İpek Böceği ve Kıbrıslı Türkler
İpek nedir bilir misiniz?
Hani bir zamanlar kralların, padişahların, soyluların giydiği kıyafetlerin dokunduğu, Bizans İmparatoru’nun casuslarının bir asa içinde Çin’den kaçırıp, batıya getirdikleri, okların kolay delemediği ve hafif olduğu için Mogallar’ın at sırtında giyip eski dünyayı fethettikleri, adına ticaret yolu kurulan, doğu ile batı uygarlıklarını kaynaştıran ipek.
Eskiden Kıbrıs’ta da ipekçilik çok yaygınmış. Her köyde bugün dahi ayakta kalan asırlık dut ağaçları ipekçiliğin varlığını göstermektedir.
Analarımızdan, ninelerimizden kalan, kendi elleri ile dokudukları, yazın üstünüze örttüğünüz zaman serinlik ve ferahlık veren ipek bürüncük çarşaflar hala daha bizi o yıllara götürmektedir.
İpek elde etmek için ipek böceği tırtılları, yumurtadan çıktıktan sonra dut yaprakları ile beslenir.
Belli bir olgunluğa gelen tırtıl, kendi etrafında bir koza örerek içine hapsolur.
Koza içindeki tırtıl bir süre sonra başkalaşım geçirerek, kelebeğe dönüşür ve kozaya açtığı delikten dışarıya çıkar.
Kelebekler dışarıya çıktıktan sonra çiftleşir ve yumurtalarını dut yaprakları üzerine bıraktıktan bir süre sonra ölür.
Kaliteli ipek elde etmek isteyenler, tırtıl kelebeğe dönüşmeden, kozayı sıcak suya ve fırına koyarak tırtılın kozayı delmeden ölmesini sağlarlardı. Böylece delinmeyen kozadan daha kaliteli ipek elde ederlerdi.
İpek elde etmek için izlenen yöntem ile Kıbrıs Türk toplumunun yaşadığı süreç birbirine çok benzemektedir.
İpek kozası kadar değerli bir ülkenin insanları olarak, kendi ülkemizi başkalarına vermek için içine hapsolduğumuz bu statükoyu farkında olmadan kendi ellerimizle yarattık.
Bizi kullanarak ülkemizi ele geçirenler, bu kozadan çıkmamamız için ellerinden gelen her türlü zorluğu yaratmaya devam etmektedirler.
Biz kozanın içindeki rahat ortamın sonsuza kadar gideceğini düşünüyoruz. Oysa bu kozayı delip çıkmazsak, bilelim ki kaliteli ipek elde edenler gibi bizi ya kaynar suya ya da fırına verecekler.
Görüşme süreci, çözüm beklentileri ile geçen ömrümüzdeki her çözüm sürecinin bizi diğer toplumdan biraz daha kopardığını, bölünmüşlüğün ve siyasi rehine olmanın daha da kalıcı hale geldiğini, toplum olarak yokuşa sürüklendiğimizi görmezden geliyoruz.
Mart ayında yapılacak olan beş artı bir zirvesinde, biz yine olmayacağız. Adamızın kuzeyinde yaratılan bu nüfus yapısı ile siyasi irademizi gasp eden Türkiye’nin ve işbirlikçilerinin bizi zirvede temsil etmelerinin anlamsızlığı ortada durmaktadır.
İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıslı Rumlar o masada olacaklar. Türkiye bizim adımıza değil kendi adına pazarlık etmektedir.
İzlediği siyaset şu temellere oturmaktadır;
1-İstirdat Planı (Kıbrıs’ı geriye alma) devam edecektir.
2-Çözümsüzlük çözümdür.
3-Kıbrıslı Rumlar çözüm istemiyor suçlaması sürekli yapılarak, Rumlar suçlu gösterilecektir.
4-Adanın kuzeyini kazanılan zaman içinde kolonize etmeye devam edilecektir.
Türkiye, bizi hapsettiği bu ada yarısında varlığımızın devamını, kendi siyasi çıkarlarına ters görmeye devam etmektedir.
Bu gerçek karşısında toplum adına siyaset yaptığını söyleyen siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları sessiz kalarak bu sürece onay vermektedirler.
Toplum olarak, Türkiye’nin bizi hapsettiği bu ada yarısında siyasi irademizin gasp edildiğini vurgulayarak, sesimizi yükseltmezsek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ve Avrupa Birliği’nin bize kazandırdığı hakları da yitireceğiz.