Gençler YazıyorInstagram

ABD-Ukrayna Geriliyor: AB İçin Sıkıntılı Günler






Amerika Birleşik Devletleri‘nin Ukrayna‘daki savaşa yönelik tutumuna ilişkin son gelişmeler, Avrupa Birliği‘nin jeopolitik olaylar bağlamındaki rolünü daha geniş bir çerçevede inceleme gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Kesin olan şu ki, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkiler, her iki tarafın Ukrayna’daki savaşa yönelik tutumlarından dolayı etkilenmiştir ve Trump öncesi döneme kıyasla daha gergin bir haldedir.

ABD-Ukrayna ilişkileri, özellikle Trump ve Zelenskiy arasındaki olaylı Beyaz Saray toplantısının ardından büyük ölçüde kopmuş durumdadır.

AB liderleri, Brüksel‘de düzenlenen savunma ve güvenlik zirvesinde, Ukrayna‘ya devam eden desteklerini ve ABD‘ye olan bağımlılıklarını azaltarak daha özerk bir Avrupa savunması oluşturma çabalarını tartışmışlardır.

Bu zirve, Macaristan ve Slovakya‘nın Trump‘ın planına destek vermesi nedeniyle AB içinde bölünmelerin olduğunu ortaya koymuştur.

Bu ülkeler Ukrayna’ya Avrupa askeri güçlerinin gönderilmesi konusunda mesafeli durdukları icin bu toplantıda güçlü ve ortak bir Avrupa cephesi oluşturulamamıştır.

Buna ek olarak, NATO üyesi ülkelerin çoğunun askeri teçhizatları için GSYİH’larının yüzde 2’sini ayırma yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve Avrupa Birliği’nin kendi askeri gücüne sahip olmaması, Avrupa’nın ABD’nin varlığı ve desteği olmadan Ukrayna’daki savaşa dahil olma ihtimali konusunda endişeleri artırmaktadır.

Başkan Trump, Ukrayna’ya asker göndermeyeceğini ve yardım sağlamayı askıya aldığını belirterek, Zelenskiy’nin ABD ile bir anlaşma yapmaya gerçekten hazır olduğunu gösterene kadar yardımların devam etmeyeceğini ifade etmiştir.

Trump’a göre, bu anlaşma Ukrayna’nın nadir toprak elementlerinin ABD tarafından işletilmesini içerecektir. Bu baskılar altında Zelenskiy’nin, büyük ölçüde Amerikan taleplerini karşılayacak şekilde, Trump ile görüşmelere geri dönmesi neredeyse kesin görülmektedir.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Kiev’de düzenlenen bir zirvede uluslararası liderlerle bir araya gelerek destek arayışını sürdürmüş ve Rusya‘ya karşı güvensizliğini yinelemiştir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 3,5 milyar euroluk bir yardım paketi açıklamıştır. ABD temsil edilmemiş olsa da diğer müttefikler video konferans yoluyla dayanışmalarını ifade etmişlerdir.

Bu gelişmeler, Avrupa’nın Ukrayna’ya verdiği desteği sürdürme ve kendi savunma yeteneklerini güçlendirme kararlılığını göstermektedir. Ayrıca, Ukrayna’nın AB üyeliği süreci hız kazanmış ve 2030’dan önce bir üyelik olasılığı tartışılmaktadır.

Sonuç olarak, Ukrayna’daki savaş, uluslararası ilişkilerde önemli etkilere yol açmakta ve AB’nin savunma politikalarını yeniden değerlendirmesine neden olmaktadır.

ABD’nin tutumu ve iç bölünmeler, AB’nin daha bağımsız bir savunma politikası geliştirme çabalarını hızlandırmaktadır.

Avrupa’nın Stratejik Özerklik Tartışmaları: Volt Europa Haklı mıydı?

Bu gelişmeler, Avrupa’nın kendi dış politikası ve savunma gücü konusunda daha bağımsız bir çizgi benimsemesi gerekliliğini bir kez daha gündeme getirmiştir.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Volt Europa, AB’nin NATO’dan bağımsız bir ortak dış politika ve savunma mekanizmasına sahip olması gerektiğini savunmuştu. Ancak, bu öneri çoğunluk tarafından reddedilmiş ve AB’nin transatlantik ittifaka bağlı kalması gerektiği görüşü baskın çıkmıştı.

Fakat günümüzde ABD’nin Avrupa’daki güvenlik çıkarlarına mesafeli yaklaşımı, Volt’un savunduğu stratejik özerklik fikrinin aslında bir lüks değil, bir zorunluluk olduğunu gözler önüne seriyor.

Trump yönetiminin Ukrayna’ya olan askeri desteği kesmesi ve Avrupa’nın bu boşluğu dolduracak yeterli askeri kapasiteye sahip olmaması, AB için büyük bir güvenlik açığı yaratmaktadır.

Avrupa liderleri, bağımsız bir savunma gücüne sahip olmanın sadece teorik bir tartışma olmadığını, aksine Avrupa’nın gelecekteki krizlere karşı daha dayanıklı hale gelmesi için somut adımlar atması gerektiğini fark etmek zorundadır.

Geldiğimiz noktada, Volt’un vizyonu, 2020’lerin başında birçok kişi tarafından gereksiz bir siyasi idealizm olarak görülse de bugün AB’nin karşı karşıya olduğu jeopolitik gerçeklik nedeniyle yeniden değerlendirilmeye muhtaç hale gelmiştir.

Avrupa’nın savunma konusunda kendi kaderini eline alması artık bir seçenek değil bir zorunluluktur.













Başa dön tuşu