En Çok Eleştirilen Z Kuşağı ve Geçmiş Kuşaklarla Çatışması
“Bu yeni nesil de asosyal be kardeşim, tüm gün bilgisayar, telefon, tablet başında! Nerede bizim nesil?“, “Bu nesil de sanki biraz şey!“, “Hiçbir pratikleri yok! İçi boş bir nesil”
Bu ve bunun gibi yığınla cümleyi her gün türeterek Z kuşağına yükleyebiliyoruz.
Peki kuşaklar genel bir bakışla neye göre değerlendirilir? Z kuşağı gerçekten öyle mi?
Bu arada benim doğum yılım Y kuşağına denk gelmekte.
Öncelikle kuşaklar, en genel tanı ile çocukluklarından başlayarak yetiştikleri dönemdeki ekonomik, sosyal ve teknolojik özelliklere göre ayrıştırılıyorlar.
Gelin o zaman nesiller arası kuşak çatışmalarını ve Z kuşağını birlikte inceleyelim.
68 kuşağı
En önde bizim neslin de yetiştiği namı değer 68 kuşağı var.
Daha özgür bir dünya hayalleri ile yetinmeyi değil hakları için ayağa kalkmayı seçen bir kuşaktı 68 kuşağı.
O yıl dünyanın dört bir yanında milyonlarca genç önlerindeki setlerini yıkan nehirler gibi sokaklara akmıştı.
Örgütlü mücadele her sınıfı etkilemiş ve dünyada global bir başkaldırı başlamıştı.
Devletler tarafından gösterilere yapılan sert ve faşist müdahaleler, göstericilerin aynı oranda direnişi ve karşılığı ile sokakları savaş alanına döndürmüştü.
Tarihin gerçekten de fazladan mesai yaptığı bir yıl olmuştu.
Birçok genç işkencelerle, gösterilerdeki müdahalelerde veya dar ağaçlarında ömrünü bıraktı.
Bu denli özgürlükçü, örgütlü ve haklarını sokaklarda arayan, ölümü soluk etmiş bir kuşağa karşı doğal olarak ardından gelen hiçbir kuşak yeterli gelemez !
X kuşağı
68 kuşağından doğrudan etkilenen bir kuşak bana göre.
Haklarını arama, mücadele ruhu, eylemlilik ve örgütlülük 68 kuşağından miras. Ama 68 kuşağından farkla daha az anarşist bir boyutta.
Daha gelenekçi, daha duygusal ve daha aidiyet duygusu ön planda. Bilgiyi güç olarak tanımlayan ve çoklu eylemlerini onun üzerinden yürüten bir nesil.
Bir çoğunun çocukluk ve gençlik döneminde bilgisayar teknolojileri ile tanışmamış olmaları, daha sosyal ve daha özgür büyümelerini sağlamış.
Daha sosyal olmalarının yanında “benciliğe” de daha az rastladığımız bir nesil.
Bilgiyi kitaplar ve deneyimlerle tecrübe eden bir nesil 68 kuşağı gibi.
Çocukluğu ve gençliği analogla geçmiş, dijital teknolojinin gelişimine sonradan ayak uydurmaya başlayan ve çoğunun hayatını gerektiği ölçüde etkilediği oranda kullandığı bir gereksinim.
Gerek politikada gerek sosyal yaşamda gerekse iş yaşamında çok daha aktif bir nesil.
Y kuşağına
Bana göre; en büyük kırılmanın Z kuşağında olduğu düşünülse de aslında Y kuşağında başladı.
Gerek 68 kuşağı gerekse X kuşağının etkisinde, analog olarak geçirdikleri çocukluklarının hemen arkasına ilk ergenlik yıllarında dijital teknoloji ile karşılaşıyor bu kuşak.
Hem o sokaklarda doya doya gezildiği dönemi yaşıyor hem en duygusal sözlerle bestelenmiş müzikleri içine dolduruyor hem tiyatro ve sinemanın etkili olduğu yıllardan nasipleniyor.
En şanslı nesil gibi kulağa geliyor.
