Kara Propaganda: “Çözüm Olmaz”
“Bu ülkede bir çözüm olmaz, Kıbrıslırumlar ile birlikte yaşayamayız” kara propagandası!
Evet, bu ülkede çözüm istemeyenlerin en sevdiği propaganda malzemesidir bu.
Onlar söze başlarken 1960-1974 arası olaylarla başlarlar. Ben öyle yapmayacağım.
O yıllar arasında yaşanan süreci bilmediğimden değil ha!
Ben bu yıllarda komutanlık yapmış bir dedenin torunu, bu yılları yaşamış bir babanın oğluyum. Yaşananları en ince detayına kadar birinci ağızlardan dinledim.
Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları ile ilgili bir belgesel izlemiştim. O günlere tanıklık eden bir Japonla röportaj yapan bir gazeteci, adama soruyordu:
“Size bu felaketi yaşatan, ailenizden ve sevdiklerinizden birçok kişinin de içinde olduğu 379 bin insanın hayatına mal olan atom bombalarını atan Amerika’dan ve Amerikalılardan nefret ediyor musunuz?”
Adamın verdiği cevap ders niteliğindeydi ve beni çok etkilemişti.
“Hayır” dedi.
“Nefret çok büyük bir duygudur. Çekilen bunca üzüntü ve yaşanan kayıplar bir nefretin ürünüdür. Bu yüzden nefret etmiyorum. Gelecek nesillere de bunu aşılamıyoruz. Aşılamıyoruz, çünkü tüm bu yaşananların sebebi olan nefreti onlara aşılamak, bunları yeniden yaşamanın altyapısını hazırlamak gibidir…”
Bende tam bu yüzden o dönemlerden başlamayacağım.
Peki o günden bugüne neler yaşandı?
On yıllarca Türkçe ve Yunanca konuşan Kıbrıslılar ayrı bölgelerde yaşadı. Nerdeyse bir nesil birbirinden habersiz şekilde büyüdü.
Ta ki 23 Nisan 2003’e kadar.
Kapıların açılması ile, insanlar birbiri ile yeniden temas kurmaya başladı.
Bu belki de bir milattı!
İlk önce, eski anıların etkisi ile tedirgin yapılan geçişler, yerini kurulan arkadaşlıklar ve daha rahat seyahate bıraktı.
İnsanlar kaynaşıyordu.
Gün geçtikçe kafeler, alışveriş merkezleri, restoranlar ve aile buluşmaları birbirini takip etti.
Geçen yıl geçiş noktalarının açılışı 20. yılını doldurdu.
Ve yine geçen yılın verilerine göre 20 yılda sınır kapılarından yaklaşık 141 milyon karşılıklı giriş-çıkış yapıldı.
Yanlış duymadınız 141 milyon.
Dövizin de etkisi ile kuzeydeki marketlerde, restoranlarda, mağazalarda, benzincilerde Türkçe konuşandan fazla Yunanca konuşana rastladık bir süre.
Şimdi enflasyonun etkisi ile Kıbrıs’ın güneyi aynı durumda. Marketler, restoranlar, mağazalar havalimanları!
Soruyorum; Yanı başınızda Yunanca konuşan birini duyduğunuzda garip hissediyor musunuz? Buna evet cevabı verecek sayısı sanırım 5 parmağın sayısını geçmez!
Peki güneyde Türkçe konuşmaya korkuyor musunuz? Bence onlarında sayısı 5 parmağımın sayısını geçmez.
Emin konuşuyorum çünkü konuştuğum sayısız insan ve karşılıklı milyonlarca geçiş bunun sağlaması sanırım.
Peki nasıl yaşayamayız ki Kıbrıslırumlar ile?
Zaten şu anda hali hazırda yaşıyoruz.
Nesiller değişiyor.
İki tarafta da halen bu nefreti aşılamaya çalışanlar olsa da yeni nesil bu nefretle büyümüyor. İster kitaplarda yazın ister propagandalarınızla dellal edin.
Ama maalesef ki Kıbrıs, Doğu Akdeniz’deki stratejik konumu ve Orta Doğu’da yaşanan son gelişmeler sebebi ile artık çözüm kararını Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtüklerin verebileceği bir çözümden maalesef uzaklaşmış durumda.
Kararda asıl söz hakkı olan Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler her gün daha çok pasivize ediliyor.
Rusya’nın Orta Doğu’daki yenilgisi ve Amerika’nın Orta Doğu’yu yeniden şekillendirmesi elbette farklı stratejik hamleleri ve çıkara dayalı birçok siyasi politikayı değişecek. Ama hangi yönde göreceğiz.
Demem o ki, ülkenin asıl karar verme hakkı olan sahiplerini pasif hale getiriyorlar ya;
Bizi, bizle bıraksalar inanın bana yaşarız. Zaten şimdi de yaşıyoruz.
Çünkü bu ada geçmişi ile, kültürü ile bir bütün ve BÖLÜNEMEYECEK KADAR KÜÇÜK AMA BİR ARADA YAŞAYABİLECEK KADAR BÜYÜK…