Gençler YazıyorInstagram

Karma Evlilik Sorununa Çözüm Bulmaktan Uzaklaşıyoruz!






Yaklaşık 2.5 sene önce başlattığımız hareket ile “karma evlilik sorunu”, Kıbrıs’ın hem kuzeyindeki hem güneyindeki gündemi oldukça meşgul ediyor.

Bu yılın başlarında ise, çoğu Kıbrıslıtürkü tatmin etmemiş olsa da, Kıbrıs Cumhuriyeti başkanı sayın Hristodoulides’in Kıbrıslıtürkler için açıkladığı 14 maddelik pakette, karma evlilik sorunu da yerini buldu.

Benim bakış açımdan oldukça önemli bir hamleydi; çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti bu konu ile ilgili tepkisiz olmadığını ve bizlerle çalışmaya açık olduğunu göstermişti.

Ama maalesef ki bizler bu ‘daveti’ iyi değerlendiremedik, değerlendiremiyoruz…

Adamızın kuzeyindeki bazı siyasetçilerin bu konu hakkında pek bir bilgi sahibi olmaması ve zaman zaman siyasi çıkarları uğruna ‘yanlış’ argüman kullanmaları, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki kamuoyunun gözünde bizi oldukça antipatik bir duruma getirmiş durumda.

Artık biliyoruz, vatandaşlık konularının çözümü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin elinde. Peki, kamuoyu bize sempati duymazken, bir cumhurbaşkanının veya hükümetin kamuoyunun görüşüne aykırı davranıp bu soruna bir çözüm bulması ne kadar olası?

Geçtiğimiz hafta sonu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin en büyük gazetesi olan Fileleftheros’ta, karma evlilik sorunu hakkında, “Kimlik mi Yok, Utanma mı Yok” başlıklı bir yazı gördüm.

Yazıyı okurken oldukça üzüldüm. Bütün emeklerimiz, bugüne kadar anlatmaya çalıştığımız her şey sanki boşunaymış gibi hissettim.

Benim tüm uğraşım aslında bizlere karşı bu bakış açısına yer vermemek, mücadelemizin haklılığını göstermek ve kamuoyunun desteğini almaktı.

Çünkü kamuoyunun desteğini almak, siyasetçileri değişim yapmaları konusunda ikna etmeye yaklaştıracaktı bizi. Ancak şu an tam zıt yönde ilerliyoruz…

Hep anlattım, anlatmaya da devam ediyorum. Eğer bu soruna bir çözüm bulmak konusunda samimiysek gerek siyasetçiler, gerek hukukçular, gerek bu sorundan etkilenen kişiler olarak önce bu sorunun nereden kaynaklandığını bilmemiz gerekiyor.

Siyasi çıkarlarımızı gütmeden, objektif olarak bu konuya yaklaşmalıyız; aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de bu konudaki argümanlarını incelemeliyiz.

Ben bu vatandaşlığı istiyorum, bu vatandaşlık benim hakkım” söyleminden öteye gitmeliyiz artık. Bireysel bir sorun değil, toplumsal bir sorun olduğunu, toplu mücadelenin önemini kavramalıyız.

Bu sorunun aslında Kıbrıs sorunundan kaynaklanan çoğu sorundan sadece biri olduğunu anlamalıyız. Artık görüyorsunuz, bu sorunu çözmek için çoğu yol denenmiş vaziyette.

Karşı tarafı suçlayarak bir yere varılmayacağı aşikÂr. Uzlaşmayı ve diplomasiyi de denemeliyiz artık. Karşı tarafın argümanları göz önünde bulundurarak, iki tarafı da memnun edecek çözümleri bulmayı denemeliyiz.

Bu sorunun tarihi ve siyasi gerçeklerinden kaçmadan, haklı olabileceğimiz argümanlar üretmeliyiz.

Bu şekilde bizlerin mücadelesini haksız olduğunu düşünecek yazılar yerine, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki gazeteleri neden mücadelemizin haklı olabileceğini söyleyen yazılar doldurmalı artık. Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte bu soruna ‘ara formüller’ bulabilmeliyiz.

Ben tek başıma ne kadar daha anlatmaya devam edebilirim, sizlere doğru argümanları göstermeye devam edebilirim bilmiyorum; çünkü toplumsal bir mücadele, tek bir kişinin vereceği mücadeleden çok daha etkilidir her zaman.

Benim çocuğum nasıl vatandaşlık alacak” diye sormak yerine, “ben bu toplumsal mücadeleye nasıl katkı koyabilirim ki tüm çocuklarımız için bir çözüm bulabilelim” diye sormanın zamanı gelmiştir belki.

Ben, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yakın durduğum için, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bizlerin devleti olduğu ve bu yüzden vatandaşlık hakkımız olduğunu söylediğim için linç edilmek yerine, bu gerçeklerin farkına vararak ilerlememizin zamanı gelmiştir belki.

Filelefteros Gazetesi, 20.12.2024, Aristos Mihalidis’in Köşe Yazısı:

“Kimlik mi Yok, Utanma mı Yok

Kendilerini “Kimliksizler” olarak tanımlayan yasadışı “kktc” sakinleri, dün yeniden özgür Lefkoşa’nın İlçe İdaresi’ne yürüdü ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kendilerini kimliklerinden mahrum bırakmakla suçladı.