68 kuşağı ve X kuşağı anne/babaların ve abla/abilerinin verdiği mücadele sonucu kazanımların özgürlüklerin meyvelerinin yenildiği bir kuşak.
Belki de bunun da etkisi ile daha “benci” bir mekanizmaya bürünmüş bir nesiliz mesela. Hayatımızın odağında kendimiz varız daha çok.
Bundan dolayı iş yaşamında daha az iddialı, daha az fanatiğiz birçok konuda.
Coğrafyamız esas alınacaksa daha refah ve daha yenilikçi, daha global ve liberal bir sistemin içerisinde yaşamımızı sürdürüyoruz ve bu konfor alanı da bizim İngiliz tanımı ile “ME, ME, ME” yani “Ben ben ben“ciliğimizi de bir nebze açıklıyor sanki.
Evet ne kadar farklıyız aslında 68 ve X kuşağından değil mi?
Ama asıl takip edilmesi gerek her kuşaktan sonra değişen ekonomi, sosyoloji ve teknolojinin bir sonraki kuşakta yarattığı belirgin değişikliklerdir.
Ve bunun ilk kırılması zannedildiği gibi Z de değil bana göre Y kuşağında başlamıştır.
Ama gariptir, Z kuşağı bizim kuşağa göre de çok garip geliyor.
Çünkü Y kuşağında da pratiklerin çoğu 68 ve X kuşağından geliyor.
Veee Z kuşağı…
Günlük söylemlerle, politikayla, liderler kavgasıyla pek ilgilenmiyorlar. Ama global sorunlara karşı daha ilgili ve daha saygılılar.
Üzerlerine gelindiğinde tepkilerini çok rahatlıkla gösterebiliyorlar.
Felsefi olarak özgürlük, saygı ve tanınma onlar için çok önemli. Çok emir altında kalmayı ve bir şeylerin onlara dikte edilmesini seven bir kuşak değiller mesela. Daha asiler.
Hani “asosyal” olarak tanımlıyoruz ya onları; öyle değiller aslında.
Fiziksel olarak yalnız gibi görünseler de aslında başka bir iletişim modeli geliştiriyorlar. Gün içinde bir sürü insanla aslında iletişim halindeler.
Belki bizim pratiğimizdeki gibi yüz yüze değil ama yalnız değiller ve inanılmaz bir bilgi alışverişi içindeler. Farklı ve çok hızlı bir iletişim ve örgütlenme şekilleri var.
Yine teknolojinin verdiği rahatlıkla, kimi zaman ömrümüzü adadığımız, kitaplarla, tecrübelerle edindiğimiz bilgileri 4-5 saatlerini ayırarak, farklı farklı kaynaklardan podcast, video ve yazılarla ulaşma şansları var.
Teknolojinin verdiği bu nimetler ve hız daha pratik olmalarını sağlıyor. Ve çoğu zaman biz bu pratiğe yetişemiyor, yetişemedikçe de yargılıyoruz.
Bu onlara en yakın nesil olan biz Y kuşağı da dahil.
Mesela görsel şeyleri yazılı şeylere tercih ediyorlar. Durup her şeyi saatlerce okumak yerinde görsellerle izlemek daha hızlı ve pratik geliyor.
Hatta o kadar ki; Youtube gibi, Instagram ve Facebook gibi sosyal medya mecraları reelslarla videoları kısaltıp bir VTR haline getiriyor ve bunlar içinde ilgilerini en çok çekenlere vakit harcıyorlar.
İnanılmaz bir hız ve tüketim değil mi?
Maalesef çoğu zaman bunlara yetişemeyen ve nasıl ulaşacağımızı bilemeyen biz farklı kuşaklar, bu iletişimi kuramadığımız için onları uzaylı gibi tanımlıyoruz. Ama değiller.
Her nesil arasında oluşan farklı şartlar ve bizim o hızdan uzak kalmamız veya kabullenemememiz sebebi ile oluşuyor bu derin boşluklar.
Bence artık kabullenmeli ve bir an önce bu nesle ve sisteme entegre olmalıyız.
Çünkü değişime direnmek, sadece dışarda kalmayı sağlar.