Köşe Yazarlarımız

ELEKTRİKTE UZUN YILLARDIR “SİYASİ YOLSUZLUK” VARDIR!






Elektrik konusunda çok sayıda yazılar yazdım. Paylaşımlar yaptım. Programlara, seminerlere, konferanslara katıldım.

Dersler verdim, vermekteyim de.

Bir kez de bu platformdan kısaca görüşlerimi paylaşma ihtiyacı duyuyorum. Belli ki bilgi kirliliği devam ediyor ve kamu yararı hala gözetilmiyor ve çok daha “karanlık” günlere doğru sürükleniliyor.

Elektrik faturaları tüketicilerin hep canını yakmıştır. Gelirlerinin büyük bir bölümünü elektrik giderine ayıran gerek hanehalkı, gerekse de iş insanları sürekli olarak siyasileri elektriğe zam yapmakla suçlamaktadır.

Özellikle de alım gücümüz dikkate alındığında ülkemizde tarifelerin yüksekliğinden dolayı yapılan eleştiriler ve suçlamalar yerindedir, haklıdır.

Zam, eğer doğru ve verimli bir üretim şekli ile üretim yapılıyorsa ve girdi maliyetleri artıyor diye yapılıyorsa, kaçınılmazdır. Bu durumda söylenebilecek fazla söz yoktur.

Kamu bütçesi ile verimli ve mümkün olan en ucuz elektriği sürekli olarak sübvanse etmek akıllıca değildir.

Ancak, bir sistem verimsiz olarak çalıştırılıyorsa, pahalı ve kirli elektrik üretmeye ısrarla devam ediliyorsa, dövizin yükselmesi ve/veya yakıt maliyetlerinin artması gerekçe gösterilerek alım gücü iyice düşmüş bir topluma zam yapmak sadece beceriksizlik değil, aynı zamanda da insafsızlıktır.

Özellikle de elektrik gibi kamu sektörü yatırım projelerinde ekonomik fayda, yapılması planlanan yatırımdan sağlanacak tasarruf ile yatırımın maliyeti kıyaslanarak belirlenir.

Yani diğer bir deyişle eğer elektrik sistemine daha verimli bir teknoloji veya üretim modeli dahil ederek 10 birim tasarruf yapıyorsanız ve her şey dahil yeni yatırımın maliyeti 8 birim ise, bu yatırım “iyi” bir yatırımdır.

Peki, bu analiz şekli tek başına yeterli mi? hayır değildir. 2 birim (10-8) tasarruf yapılması en iyi yatırım modelinin 8 birim maliyeti olan yatırım modeli olduğu anlamına gelmez.

En optimal, en düşük maliyetli olan alternatifin belirlenmesi ve onun hayata geçirilmesi toplum faydasını maksimize etme adına elzemdir.

Birim maliyeti 6, 5, 4, 3 olan alternatif üretim modelleri var mıdır? bilimsel olarak analizler yapılmadan karar vermek toplum faydası gözetmek değildir.

Bu analizleri bilerek ve isteyerek yapmamak, yapmaya çalışanı engellemek ve ötekileştirmek ve mevcut yüksek maliyetlerle devam etmek ise asla kabul edilebilir bir durum değildir.

Gelin bu anlattıklarımıza kendi ülkemizden örnek verelim. Mevcut teknoloji ve sözleşmelerle yetkililerin açıklamasına göre kWs elektrik maliyetimiz (son kullanıcıya ulaşana kadar, yani üretim, iletim ve dağıtım maliyeti) 123 kuruştur.

Bu rakam belirli bir dönemin ortalamasıdır diye düşünüyorum çünkü bugun itibarı ile bu maliyetin 145 kuruş civarında olduğunu ulaşabildiğim ikincil verilerle görebiliyorum.

Elektrik maliyeti hesaplamasında ve tarife belirlenmesinde sadece anlık maliyetler yerine belirli bir sürenin dikkate alınması doğru bir yöntemdir.

Şu an hesaplama detaylarına fazladan girmeden esas konuya gelmek istiyorum. 123 kuruş/kWs ortalama maliyeti doğru kabul ettiğimizde sorulması gereken esas soru şudur.

Doğru yatırım kararları zamanında alınsaydı ve yatırımlar yapılmış olsaydı bu rakam aşağılara çekilebilir miydi? Veya bundan sonra bu maliyet düşürülebilir mi? Kesinlikle Evet!

123 kuruş/kWs maliyetin en büyük bölümü üretim maliyetinden oluşmaktadır. Peki üretim maliyetini (yakıt, amortisman, işçilik, bakım-onarım, etc.) oluşturan kalemler nelerdir?

KIB-TEK’e ait dizel jeneratörlerin üretim maliyeti, KIB-TEK’e ait verimsiz buhar tribünlerinin üretim maliyeti ve üretimin yaklaşık %45’ini yapan AKSA’ya sözleşme gereği ödenen fahiş tutar. Üretim miktarlarına göre ağırlıklı ortalama yöntemi ile hesaplanan kWs maliyet gerekli yatırımlar çok geç olmadan yapılırsa ve AKSA ile devam edilmezse, buhar tribünleri yerine daha verimli üretim modeli kullanılırsa ve en önemlisi de 10 yılı aşkın bir süredir söylediğimiz gibi doğal gazla üretime geçilmesi durumunda %40’lara varan tasarruf yapmak mümkündü, hala da mümkündür. Bu tasarrufa tüm yeni yatırımın Kıbrıslı Türklere ait olacağı yatırım ve finans maliyeti de dahildir.

