesi oluşturdular.

Yalta’daki paylaşımda komünistlerin kontrolündeki Yunanistan, Almanlara karşı savaşın sonunda savaş ilan eden Türkiye ve İngiliz idaresindeki Kıbrıs batı ittifakının, kısacası NATO’nun etki alanına bırakıldı. Stalin’in Yunanistan’ı batıya terk etmesi, Yunanistan’da 1948 yılına kadar süren, kanlı bir iç savaşa neden olmuş ve kralcı faşist iktidar

Amerika ve İngilizler’in desteğiyle ülkeye hâkim olmuştur.

Yunanistan Komünist Partisi Lideri Zahariyadis, kendileri ile birlikte faşistlere karşı savaşan Kıbrıslı komünistlere, “Kıbrıs’a dönün ve devrimi yaparak, anavatanla birleşin” talimatını, kısaca “ENOSİS” fikrini verdi.

Bu anlayışla yola çıkan AKEL ipleri kiliseye kaptırınca, 1950’de kilisenin önderliğinde ENOSİS amaçlı plebisit yapıldı.

Kıbrıs’ta devam eden siyasi soruna, İngilizlerin teşvikiyle, 1950’li yıllarda Türkiye’nin dahil olması, NATO üyesi Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’yi karşı karşıya getirdi.

Soruna çare arayan NATO, Kıbrıs’ta İngilizlere ait iki egemen üs ve askeri maksatlarla kullanılmak üzere bölgelere ayırmış, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’yi de kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne garantör yaparak durumunu sağlama almıştır.

Ne ilginçtir ki; Rumların ENOSİS hedefiyle kurduğu EOKA örgütü ve Türkiye’nin Kıbrıs’ı geriye alma (istirdat) hedefiyle kurdurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT), NATO subaylarının önderliğinde teşkilatlanmış ve envanterden düşmüş veya İkinci Dünya Savaşı’nda ele geçirilip, “komünist tehlikeye” karşı derin devlet tarafından stoklanmış silah ve mühimmatla donatılmışlardır.

TMT’nin kullandığı telsizlerin NATO’nun Özel Harp Dairesi’ne (Seferberlik Tetkik Kurulu) verdiğini, NATO subayı özel harpçi İsmail Tansu “Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu” isimli kitabında açık açık yazmaktadır.

Bu nedenle 1963’te tekrardan başlayıp, iki toplumun fiziki ayrılığını derinleştiren, toplumlararası çatışmaların NATO’nun bilgisiyle başlatıldığını söylersek yalan olmaz.

1967 Köfünye-Aytottoro provakasyonu ve çatışmalarının ardından, başlayan görüşme süreci, Acheson Planı’nı temel alan kantonal çözüm önerileri ve Makaryos’un bunu reddetmesiyle birlikte, Sovyetler Birliği’ne yakınlaşması NATO’nun devreye girerek faşist Yunan darbesiyle Türkiye’nin adanın yüzde 37 sini işgalini getirmiştir.

Birleşmiş Milletler’in arabuluculuğunda yapılan, tüm görüşme süreçleri, sunulan tüm çözüm planları, NATO’nun bilgisi ve onayı ile olmuştur.

Son dönemde Kıbrıs Cumhuriyeti adına Kıbrıslı Rumların ABD ile savunma iş birliği antlaşması imzalaması, Türkiye’nin bu konuda hiç konuşmaması, Yunanistan’ın Türkiye’ye yakınlaşması ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile aralarında enerji konusunda devam eden ayrılık Kıbrıs sorununa yönelik NATO’nun etkin olacağı yeni bir ayarın hazırlığı olarak değerlendirilebilir.

Bu noktada “Kıbrıs NATO üssü olamaz, NATO’ya hayır!” diyenlerin ve gerçek anlamda toplumların kardeşliğine ve ülkenin birleşmesine inanan tüm Kıbrıslı yurtseverlerin, oturup sağlıklı bir değerlendirme yapmaları kaçınılmazdır.

Kâğıt üstünde Kıbrıs NATO’ya girmemiştir. Bununla birlikte adanın kuzeyinde Türk ordusu NATO’nun göz yumması sonucu varlığını devam ettirmektedir.

Güney Kıbrıs’ta Orta Doğu’ya gerçekleştirilen tüm saldırıların ana merkezi olan İngiliz üsleri, Fransız hava üssü, ABD’nin savaş gemilerinin varlığı aslında NATO’nun burada olduğunu göstermektedir.

Kıbrıs NATO’ya girmemiştir fakat NATO Kıbrıs’a girmiştir.









Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu