InstagramKöşe Yazarlarımız

Ters Köşe


Ada insanı olma özelliğimiz gerçekten ne zaman kaybettik?

Neticede gelişmiş bir ülke değiliz ve oraya doğru da yol alamadığımız da kesin. Peki geçici fakirlik yaşayan düşüncesine nasıl vardık ve nasıl geldik?

1974 sonrası Kıbrıslı Rumların terk etmek zorunda kaldığı malların Kıbrıslı Türkler için ganimet haline gelmesi, adanın kuzeyinde hem ekonomik hem de toplumsal bir dönüşüm yarattı.

Rumlara ait malların devlet kontrolünde yeniden faaliyete geçirilmesi, Sanayi Holding gibi büyük kuruluşlarla Kıbrıs’ın kuzeyini kısa süreliğine üretim merkezine dönüştürdü.

Ancak bu ekonomik başarı, adalı olma kültüründen uzaklaşmanın ve toplumsal kimliğin erimesinin başlangıcını getirdi.

Sanayi Holding ve benzeri kuruluşlar, Kıbrıslı Türklerin kendi öz kaynaklarıyla kurduğu yapılar değildi.

Kıbrıslı Rumların geride bıraktığı fabrikalar, makineler, hammaddeler ve satışa hazır ürünler sayesinde varlığını sürdüren bu yapılar, üretimden çok başkasına ait olanı satma anlayışı üzerine kuruluydu.

Ürettiğimizden fazlasını satabiliyor olmamız, Kıbrıslı Türklerin gerçek bir üretim kültürüne sahip olmadığını gösteriyordu.

Yıllar boyunca Rumlardan kalan malların satışından elde edilen gelir, toplumu geçici bir refaha sürüklese de, bu durum Kıbrıslı Türkleri adalı kimliğinden kopardı.

1980’lerde uygulanan neoliberal politikalarla birlikte Kıbrıs Türk toplumuna üretmek yerine tüketmek dayatıldı. Turgut Özal döneminde başlayan özelleştirme politikaları, Sanayi Holding gibi dev kuruluşları önce küçülttü, ardından fiilen kapattı.

Bu politikaların sonucu olarak, Kıbrıslı Türkler kendi kendine yeten bir toplum olmaktan çıkarak dışa bağımlı hale geldi. Tüketim odaklı bir yapıya dönüşen toplum, ekonomik bağımsızlığını kaybettiği gibi örgütlenme ve hak arama yetisini de kaybetti.

Üreten bir toplum bağımsız kararlar alabilirken, tüketen bir toplum talimatlarla yönetilmeye mahkûm olur.

Özelleştirme adı altında fabrikaların kapatılması ve üretimin durması, toplumda büyük bir kırılma yarattı. Bu süreç, Kıbrıslı Türkleri ekonomik anlamda bağımsızlığını yitirmeye ve sadece tüketen bir topluma dönüşmeye zorladı.

Kendi kaynaklarını üretmek yerine, dışa bağımlı hale gelen toplum, talimatlarla yönetilmeye daha açık bir hale geldi. Bu da toplumsal hareketlerin ve örgütlenmenin zayıflamasına yol açtı.

Ganimet zenginliğiyle gelen bu yapay refah, Kıbrıslı Türklerin adalı olma kimliğini derinden sarstı. Ganimetle zenginleşen bir toplum, yerel değerlere ve kültürel mirasa sahip çıkmak yerine, elindeki kaynakları hızla tüketmeye ve dışarıdan gelen politikaları kabullenmeye yöneldi.

Üretimden uzaklaşan toplum, adanın gerçek dinamiklerinden de koptu. Kıbrıslı Türkler, adalı kimliklerinden uzaklaşarak, tüketim kültürüyle şekillenen bireysel çıkarlara odaklandı. Yıllar boyunca süren bu tüketim odaklı yaşam tarzı, adalı kimliğinin erozyona uğramasına neden oldu.

Sanayi Holding’in kapanmasıyla birlikte binlerce kişi işsiz kaldı. İş bulma umudunu kaybedenler, çareyi göç etmekte buldu. Göç, toplumun önemli bir kısmını yok etti ve kalanlar ise siyasi bağlantılarla iş bulmaya çalıştı. Bu durum, toplumsal hiyerarşiyi derinleştirdi ve toplumda üretimden kopmuş, çaresiz bir kesim oluşturdu. Göç edenler adalı olma özelliklerinden uzaklaştı, adada kalanlar ise tüketici bir toplumun parçası olarak kimliklerini kaybetmeye başladı.

Sanayi Holding ve diğer kuruluşların kapatılması, işsiz kalan binlerce insanın adadan göç etmesine neden oldu. Göç etmeyenler ise iş bulmak için siyasilerden yardım istemek zorunda kaldı.

Bu durum, toplumun üretimden uzaklaşarak siyasi bağlantılarla yönetilen bir topluma dönüşmesine yol açtı. Üretim gücünü kaybeden insanlar, bağımsız bir topluluk olma özelliklerinden koparak, kendine yeterli olmayan ve dışa bağımlı bir topluma dönüştü.

Ganimet ekonomisiyle zenginleşen Kıbrıslı Türkler, adalı olma kimliklerini yitirdi. Üreten, örgütlenen ve hak arayan bir toplum yerine; dışa bağımlı, tüketen ve yönetilmeye açık bir topluma dönüştüler.

Bugün “üretelim” diyenler, aslında o dönemde ganimet ekonomisine destek verip bu çöküşe zemin hazırlayanlardı.

Kıbrıslı Türklerin bugünkü kimlik krizinin kökeninde, ganimetle gelen bu tüketim toplumu yatıyor. Üretmeyen, sadece tüketen bir toplumda kimliksizleşmek kaçınılmazdır.

Sonuç olarak, ganimetle gelen zenginlik Kıbrıslı Türklerin kimliğini, adalı olma özelliklerini ve bağımsızlıklarını yitirmesine neden oldu. Bugün hâlâ geçmişte yapılan hataların izlerini taşırken, toplum olarak üretime geri dönmek ve kimlik erozyonundan kurtulmak için bir çaba sarf edilmesi gerekmektedir.











Başa dön tuşu