Hatta doğal gaza geçilmeden bile, hatta ve hatta AKSA’dan bile kurtulmadan sadece verimsiz santrallerin yerine daha verimli santraller alınmış olsaydı, “çok bilmiş” Bakan’ın açıkladığına göre (17.5 MW jeneratör 5 milyon dolar) en geç 2 yıl içerisinde yapılacak yakıt tasarrufundan tamamen bize ait 4 tane daha yeni ve verimli santralimiz olurdu.

İlk kez 2010 – 2012 protokolünde yer alan TC’den kablo ile elektrik getirme projesi maliyetleri aşağıya çeker mi?

Çok açık söyleyeceğim, TC satış fiyatına ve yakıt fiyatlarına bağlı olarak (ki belli değildir) belki 123 kuruşun altına çekebilir.

Belki diyorum çünkü yatırımın detayları ile ilgili verilere, fizibilite raporlarına, her “bilimsel ve etik” anlaşmada olduğu gibi “elektrik satış anlaşmasına” kimse sahip değildir.

Sahip olduğumuz veriler ise kesinlikle en ucuz modelin kablo ile elektrik olmadığını göstermektedir.

Kaldı ki kablo yatırımı alım garantisi isteyecek, özel sektörün insiyatifi ve insafına kalacak bir sistemin kurulmasına, tam bağımlılığın sağlanmasına ve KIB-TEK’in dolayısı ile Kıbrıs Türk halkının üretimden daha da koparılmasına sebebiyet verecek alternatif bir yatırım modeli olacaktı.

Olacaktı diyorum çünkü daha ilk gündeme geldiği günden itibaren bahsedildiği şekli ile bırakın finansal ve ekonomik olarak fizibl olmayacağını, aynı zamanda da ENTSO-E’den (Avrupa Elektrik İletim Sistemi İşleticileri Birliği) onay da almayacağını hep söyledik.

Toparlayalım. Yıllar içerisinde doğru yatırımlar yapılmış olsaydı ve kablo projesi öne sürülerek verimli yatırımların önüne geçilmeseydi bugün maliyetler çok aşağılara çekilebilirdi.

Bağımlılık sıfır olabilirdi, daha çevreci bir üretim modeline sahip olunabilirdi. Maliyetleri yükselten en önemli neden olan AKSA’dan kurtulunabilirdi.

Tüm bunlar yapılmayarak yine AKSA’nın insafına ve insiyatifine ve yüksek maliyetli sözleşmesine doğru sürükleniyoruz.

Kozların tümü AKSA’nın elinde. Muhtaç olan ise yine bizler. Yerine koyacak yatırım yapılmadığı için şartları belirleyecek olan yine AKSA, sömürülecek olan ise yine Kıbrıs Türk halkı.

Kullandığımız yakıtta ısrar edilerek ve doğal gaza geçilmeyerek son 10 yıllık dönemde sadece 600 milyon dolar fazladan yakıt parası ödedik. Çevreyi kirleterek insanlarımızı zehirledik.

Kendi kendimize yetebilecek bir üretim sistemine sahip olmaktan giderek uzaklaştırıldık.

Halbuki ülkemizin ihtiyaç duyduğu birçok yatırım bu parayla yapılabilir ve yaşam standardımız hak ettiğimiz noktalara gelebilirdi. Yatırımlarımız çok daha gelir elde etmemizi ve mali bağımlılığımızı azaltabilirdi.

Uzun zamandır KIB-TEK’te yolsuzluk olduğu söyleniyor.

Söylendiği şekilde, ayni ihalelerde yolsuluklar var mı yok mu ben bilemem. Varsa yapanlar en ağır şekilde cezalandırılmalıdırlar.

Ama benim bildiğim ve kesin olan başka bir YOLSUZLUK vardır. Yıllarca bu halka pahalı ve kirli elektrik kullandırmak bir siyasi yolsuzluktur.

Bunu yapanlar maddi bir çıkar elde ettiler mi bilemem ama özellikle TC’nin talimatlarını yerine getirerek ve bizleri daha bağımlı ve kendi kendine yetemez bir duruma getirerek kendilerine ve partilerine siyasi fayda sağladıklarını görebiliyorum.

En azından bunu hedeflediklerini çok net anlayabiliyorum. Bu da yolsuzluğun daniskasıdır.

Farklı siyasi görüşlerden olsalar da son dönemde göreve gelen ilgililerin elektrik alanında ileriye yönelik önerdikleri ve birbiriyle sürekli çelişen enerji politikaları dikkate alındığında ise yatırımlar konusunda maddi yolsuzluğun da olabilme ihtimalini öne çıkarmaktadır.

İlgili siyasiler bir gün solarcı, bir gün kablocu, bir gün doğal gazcı, bir gün hiç denememiş bir teknolojici, bir gün ortaya karışık, sonuç aynı düzen devam. Bunu bu pahalılıkta sadece beceriksizlikle açıklayabilmek artık çok zor.

Aman dikkat!









Başa dön tuşu