InstagramKöşe Yazarlarımız

Rum Malları ve Mülkiyet Hakları






Kıbrıs’ın bugünkü siyasi yapısı içerisinde, Rum toplumuna ait olan mülkler üzerinde Kıbrıs Türk toplumunun sahip olduğu iddialar, sıkça tartışma konusu olmuştur.

1974 sonrası, Kıbrıs Türkleri, Türkiye’nin askeri müdahalesiyle birlikte, bazı mülkleri elinde bulunduran Rumların yerini almış ve bu süreçte devlete ait mülklerin tasfiye edilmesiyle birlikte, özel mülkiyet hakları konusunda büyük bir karmaşa yaşanmıştır.

Bugün, Rum mallarını elde eden veya bu mallar üzerinde hak iddia edenlerin durumu, Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti tarafından alınan tutuklama kararlarıyla daha da karmaşık hale gelmiştir.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, bu mülkler üzerindeki yasal hakları, uluslararası hukukun bir gereği olarak tanınmakta ve bu durum, KKTC’nin iddialarını zayıflatmaktadır.

KKTC’nin kuruluşu, 1974 sonrası dönemde yaşanan çatışmaların ardında ortaya çıkan siyasi bir oluşumdur. Ancak, pek çok ülke tarafından tanınmamaktadır.

KKTC’nin kurulduğu günden bu yana, bu devlet yapısının yüzeysel olarak sürdürülebilir olduğunu savunanlar olsa da Kıbrıs Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda geçerli yasal statüsü ve mülkiyet hakları, aynı zamanda mevcut durumun geçerliliğini sorgulatmaktadır.

Bugün, taşınmaz mülk sahipliğine dair yapılan hukuksal düzenlemeler ve KKTC tarafından dağıtılan koçanlar, Kıbrıs Cumhuriyeti yasaları nezdinde geçerlilik taşımamaktadır.

Dolayısıyla, Rum mülkleri üzerinde inşa edilen her türlü hak iddiası, hukukun temel ilkeleri açısından sorgulanmalıdır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılan mal satışları ve mülk edinimleri, esas mülk sahiplerinin haklarına saygısızlık anlamına gelmekte ve bu durum, ciddi hukuki ve etik sorunları beraberinde getirmektedir.

1974 sonrası gelişmeler, Kıbrıs’ın siyasi yapısını değiştirmiştir; bunun yanında, bu bölgedeki mülkiyet ilişkilerini de kargaşaya sürüklemiştir.

Ancak, alınan yerlerin ve mülklerin çoğu, dönüşümlü olarak Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetine ait mülklerdir ve Kıbrıs Türk toplumunun mülkleri üzerine yapılan her türlü tasarruf, haklı bir dayanağa sahip değildir.

Yapılan 74 hareketinin, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki anayasal düzenin sağlanması adına atılmış adımlar olduğu savunulmaktadır.

Bugün, KKTC’nin içinde bulunduğu durum ve uluslararası hukuk karşısındaki konumu, mülkiyet hakları üzerinde kurulan ilişkilerin geçerliliği konusunda oldukça tartışmalıdır.

KKTC, yasal olarak geçerli bir devlet yapısı yerine getiremediği için, bu yapılanmaların ve iddiaların uluslararası düzeyde hiçbir geçerliliği yoktur.

Kıbrıs’ta yaşanan bu karmaşık mülkiyet ilişkileri ve hukuksal belirsizlikler, adanın geleceği açısından önemli tehlikeleri de beraberinde getirmektedir.

KKTC’nin mülk üzerindeki iddiaları ve Rum mülkleri üzerindeki hak tartışmaları, uluslararası alanda geçerli olan hukuk kurallarına dayanmamaktadır ve bu durum, Kıbrıs’ın uluslararası toplum nezdindeki itibarını sarsmaktadır.

Sonuç olarak, Kıbrıs’ta adil bir çözüm ve mülkiyet hakkının sağlanması, geçmişin yaralarını saracak şekilde ele alınmalı ve tüm tarafların hukuki haklarına saygı gösterilecek bir zemin oluşturulmalıdır.

Böylelikle hem Kıbrıs’ın hem de onun etrafındaki toplumların barış içinde yaşayabileceği bir ortamın temelleri atılmış olacaktır.











Başa dön tuşu