Kıbrıs Sorunu Çözülecek Mi?

Yaşadığımız bu ada yarısında, herkesi ilgilendiren ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal tüm sorunların ana kaynağı Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasıdır.
Tarih boyunca Kıbrıs, bulunduğu stratejik konum, yeraltı kaynakları ve ada olmasının yarattığı güvenli askeri üs olma avantajları nedeni ile emperyalist ülkelerin işgallerine uğramıştır.
Son yüzyılda İngiliz İmparatorluğu’nun işgaline uğrayan adamız, NATO kurulduktan sonra, onun etki alanına bırakılmıştır.
Adada yaşayanları, etnik kökenlerine göre ayrıştıran, provokasyonlarla çatıştıran, Yunanistan, Türkiye ve İngiltere, NATO adına adada tüm kontrolu ele geçirmiştir.
1948’de İsrail devleti kurulmuştur. İsrail’in ABD ve batılı emperyalistlerin desteği ile yayılarak tüm Orta Doğu’da etkili olması, “Arap Baharı” denilen insan kıyımı sonunda, Orta Doğu ülkelerinin tamamen ABD orjinli küresel güçlerin etkisine girmesi, Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne üye olması, Doğu Akdeniz’de zengin doğal gaz ve petrol yataklarının bulunması ve Türkiye’nin başına, küresel güçlere hizmet için Erdoğan–AKP iktidarının getirilmesi Kıbrıs sorununun çözümünü yakından ilgilendiren gelişmelerdir.
Bu gelişmelere baktığımızda, Kıbrıs sorununun çözüm çerçevesini şöyle sıralayabiliriz:
1-Toplumlararası çatışmaların başladığı ve iki toplumun fiziki olarak ayrılığını getiren olayların ardından, 4 Mart 1964’te Türkiye’nin de desteklediği 186 sayılı Birleşmiş Milletler kararı ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin adadaki tek yasal yönetim olduğu kabul edilmiştir.
Bu yönetim Kıbrıslı Rumların idaresine girse bile, Kıbrıslı Türklerin Anayasa çerçevesinde devletteki varlıkları nedeni ile anayasa esas alınarak, sadece zorunluluk doktrinine göre düzenlemeler yapılabilmektedir. Burada esas olan iki toplumun ortak siyasi iradesi ile oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığının tüm uluslararası kurumlarca kabul edilmesidir.
2-Türkiye, İstirdat Planı (Kıbrıs’ı geriye alma) çerçevesinde hareket ettiğinden, Kıbrıs Türk Toplumu’nun, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tekrardan dönüşü için ciddi bir çaba içine girmemiş, bu da Kıbrıslı Rumların tek başlarına ortak cumhuriyeti sahiplenmelerine fırsat yaratmıştır.
Ortak cumhuriyetin yaşatılmasını isteyen Kıbrıslı Türkler ya öldürülmüş ya adadan kaçmaya zorlanmış ya da “hain” ilan edilerek toplumdan dışlanmıştır. Türkiye dış siyasette, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığını söylese bile, fiili olarak Kıbrıs Cumhuriyeti ile sportif ve kültürel ilişkilerini sorunsuz devam ettirmektedir.
3-1974 sonrası devam eden çözüm görüşmeleri, 1977 – 1979 Doruk Antlaşmaları ile yeni bir boyut kazanmış, taraflar “iki bölgeli, iki toplumlu federasyon” kurulması konusunda karşılıklı olarak uzlaşıya varmışlardır.
4-1992 yılında Birleşmiş Milletlerin sunduğu “Gali Fikirler Dizisi” ile iki toplumun tekrardan yakınlaşması için bugün de konuşulan bir çerçeve oluşturulmuştur.
5-2003 yılında geçiş kapılarının açılması ile birlikte, iki toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkileri tekrardan başlatılarak, toplumlarda oluşan önyargıların yıkılmasına yönelik adım atılmış ve ortak iş birliği ortamı yaratılmıştır.
6-Annan Planı ile en sorunlu konu olan mülkiyet başlığının çözüm prensipleri belirlenmiş, tazminat, takas ve iadeye dayalı çalışan “Taşınmaz Mal Komisyonu” kurularak, çalışmaya başlamıştır.
7-11 Şubat 2014 tarihinde yapılan zirve ile taraflar kurulacak olan iki bölgeli, iki toplumlu federal devletin tek egemenliği, tek vatandaşlığı ve tek uluslararası temsiliyeti olduğunu kabul etmişlerdir.
8-2017 yılında, Crans Montana’ da yapılan Kıbrıs sorununu çözme girişiminde tarihsel süreç içerisinde uzlaşıya varılan çerçeve tekrar gündeme getirilmiş, Türkiye’nin güvenlik ve garantiler konusunda yazılı öneri vermemesini bahane eden Kıbrıs Rum tarafı, toplantının sonuç almadan sonlanmasını sağlamıştır.
Yukarıda sıraladığımız gerçeklere bağlı olarak “Türkiye iki devletli çözüm” diye çözümsüzlüğü dayatmaya, adamızın kuzeyine nüfus taşımaya, kuzeye sermayesini ve kara para aklama sistemini yerleştirerek, her yıl milyarlarca dolar kazanmaya, Kıbrıslı Türklerin eğitim, sosyal yaşam, inanç ve kültürüne müdahale etmeye, kolonicilik yapmaya ve adada kendine bağımlı, biat eden, işbirlikci bir yönetim kurmaya devam etmektedir.
Kıbrıs Cumhuriyeti adına Kıbrıslı Rumlar, diplomatik çabalarını yoğunlaştırarak, başta ABD, İsrail ve Fransa olmak üzere güvenlik antlaşmaları yapmaya, Mısır ve İsrail ile enerji alanında iş birliğine gitmeye, ekonomik refahı artırmaya ve AB içindeki konumlarını güçlendirmeyi sürdürmektedirler.
Tüm bunlar yaşanırken, hep kaybeden taraf olan Kıbrıslı Türklerin olmadığı ortamlarda Türkiye ile Kıbrıslı Rumlar arasında, kapalı kapılar arkasında da pazarlıklar devam etmektedir.
Ekonomik sıkıntılar yaşayan Türkiye’nin, Gümrük Birliği Antlaşmalarını yenilemeye, vizesiz seyahat antlaşmasına, AB Merkez Bankası kaynaklarına erişime ve 2027 yılında doğal gazdan elde edilecek gelire ihtiyacı vardır.