Onları vatansız bırakan, insanlık dışı ve ırkçı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurbanları olarak sunuluyorlar.

Eski Avrupa Parlamentosu Milletvekili Niyazi Kızılyürek ve Cenevre‘deki BM İnsan Hakları Konseyi Dışişleri Bakanlığı da Avrupa Komisyonu‘na Kıbrıs Cumhuriyeti’ni böyle kınadı. İnsanlık dışı ve ırkçı!

Evet, bu insanların bir sorunu var ve üzücü ama ne onların ne de demokrasiyi kınayanların asla söylemediği acımasız gerçek, bunun meşru devletin onlar için yarattığı bir sorun olmadığıdır.

Onların sorunu işgalden kaynaklanıyor, başka hiçbir yerden değil. Çünkü bir ebeveyni yasadışı yerleşimci olan torunlardan bahsediyoruz.

Onlar sömürgeciliğin, insanlığa karşı tanınmış uluslararası suçun çocuklarıdır.

Hepimiz gibi onlar da işgalin kurbanı.

Bizlerden farkları, Avrupa vatandaşı olma ve Avrupa‘da özgürce seyahat etme hakkını kaybetmeleridir (bu yüzden vatandaşlık istiyorlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni çok da sevdikleri için değil).

Bizler de evlerimizi, köylerimizi, kiliselerimizi, köklerimizi kaybettik, her şeyimizi kaybettik.

Peki, işgale karşı eylem yapmadıkları halde neden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı eylem yapıyorlar? Sonuçta bu onları Avrupalı olma hakkından mahrum ediyor.

Gerçekten, “kimliksizler” mi? Kendilerini bu şekilde bağdaştırdılar.

Ama nasıl? Ayrıca, Ağustos 2023’te iddia ettikleri gibi vatansız olmadıklarına, Türk vatandaşlığına sahip olduklarına karar veren Yüksek Mahkeme’ye de itirazda bulundular.

İncelenmekte olan ortak başvuruları bağlamında (toplam 16), kararda belirtildiği gibi, biri hariç hepsi (Strovolos’ta doğan ve babası Kıbrıs kökenli, reşit olmayan bir kişinin durumu) Türk vatandaşlığına sahip olduklarını beyan etmişlerdir.

Bu nedenle, esasen, her birinin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yetkili makamına başvurusu, Türk vatandaşı oldukları sürece onlara Kıbrıs vatandaşlığı verilmesidir.

Görünüşe göre ebeveynlerinden biri veya her ikisi de Türk vatandaşı olduğu için Türk vatandaşlığına sahiptirler. Bu nedenle iddia ettikleri gibi vatansız değiller.

Bu, Yüksek Mahkeme kararıyla belirlenmiştir. Yani, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapması gereken, bu vatandaşlıklarla birlikte kolonizasyon suçunu temize çıkarmaktır.

Türkçe konuşan Kıbrıslı gazetesi “Yenidüzen“’in daha önceki bir haberine göre, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı talep eden karma evliliklerden doğan Türk kökenli Kıbrıslı çocuklarının sayısı 30 bini bulmaktadır. Kıbrıs’ta doğanların yerleşimci olarak görülmesinin adil olmadığı söylenebilir.

Ancak kolonizasyon suçunun pratikte silinmesi ve meşru bir devletin tüm bu aşağılamaları kabul etmesi de adil değildir.

Çünkü bir devlet için, bu kişilerin onu kendi devleti olarak kabul etmediğini, ancak gerekli gördüklerinde ona karşı Attila’nın askerleri gibi savaşacakları devletten Avrupa vatandaşlığı talep etmeleri onur kırıcıdır.

Diyelim ki görmezden geldik. Şu anda, bu konuşmaları yaptığımız sırada, işgal altındaki vatanımızda kolonizasyonun devam ettiğini görmüyor muyuz?

Geçtiğimiz Salı günü, Yenidüzen, bağımsız “milletvekili” Ayşegül Baybars’ın son dört yılda sahte devlet tarafından 30 binden fazla “vatandaşlık” verildiğinden şikayet ettiğini bildirdi. Bir gün önce ise, gazeteci Cenk Mutluyakalı, geçtiğimiz yıl 4 bin 431vatandaşlığın” verildiğini yazdı.

Ortalama olarak, iki kişi günlük olarak, doğum veya uzun süreli ikamet yoluyla değil, “istisnai” bir prosedürle “vatandaşlık” alıyor, diye yazdı.

Bundan birkaç gün önce (12.12.2024), Cumhuriyetçi Türk Partisi Başkanı Tufan Erhürman, sahte devletin açıkladığı nüfus rakamlarını sorguladı ve işgal bölgelerindeki nüfusun 489 bin olduğu iddiasına kimsenin inanmadığını ifade etti.

İşgal altındaki bölgelerin nüfusunu bile bilmiyorlar. Tam bir kaos.

Bu koşullar altında, Kıbrıs Cumhuriyeti gözlerini kapatıp vatandaşlık mı dağıtmalı? Üstelik utanmadan bunu ırkçılık olarak nitelendiriyorlar!

• Hayal edin, fotoğraftakiler Mağusa’da kolonizasyonunu kutlarken, bir de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin onlara kimlik vermediği için şikayetçi oluyorlar!

YAZININ TAMAMINA BURAYA TIKLAYARAK ULAŞABİLİRSİNİZ.









Başa dön tuşu