InstagramKöşe Yazarlarımız

İşgal, Beyin Göçü ve Yozlaşma Planı | Sarı Sendika: Eğitimi Bozarak Yönetmek






Kıbrıs’ın kuzeyinde eğitim politikaları, yalnızca bir müfredat meselesi değil, aynı zamanda toplum mühendisliğinin en büyük silahlarından biri haline gelmiştir.

Türkiye’nin 1974’teki işgaliyle başlayan süreç, yıllar içinde yalnızca askeri ve siyasi bir boyutta kalmamış, kültürel ve toplumsal dönüşüm projeleriyle Kıbrıs Türk toplumunun yapısını hedef almıştır.

Eğitim sistemine yapılan müdahaleler, sarı sendikacılığın körüklediği sessizlik ve yozlaştırılan akademik ortam, aslında çok daha büyük bir planın parçasıdır: Beyin göçünü artırarak Kıbrıslı Türkleri adayı terk etmeye zorlamak ve yerine Ankara’nın politikalarına uyumlu yeni bir nüfus yerleştirmek.

Türkiye İşgalinin Eğitim Üzerindeki Sistematik Etkileri

1974 sonrası Kıbrıs’ın kuzeyi, uluslararası hukuka göre işgal altında kalan bir bölge olarak, Ankara’nın kontrolünde bir yapıya dönüştü. Bu kontrol, yalnızca askeri varlıkla sınırlı kalmadı; ekonomik, kültürel ve demografik olarak da yönetim tamamen Türkiye’ye bağımlı hale getirildi.

Eğitim, bu sürecin en kritik alanlarından biri oldu. Çünkü toplumun geleceğini belirleyen en büyük etken, nasıl bir eğitim aldığıdır. İşgal rejimi, eğitimi kendi ideolojisi doğrultusunda biçimlendirmek için çeşitli mekanizmalar geliştirdi:

– Müfredat Değişiklikleri ve Dinselleştirme: Türkiye’den ithal edilen eğitim politikalarıyla okullardaki bilimsel ve laik eğitim, yerini “manevi eğitim” adı altında dinselleştirilmiş bir müfredata bırakmaya başladı.

– Sarı Sendikalar Yoluyla Susturma: Eğitimciler ve öğretmenler, bağımsız sendikal mücadeleden uzaklaştırılarak sistemin bir parçası haline getirildi. Sarı sendikacılık sayesinde öğretmenlerin talepleri bastırıldı, karşı çıkanlar ya etkisizleştirildi ya da işsiz bırakıldı.

– Türkiye Yanlısı Yönetici Kadrolar: Okul müdürlükleri ve eğitim politikalarını belirleyen pozisyonlar, Ankara’nın çizgisinde hareket eden kişilere devredildi.

Tüm bunların ortak noktası, eğitim sisteminin Kıbrıslı Türklerin tarihine, kültürüne ve kimliğine uygun bir yapıdan koparılıp Türkiye’nin politik çıkarlarına göre şekillendirilmesi oldu.

Beyin Göçü: Yetişmiş İnsanları Kovarak Boşluğu Doldurmak

Eğitimin çökertilmesi ve işsizlik, doğrudan beyin göçüneyol açtı. Yetişmiş, sorgulayan, donanımlı bireyler için Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşamak artık mümkün olmaktan çıkarken, toplumun en parlak zihinleri yurt dışına gitmek zorunda bırakıldı. Bu süreç, yalnızca ekonomik nedenlerle açıklanamaz; bu, **bilinçli bir nüfus mühendisliği projesidir.

Amaç, Kıbrıslı Türklerin adada kök salmasını engellemek, onları yavaş yavaş göçe zorlayarak nüfusun büyük kısmını yerinden etmektir. İşgal sonrası uygulanan politikalar şu sonuçları doğurdu:

– İşsizlik ve Gelecek Kaygısı: Türkiye’ye bağımlı ekonomi, Kıbrıslı Türkler için sürdürülebilir bir yaşam sunmaktan çok uzaktır. Eğitimi tamamlayan gençler, iş bulamamakta ve adada gelecek görememektedir.

– Demografik Değişim: Kıbrıslı Türkler göç ettikçe, yerlerine Ankara’nın politikalarına uygun yeni nüfus grupları yerleştirilmekte, böylece adadaki yerel halkın sayısı ve etkisi azaltılmaktadır.

– Kimlik Erozyonu: Eğitimin dinselleştirilmesi ve Türkiye’nin siyasi müdahaleleri, Kıbrıslı Türk kimliğini zayıflatmakta ve halkın kendi köklerinden kopmasına neden olmaktadır.

Beyin göçü, yalnızca bireysel bir kaçış değil, aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin bir halk olarak yok oluşuna zemin hazırlayan bir süreçtir.

Sonuç: Kıbrıslı Türkleri Sürgüne Zorlayan Bir Eğitim Sistemi

Eğitimi yozlaştırarak, bilimden uzaklaştırarak ve ekonomik krizi derinleştirerek Kıbrıslı Türkler adadan gitmeye mecbur bırakılıyor. İşgal rejimi, bunu bir “zorunlu tercih” gibi gösterse de gerçekte olan şey, bir halkın sistematik şekilde yurdundan koparılmasıdır.

Bugün Kıbrıslı Türk gençleri, kendi ülkelerinde okuyup mezun olduklarında iş bulamazken, Türkiye’den ithal edilen eğitim kadroları ve idari personel rahatlıkla yerleştirilebiliyor.

Kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürülen insanlar, mecburen göç etmeye yönlendiriliyor. İşte tam da bu yüzden, eğitim sistemine yapılan her müdahale, aslında sadece müfredatı değil, tüm bir halkın varoluş mücadelesini ilgilendiriyor.

Ne Yapılmalı? Tabi Niyet Varsa

– Beyin göçünü engellemek için bağımsız bir ekonomi ve eğitim politikası oluşturulmalı.

– Sarı sendikaların etkisi kırılmalı, gerçek sendikal mücadele desteklenmeli.

– Laik ve bilimsel eğitim anlayışı savunulmalı, dinselleştirme politikalarına karşı toplum bilinçlendirilmelidir.

– Türkiye’nin eğitime yaptığı müdahaleler açıkça teşhir edilmeli, toplum bu konuda örgütlenmelidir.

Eğitim bir milletin geleceğini belirler. Eğer Kıbrıslı Türkler kendi geleceklerini şekillendirme hakkını kaybederse, varlıklarını da kaybederler. Ve bu, tam da Türkiye’nin istediği sonuçtur.











Başa dön tuşu