Bizim Sirkimiz Değil Ne Da Bizim Maymunlarımız
Fakat hepsimiz paylancoyu biliyoruz…
Süre gelen yaşanan çalkantılı günler yetmezmiş gibi bir de şaibeli şekilde “cüce meclisin” başına birini seçmeyi becerdiler…
Dediğim gibi koyunlara bakarsanız, çobanların neden böyle olduğunu anlarsınız, yönetilmeyi bırak seçme ve seçilmenin dahi ne olduğunu unutmuş durumdadır toplum ve tarihsel anlamda en yozlaşmış günlerimizi ve daha da yozlaşmaya doğru yol aldığımızı görmemek için kör olmak gerektiğine inanmaktayım.
Dolayısıyla, öncelikle bu konu açıklığa kavuşturmamız lazım.
İçtüzüğün 54’üncü maddesi çok açıktır; “Mühür karelerden birine bir defa vurulabilir”
Bu seçimi şaibeli yapan, sorunu karmaşıklaştıran, Anayasa ve İçtüzük kurallarını hiçe sayan hükümeti oluşturan partilerin milletvekilleridir ve işin esas olarak acı kısmı ise anayasayı korumaları için milletin vekili olan birey veya kişilerin bu kural ve yasaları hiçe saymasıdır.
KKTC Meclis Başkanlığı seçimi yalnızca bir anayasa ihlali değil aynı zamanda toplumun çürümüşlüğünün de bir simgesi haline geldi.
Bu durum, ülkenin siyasi yapısındaki yozlaşmanın ne kadar derinleştiğini ve halkın iradesinin nasıl hiçe sayıldığını gözler önüne seriyor.
Meclis’teki vekillerin, anayasal sorumluluklarını bir kenara bırakarak sadece kendi çıkarlarına hizmet eden bir güruh haline dönüşmesi, demokratik değerlerin çöküşünü hızlandıran en acı örneklerden biridir.
Bu durumda, sadece halkı değil, anayasayı da hiçe sayan bu vekiller, aslında kendi meşruiyetlerini ortadan kaldırdılar. Anayasanın koruyucusu olmaları gerekenler, adeta hukukun ve demokrasinin cellatları haline gelmiş durumdadırlar.
Toplumsal anlamda ise bu trajik durumun asıl kurbanı, kendilerini hala bir demokrasi içerisinde yaşadıklarına inandırmaya çalışan halktır tabi gerçekten buna inanıyorlarsa.
Vekillerin anayasal düzene ihanet etmeleri, toplumu koyun misali güdülen bir sürüye dönüştürmüştür hissiyatı vardır ki pek da yalan olduğunu düşünmekteyim.
Halk, kendi iradesini savunma yetisini yitirmiş, kendi seçtiği temsilciler tarafından sistematik (gönüllü) olarak kandırılmaktadır.
Demokrasi adına yapılan bu sahte gösteri, aslında tamamen bir kukla tiyatrosundan ibarettir. Ne sahnenin ne de oyuncuların bir değeri kalmış; yalnızca onları izleyen sessiz ve boyun eğmiş bir seyirci kitlesi kalmıştır.
Bu yozlaşmanın farkında olmayan ya da farkında olup da susturulmuş bir toplumda, çöküş kaçınılmazdır.
KKTC Meclisi’nde yaşanan bu trajik durum, yalnızca bugünü değil, geleceği de karanlığa mahkûm etmektedir.
Eğer bu düzen devam ederse, tarih bugünü, halkın sesini tamamen kaybettiği ve hukukun mezara gömüldüğü bir dönem olarak yazacak.