InstagramKöşe Yazarlarımız

“Sağ”ım “Sol”um Sobe






Bu ülkede bir seçime gidiliyorsa, o sandığın meşruiyeti değil, kimin nereden onay aldığı tartışılır. Ve bu sefer de farklı olmadı. UBP-DP-YDP koalisyonu, adına “Sağduyu Mutabakatı” dedikleri bir metinle, Ersin Tatar’ı yeniden aday gösterdi.

Sağduyu dedikleri şey, Saray’dan gelen talimatlara sadakat; mutabakat dedikleri ise halkı hiçe sayanların aralarındaki iğreti uzlaşmadır.

Ersin Tatar’ın adaylığı halkın değil, vesayetin temsilidir. Bu topraklarda seçimler, halkın iradesini değil, Ankara’nın mühürlü zarflarını yansıtır hale gelmiştir.

Tatar’ın şahsında, atanmışlık meşrulaştırılmakta; 2020’de Maraş açılımı ve kirli seçim kampanyalarıyla yürütülen mühendislik şimdi yeni bir perdesiyle karşımızdadır.

Ama esas trajedi, bu düzenin karşısında bir alternatifin hâlâ kurulamamış olmasıdır.

Birleşik cephe ihtimali, her seferinde kişisel hırslar, kimlik siyaseti üzerinden yürütülen iç çatışmalar ve “bizimkicilik” adına heba edildi.

Bugün memleket yangın yeri, ama hâlâ solda masa kurmak yerine masa devirmekle övünenler var.

Sol, ya kişisel pozisyonunu sağdan nemalanarak güvence altına almakla meşgul, ya da küçük çevrelere hitap eden retoriklere hapsolmuş durumda.

Gerçek anlamda halkçı, devrimci bir çizgi kurulamıyor; çünkü kurmak yerine dışlayarak, yalnızlaştırarak, susturarak kendini meşrulaştırma çabası sürüyor.

Ve en acısı: Mücadeleyi yıllardır dirsekleyen insanlar, sadece egemen sınıfın değil, kendini “sol” olarak tanımlayan çevrelerin de hedefi haline geliyor.

Yıllarca bu mücadeleyi sürgünde, diasporada, göç yollarında sürdürenler; şimdi “yetmezsiniz”, “bizim çizgimizde değilsiniz” denilerek bir köşeye itilmek isteniyor.

Ama hatırlatalım: Bu memlekette devrimci olmak, sadece sokakta pankart açmak değil; baskı altındaki halkların sesi olmak, zor zamanlarda susmamak ve en önemlisi halktan yana olanı, kimden gelirse gelsin sahiplenmektir.

Bunu beceremeyenlerin mücadeleye dair ahkam kesmesi, sinekten çıkan mide bulantısı kadar rahatsız edicidir.

Tüm bu kaosun ortasında yasa tasarılarıyla gündem değiştirme çabaları sürüyor. Kumarhaneler, casinolardan gelen paralarla çevrilen çarklar, yolsuzlukla örülmüş kamu ihaleleri… Ve biz hâlâ bu düzenin sürdürülebilir olduğunu mu sanıyoruz?

Ülkede yoksulluk artık sistematik hale geldi. İnsanlar çöp karıştırıyor, gençler bavullarını toplamış gitmeye hazır bekliyor.

Eğitim çökmüş, sağlık sisteminin mezarlıkla yarıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Ama bunlar konuşulmuyor. Konuşulan, kimin aday gösterildiği, kimlerin kimlerle ittifak yaptığı.

Ersin Tatar bir sonuçtur. Bu düzenin sonucudur. Bu sistemin en net fotoğrafıdır. Kendini “Kıbrıs Türk halkının temsilcisi” diye tanıtan, ama her sözünü Saray’ın yazdığı senaryodan okuyan bir figürandır.

Ona bakınca, halkı değil; halkın iradesini teslim alan vesayet ilişkisini görürüz.

Ha evet eleştirdik fakat çıkış nerde, ne yapılmalı diye soran olursa da çıkış tam olarak, seçimde değil; sokaktadır.

Çıkış, “aday kim olacak?” sorusundan çok “bu düzen nasıl yıkılacak?” sorusundadır.

Ve bu soru sadece sağa değil, sola da sorulmalıdır. Çünkü solun alternatif olmak gibi bir derdi yoksa, zaten sağın devamıdır. Bu düzen yıkılmadığı sürece kısır döngü ilelebet devam edecek.

Birleşik bir halk cephesi kurulmadan, samimi bir yüzleşme yaşanmadan, kimsenin kimseye umut dağıtmaya hakkı yok. Mücadele samimiyet, dayanışma ve omuz omuza direnmekle olur.

Sol, önce içindeki kirli tortuları temizlemeli, sonra halka dönmelidir. Aksi halde, her seçim yeni bir ihanete kılıf olur.

Unutmayalım; Bu memlekette mücadele edenler bitmedi.

Ama susturuluyorlar. Dışlanıyorlar. Unutturulmak isteniyorlar. Ve bu, sadece sağın değil, sol kisvesi altındaki düzen savunucularının da suçu.

Ve biz hatırlatmakla, yazmakla, direnmekle yükümlüyüz.

Bu memleketin bir geleceği olacaksa, o; atanmışlardan, koltuk severlerden, kumar yasası çıkaranlardan değil; mücadele edenlerden, omuz omuza yürüyenlerden çıkacaktır.











Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu