Ölü İnternet Ve Aşırı Sağın Siyasi Araçları Olarak Algoritmalar
Küresel medyada Elon Musk’ın aşırı sağ partilerle ittifaklar kurması dikkat çekiyor.
Pazartesi günü Washington‘daki Capitol One Arena’da Trump destekçilerine hitap eden Musk’ın konuşmasının ardından, yemin töreninde Nazi selamı verip vermediği tartışmaları alevlendi.
Bu tartışmalar bir kenara bırakıldığında, suya sabuna dokunmayan sloganlaşmış gündemlerin, insan hakları ve çevre koruma düzenlemeleri gibi önemli konuları gölgede bıraktığı görülüyor.
İnternet 2000’lerin başlarından itibaren, mikro, yerel, bölgesel ve ulusal kültürlerin yerini bütünüyle küresel bir kültüre bırakma potansiyeline yol açtı.
Ancak bu teknolojiyi kontrol edenler, kendi elleriyle başlattıkları kültürel değişimi bu kez yalnızca ulusal boyutta ele alarak, aşırı sağ partilerle birlikte yeniden inşa etmeye çalışıyor.
“Kültürün korunması” ve “kimliğin güçlendirilmesi” adı altında kültürel çeşitliliği daraltarak ulusal değerler ön plana çıkarılmak isteniyor.
Medya sahiplerinin sağ partilerle ortak hareket etmesi, kültürün sadece bir toplumsal olgu değil, aynı zamanda ideolojik ve ekonomik güç ilişkilerinin bir aracı haline gelmesine yol açmaktadır.
Kültür, aşırı sağ ideolojilerinin dar bir perspektif üzerinden, yalnızca ulusal ölçekte tanımlanabilecek bir olgu olmamalıdır.
Kültür, dar bir perspektiften ele alınarak ulusal ölçekte tanımlanmamalıdır. Aksine, mikro, yerel, ulusal, bölgesel ve küresel değerleri barındıran çok katmanlı bir yapıdır.
Ancak Musk’ın liderliğinde şekillenen günümüz dönemi, bu dinamik süreci tersine çevirme riski taşımaktadır.
Küresel çapta yayılan bu dönüşüm, cinsiyetçilik ve sistematik ırkçılığı savunan aktörlerin aşırı sağ ideolojilerini meşrulaştırmalarına zemin hazırlıyor.
Nina Horaczekin 2019 Avrupa Basın Ödülü‘ne aday gösterilen araştırması, aşırı sağın medya üzerindeki etkisinin giderek derinleştiğini gözler önüne serdi.
Horaczek, bu çalışmasında aşırı sağ partilerin medya araçlarını ele geçirme ve kamuoyunu manipüle etme stratejilerini detaylı bir şekilde inceledi.
Ancak, bu stratejilerden öte, üzerinde durulması gereken asıl nokta, algoritmaların işleyişinin otoriter rejimlerin yönetim kültürüyle şaşırtıcı derecede benzerlik göstermesidir.
Otoriter rejimlerde, hükümetler medya üzerinde sıkı bir kontrol kurarak belirli haberlerin yayılmasını engeller veya dezenformasyon yaratır.
Benzer şekilde, Facebook ve X gibi platformlar, kullanıcıların etkileşime girdiği içerikleri algoritmalarına göre belirleyerek, toplumu belli bir fikir akışına yönlendirebilir.
Otoriter yönetimler, toplumsal muhalefeti bastırmak için, muhalif sesleri susturur, gazetecileri hapse atar veya protestoları yasaklar. Sosyal medyada da benzer bir baskı görülebilir.
Örneğin, Twitter ve Instagram gibi platformlarda, “yasaklı içerikler” ve “söylemler” hızla engellenebilir veya silinebilir.
Hatta, siyasi görüşleri farklı olan kullanıcılara “gölgeleme” (shadow banning) uygulanarak seslerinin duyulması engellenebilir.
Otoriter rejimler, halkı yönlendirmek ve kontrol etmek amacıyla propaganda kullanır.
Sosyal medya platformları da benzer şekilde, kullanıcıları belirli davranışlara teşvik edebilir.
Örneğin; algoritmalar, kişilerin beğenilerini ve tıklamalarını izleyerek onlara daha fazla benzer içerik önerir, bu da kişilerin mevcut görüşlerine daha fazla odaklanmalarına yol açar.
Bu durum, fikir çeşitliliğinin azalmasına ve kitlelerin yalnızca tek bir ideolojiye bağlanmasına neden olabilir.
Otoriter rejimler halkı kontrol etmek için korku yaratır ve bu duyguyu sürekli diri tutar. Sosyal medya algoritmaları da benzer şekilde, kullanıcıların dikkatini çekmek için endişe veya korku uyandıran içerikleri öne çıkarır.
Örneğin; araştırmalar, olumsuz içeriklerin daha fazla etkileşim aldığını ve algoritmaların bu içerikleri daha sık önerdiğini ortaya koymuştur. Bu durum, toplumsal kutuplaşmayı ve sürekli bir tehdit algısını körükler.
Otoriter rejimler halkın hareketlerini, düşüncelerini ve konuşmalarını izler. Sosyal medya platformları da kullanıcıların verilerini sürekli olarak toplar ve analiz eder.
Örneğin; Cambridge Analytica skandalında, kullanıcıların siyasi eğilimleri analiz edilerek seçimlerde manipülasyon yapılmıştı.
Elon Musk’ın sosyal medya üzerindeki etkisi ve aşırı sağın kimlik inşa süreçleri arasındaki ilişki, günümüz dünyasında kritik bir dönüm noktasına işaret ediyor.
X, Facebook ve diğer platformlar artık bireylerin günlük yaşamını şekillendiren araçlar olmanın ötesinde, ideolojik güçlerin en etkili araçlarına dönüşmüş durumda. Araştırmalar, sosyal medya algoritmalarının kullanıcıları radikalizme ve aşırılığa teşvik etme rolünü vurguluyor.
Örneğin; TikTok’un öneri sisteminin, kullanıcıları aşırı sağ düşüncelere yönlendiren bir “radikalizasyon kanalı işlevi” gördüğü tespit edilmiştir. Bu süreç, toplumsal kutuplaşmayı ve istikrarsızlığı derinleştirmektedir.
Sosyal medya, aşırı sağ hareketlerin kimlik inşasında iletişim aracı olarak kritik bir rol oynuyor.
Aşırı sağın medya araçlarını ele geçirme stratejileri yalnızca siyasi bir hamle değil, aynı zamanda kültürel bir müdahale olarak değerlendirilmelidir.
Bu süreç, mikro, yerel, ulusal, bölgesel ve küresel boyutları kucaklayan kapsayıcı bir kimlik anlayışını inşa etmemiz gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
Yüksek sesle dile getirilen “ulusal kimlik” savunuları, aslında daha derin, insani merkeze almayan, kültür ile kimliği insanlardan ayrı olgular olarak gören bir ideolojik yapının parçası olarak şekilleniyor.
Bu durum, tek tipleşen küresel kültüre karşı duruşun, aşırı sağcı partilerin duruşlarının aksine, mikro, yerel, ulusal, bölgesel ve küresel boyutlarını kucaklayarak daha kapsayıcı bir kimlik anlayışını inşa etmemiz gerektiğini gösteriyor.
Afiyetle kalın.