InstagramKöşe Yazarlarımız

“Küçücük Ada, Ne Yapabilirsin Ki?”






Küçücük ada ne yapabilirsin ki? Kaynaklar sınırlı!” cümlelerini defalarca duydum.

Halbuki istedikten sonra neler neler yapılabilir bir bilseniz!

Birçok tanıdığım, arkadaşım iyi bilir. Hayatı minimal yaşamayı seven ama seyahat konusunda da ucuz bilet bulduğum zaman sık sık seyahat eden biriyim.

Seyahat ettiğim ülkelerin yaşam tarzlarını, imkanları dahilinde neler yaptıklarını ve sistemlerini incelemeyi çok severim.

Gittiğim birçok ülkede o kadar güzel ve farklı uygulamalar görüyorum ki her seferinde direkt Kıbrıs’ı hayal ediyorum.

Örneğin turizm. Son seyahat ettiğim ülke Girit’in Hanya şehriydi.

Old Town dedikleri şehrin deniz kıyısında bir bölgesi var mesela. Şehir aynı Kıbrıs’a benziyor. Venediklilerin, Cenevizlilerin, Osmanlının geride bıraktığı mimariler ve kalıntılarla kolu.

Şehre neredeyse hiç dokunmamışlar ve korumuşlar. Yüzlerce restoran, taverna, butik hotel ve hediyelik eşya satan yerle dolu. Halk bu Old Town’un dışında yaşayıp, içinden geçiniyor.

Butik hoteller dıştan çok elit görülmese de içine girdiğinizde mükemmel bir iç mimari ile karşılaşıyorsunuz. Buda ciddi bir masraf demek.

Soruyorum; “Nasıl hiç kimse masraftan kaçmaz” diye, merak edip soruyorum.

Sonra devletin belli bir standart karşılığı sırf bu iş için hibe ve uygun krediler ayırdığını öğreniyorum.

Ülkeye her yıl çektikleri turist sayısına bakıyorum sonra. 2022’de adanın geneli 3,6 milyon turisti ağırlamış. Bir sonraki yıllar için kendilerine yeni bir hedef belirleyip, turizme yeniden yatırım yapmışlar ve 2024 yılı verileri inanılmaz; 5.35 milyon turist.

Gördüğü diğer bir şey ise yerel üretimin desteklenmesiydi.

Eğlence ve taverna kültürünü ön plana atan adada alkol fiyatları yerli ve yabancıya göre değişiyor.

Mesela bir şişe 33cl yabancı bira 6 euro iken, bir 50 cl yerli bira 3.60 euro. 200 cl uzo 8-11 euro arası.

Yani size diyorlar ki benim ürünümü tüketin. Otelcimin, restorancımın yanında üreticim de kazansın.

Peki bunu nasıl yapıyorlar?

Yerli ürün ile yabancıyı ayrı vergilendirip sınıflandırıyorlar.

Yemekler restoranlarda 8-18 euro arasında değişiyor. Ve müşteri resimde ne görüyorsa aynısı masasına geliyor.

Bu da insanların bu şehri tercih etmesinin diğer sebeplerinden biri.

Girit hem nüfus hem coğrafik olarak Kıbrıs’tan küçük.

Yine Kıbrıs’tan küçük başka bir adayı size anlatayım.

Malta.

Kayanın üzerine kurulmuş bir ülke. Orman yok!

Ama her yıl milyonlarca turiste ev sahipliği yapıyor.

Nasıl mı?

Tarihi eserlerini korumanın yanında tercih edilebilmek için kendine yeni imkanlar yaratmış.

1980 yılında Temel Reis filmi burada çekilmiş. Film bittikten sonra set alanı hükümetin ricası ile dağıtılmamış ve turizme açılmış. Bu alaca Popeye Village adını vermişler.

Yılda 1,8 milyon turist burayı ziyaret ediyor ve çeşitli aktivitelerle burada eğleniyor. Biletler kişi başı 15 euro. Geliri düşünsenize!

Azure Window. Malta’nın Gozo adası da doğal bir kireçtaşı kemeri. Birçok insanın ilgisini bile çekmez normalde belki de. Hükümetin lobileri ve bölgenin bakir, doğal güzelliğinden yararlanılarak film şirketlerine pazarlamış.

Birçok film yanında en ünlüsü Game Of Thrones’un bir bölümü burada çekilmiş. Sırf bundan dolayı her 1,2 milyon turist çekiyor.

Yine çok güzel pazarlanan şehirlerden biri Marsaxlokk. Bir sahil kasabası ama önemi bundan gelmiyor.

Fenikeliler döneminden kalan bir inanışı turizmle birleştirmişler. Renkli balıkçı teknelerinin önünde yer alan iki adet göz var. Bu gözler ayrıca Yunan ve Mısır mitolojisinde “Osiris’in Gözü” olarak adlandırılıp balıkçı teknelerini denizde koruduğuna inanılır.

Limanda tüm teneler bu şekildedir inanılmaz bir görüntü sağlar. Her yıl bu tekneleri 1,5 milyon insan ziyaret eder.

Düşünsenize ülkenin bir ucu ile diğer ucu arasında 26 km uzaklık olan ve kaya üzerine kurulmuş bir ülkede neler nasıl pazarlanıyor.

Bizim gibi biz eski bir İngiliz sömürgesiler. Ama bunu bizden daha iyi kullanmışlar. Malta’ca yanında İngilizceyi de ana dil yapmışlar ve tüm resmi yazışmalar dahil hepsi İngilizce ve herkes İngilizce konuşuyor.

Bu da ülkede açılan dil okullarını ve dünya sıralamasında ilk sıralarda yer almalarını sağlıyor. Dolayı olarak da inanılmaz bir öğrenci potansiyeli bölgeye akıyor.

Daha imkansızlıklar içinde çok iyi pazarlama yöntemleri ile ülkesini pazarlayan ve ekonomisini üst sıralara taşıyan onlarca ülke sayabilirim.

Ama üzücü benim ülkemin tarihinin ve güzelliğinin yarısına bile sahip olmayan ülkelerin bunu başarırken bizim bunu başaramamamız.

Bu ülke Venediklilerden Lüzinyanlara, Romalılardan Osmanlıya ve İngiliz’ine onlarca ülkenin kültürüyle harmanlandı.

Hristiyanlık tarihinin 12 havarisinden birine ev sahipliği yaptı. Dünyanın belki de en temiz ve güzel sahilleri buradadır.

Peki biz ne yaptık?

Turizm sektörünü kumarhanelere emanet ettik. Doğal olarak turistlerimiz değil kumarcılarımız oldu!

Tarihi eserlerimizi korumayı geçtim Lefkoşa surlar içi gibi bölgelerimizi atıl bıraktık. Dünyanın en güzel sahillerini taş yığınları ile kapadık, denizi işgal ederek doğaya dahi tecavüz ettik.

Sonra Youtuberlere yüzbinlerce sterlik vererek ülkeyi pazarlama planları yatık. Bu kadar ucuz işte.

Ülkede yapılacak çok şey var aslında ama… Yapanlar sadece ülkenin içine yapar durumda.













Başa dön tuşu