Kimliğimize Sıkılan Kurşunlar

RTE’nin Sıkılaştırma Söylemine Karşı Adayı Sahiplenen Kıbrıslıların Onurlu Direnişi
Adayı sahiplenen Kıbrıslılar, bir halkın yalnızca silahla değil, kültürle, kimlikle de işgal edilebileceğini en acı şekilde öğrenmiş bir toplumdur.
Yarım asrı aşkın süredir adanın kuzeyinde yaşanan, yalnızca bir toprak işgali değil; bilinçli ve sistematik bir kimlik yok etme operasyonudur.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan‘ın ağzından dökülen “sıkılaştırma” tehditleri, bu operasyonun daha da derinleştirilmek istendiğinin kanıtıdır.
Bu adada “kardeşlik” vaatleriyle gelenler, 1974‘ten sonra köy isimlerimizi sildiler. Okul kitaplarımızı değiştirdiler tarihimizi yok sayım hiç var olmamış gibi söz etmediler.
Radyolarımıza sansür, sokaklarımıza korku getirdiler.
Halk edebiyatımızı, ağıtlarımızı, türkülerimizi bile aşağılayarak yerine dayattıkları yeni bir kültürü ikame etmeye çalıştılar ve kısmen da başarılı oldular.
Bugün sosyal medya ve sokaklarda hâlâ adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslılar kendi köylerinin adını eski haliyle yazıp söylüyorsa, bu, halkın sessiz ama inatçı direnişindendir.
Ve şimdi, Erdoğan yönetimi, “sıkılaştırma” söylemleriyle kalan son nefesimizi de boğmak istiyor.
Güvenlik bahanesiyle ülkeye girişleri ve denetimleri kendi çıkarlarına göre dizayn etmek, Ankara‘ya biat etmeyen her sesi kısmak, adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslıların kimliğini tamamen silmek ve sindirmek istiyor.
Asıl sıkılaştırılmak istenen sınırlar değil, özgürlüğümüzdür.
Tarih, Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet‘in 23 Nisan 1962’de, bu topraklarda düşünce özgürlüğü uğruna canlarından olduklarını yazıyor.
Tarih, Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis‘in Kıbrıslı emekçilerin kardeşliğini savundukları için kurşunlandıklarını anlatıyor.
Ve tarih, Kutlu Adalı‘nın 6 Temmuz 1996 gecesi, Lefkoşa’daki evinin önünde düşüncelerinden ve kimliğinden ödün vermediği için suikasta kurban gittiğini yazıyor.
Adalı’nın kalemi, adanın kuzeyinde yaşanan adaletsizlikleri, kimliksizleştirme politikalarını korkusuzca ifşa ediyordu. Susturulmak istenen yalnızca bir gazeteci değil, bir halkın vicdanıydı
Şimdi aynı karanlık zihniyet, farklı maskelerle karşımızda duruyor. O dönem TMT‘nin tetikçileri vardı, bugün Ankara‘dan beslenen taşeron siyasetçiler var. Ama amaç aynı: Bağımsız düşünceyi yok etmek, Son kalan direnişi de sindirmek ve tüketmek.
Her şehirden yükselen ses ve eylem ateşi bunu reddediyor. İnsanlar köy adlarını, geleneklerini, yemeklerini, şarkılarını paylaşarak, bu kültürün yok olmayacağını haykırıyorlar.
Çünkü adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslılar, bu adada “kendi kendini yönetme” ilkesinin ne demek olduğunu çok iyi bilir. Ankara‘nın kuklası olmayı, kendi adasında mülteci gibi yaşamayı reddeder.
Açıkça yazmak ve konuşmak gerek:
-Biz, adanın kuzeyinde yaşayan Kıbrıslılar olarak, asimile olmayacayık!
-Kimliğimizi pazarlık masalarına sürenlere boyun eğmeyeceyik!
-Özgürlüğümüzü, kültürümüzü, varoluşumuzu sonuna kadar savunacayık!
Recep Tayyip Erdoğan ve onun temsil ettiği zihniyet bunu iyi bilsin:
-Adayı sahiplenen Kıbrıslılar ne “sıkılaştırmalarla” ne de tehditle diz çöker.
-Biz, köklerimizi derinlere saldık. Her fırtınada daha da güçleniriz.
Gavur İmam isyanı bunun en büyük örneğidir!
Çünkü biz yalnızca bir halk değilik; biz, özgürlük için yemin etmiş bir varoluşuz.
Ve tarihe bir kez daha yazılacak:
Boyun eymediler, eymeycekler!