Tufan Hocanın Adaylığına Eleştirisel Yaklaşım

Kıbrıs’ın kuzeyinde kurulu düzende yıllardır aynı tiyatro sahneleniyor. Sahne değişiyor, figüranlar değişiyor ama senaryo aynı: Ankara belirler, buradakiler uygular.
2020’de yaşanan utanç verici seçim mühendisliğinden bu yana, halkın iradesinin nasıl hoyratça çiğnendiğini bilmeyen yok. İşte böyle bir zeminde, Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı bir tercih değil bir turnusol kağıdıdır.
Erhürman, uzun süredir CTP’nin başında. Akademik arka planı, hukuka olan vurgusu, medeni dili onu başlangıçta umut verici kılmış olabilir.
Ancak “nezaket” siyasetiyle “mücadele” siyaseti arasındaki çizginin ayırt edilmesi gereken günlerdeyiz. Çünkü halk, artık kibar bir enkaz yönetimini değil; bu enkazı kaldıracak cesareti görmek istiyor.
Erhürman’ın parti başkanlığı süreci, sistemin içinde “iyileştirme” arayışlarıyla geçti. Oysa bu sistem çürümüş.
Çalınan seçimlerden, yargıdan kaçırılan dosyalara; meclisi işlevsizleştiren “atanmış” iradelere kadar her şey bunun kanıtı.
CTP, bu çürümüşlüğe karşı halkı örgütleyecek bir muhalefet hattı kurmak yerine, zaman zaman “devlet ciddiyeti” maskesiyle, düzenin yıkılmadan da yönetilebileceği algısını besledi. İşte bu yüzden, Erhürman’ın adaylığı sadece şahsi bir tercih değil, aynı zamanda bu çizginin devamı olup olmayacağına dair bir sorudur.
Gelelim en hayati meseleye: Türkiye ile ilişkiler. Kuzey Kıbrıs’ta cumhurbaşkanlığı demek, Ankara’nın doğrudan muhatap aldığı makam demektir.
Bugün bu makam, Maraş’ta hukuk tanımaz adımların, “iki devletli çözüm” adı altında masayı dağıtmanın ve seçilmişleri bypass etmenin aracına dönüştürülmüş durumda.
Peki Tufan Erhürman bu tabloya ne diyor? Şimdiye dek söyledikleri, açıkçası beklenti yaratmıyor. “Gerginlik yaratmayalım“, “diyalogla aşarız“, “masaya dönelim” gibi ifadelerle bu halkın iradesi yeniden inşa edilemez. Çünkü mesele sadece masaya dönmek değil; masayı yeniden kurmaktır.
Eğer Erhürman gerçekten halkın iradesini temsil etmek istiyorsa, önce kendi partisinde bu iradeyi yeniden tanımlamalı. UBP ile aynı kareye girmeyi siyasi normalleşme sayan bir yaklaşım, işgal düzenini sıradanlaştırmaktan başka bir anlam taşımaz. Geçmişte kurulan “erken seçim hükümetleri”nin halkta yarattığı hayal kırıklığı hâlâ taze.
Çünkü halk artık göstermelik hükümetler, sahte koalisyonlar istemiyor. Açık bir mücadele istiyor. Açık bir taraf seçimi.
2020 seçim darbesi yalnızca bir seçimi çalmakla kalmadı; halkın “devleti” ile olan son bağını da kopardı. Anayasa ayaklar altına alınırken, halkın iradesi gasp edilirken, seçilmişler sustu ya da geri çekildi. Bugün Meclis’teki yeminler, içi boş laf kalabalığından ibaret.
Çünkü hiçbir yemin, halkın iradesini korumayan bir temsilcinin omuzlarında taşıyabileceği bir yük değil. Bu bağlamda Tufan Erhürman’ın adaylığı, bu gidişata karşı net bir duruş alıp almayacağını da gösterecek. Seçim bildirgelerinde değil, meydanlarda; sessiz diplomasiyle değil, açık cephelerde görülecek bu.
Ve elbette 23 Nisan…
Çocuklara armağan edilmiş bir günün akşamında, 1962 yılında Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet katledildi.
Derviş Ali Kavazoğlu’nun ve Fazıl Önder’in açtığı yolda ilerleyen bu isimler, Kıbrıs Türk halkının boyun eğmeyen vicdanıydı. Bugün, hâlâ o kurşunların yankısı içindeyiz.
Çünkü bu topraklarda halkın kendi kaderini tayin etme hakkı, hep aynı karanlık eller tarafından bastırıldı.
Cumhurbaşkanlığı koltuğu, sadece bir makam değil; bu uğurda can verenlerin anısına sahip çıkma sorumluluğudur.
Eğer Erhürman bu yolu seçiyorsa, bu sefer geçmişin hatalarını tekrar etmeyecek bir duruş sergilemek zorundadır. Yoksa bu halk, bir kez daha temsil edilmeden seçime götürülecektir.
Bu topraklarda Cumhurbaşkanlığı, halkın varoluş mücadelesidir. Ya bu makamı Ankara’nın temsilcisi olan bir şahsa teslim ederiz, ya da halkın iradesini savunacak bir barikat haline getiririz.
Tufan Erhürman bu barikata liderlik edecek mi, yoksa sistemin bekasına katkı sunan bir figür olmaya devam mı edecek? Seçim dönemi bu sorunun etrafında dönecek.
Kıbrıs Türk halkı bu coğrafyada figüran değildir. Seyirci de olmayacaktır. Ya başrolü kendi elleriyle yazacak ya da sahne tümden dağılacak.
Başarının toplumun geleceği bazında olması ümidi ile…