Arıklı: Faşizmin ve Ayrımcılığın Temsilcisi
Erhan Arıklı: Kıbrıs Türk Siyasetinde Faşizmin ve Ayrımcılığın Temsilcisi
Kıbrıs Türk siyaset sahnesindeki Erhan Arıklı, milliyetçi ve muhafazakâr söylemleriyle dikkat çeken, geçmişteki karanlık bağlantıları ve tartışmalı tutumlarıyla ön plana çıkan bir figürdür.
Bugün siyasetteki varlığı, yalnızca kişisel hırsların değil aynı zamanda Kıbrıs Türk toplumunun sistematik sorunlarının bir yansımasıdır. Arıklı’nın yükselişi hem toplumsal hafızanın eksikliğini hem de siyasetteki çürümüşlüğü gözler önüne sermektedir.
1996’da Tassos Isaac’in BM Barış Gücü bölgesinde öldürülmesiyle ilişkilendirilmesi ve Interpol tarafından aranması, Arıklı’nın geçmişindeki en karanlık sayfalardan biridir.
Demokratik bir toplumda bu tür iddialar, bir siyasetçinin kariyerini sona erdirecek ağırlıktadır.
Ancak Kuzey Kıbrıs’ta, benzeri suçlamalar adeta “görmezden gelinme kalkanı” ile geçiştirilmekte, bu da hukukun ve adaletin siyasetin dışında bırakıldığını göstermektedir.
Arıklı’nın yazılı ve sözlü ifadeleri, faşist ve ayrımcı bir zihniyetin ipuçlarını taşımaktadır. 1995 yılında yayımlanan “Kızıl Hastalığı” başlıklı yazısında solcuları “hastalıklı köpekler”e benzetip, sokakta vurulmaları gerektiğini söylemesi, bu ideolojinin en çarpıcı örneklerinden biridir.
Bunun yanı sıra Kıbrıslı Türklere yönelik kullandığı “linobambaki” ifadesi, toplumun bir kesimini alenen küçümseyen bir tavrı ortaya koymaktadır.
Siyasette halkı birleştirici bir tutum sergilemesi beklenirken, Arıklı’nın bu söylemleri ayrımcılığı körüklemiştir.
Maddi varlık beyanını yasaların gerektirdiği şekilde açıklamaktan kaçınması ise, Arıklı’nın yalnızca ideolojik tutumlarıyla değil etik ve yasal sorumluluklarıyla da sorunlu bir profil çizdiğini göstermektedir.
Halkın karşısına temiz bir geçmişle çıkması gereken bir siyasetçinin, mal varlığı beyanında şeffaflıktan uzak durması, güvenilirliğini daha da sarsmıştır.
Arıklı’nın Kıbrıslı Türkleri küçümseyen, ötekileştiren tavırları yalnızca bireysel bir sorun değildir; bu, aynı zamanda Kuzey Kıbrıs siyasetinin bir kısır döngüye saplandığını kanıtlamaktadır.
Toplum, geçmişte işlenen suçları unutmaya ve sorgulamamaya devam ettiği sürece, bu çürümüş düzen kendisini yeniden üretecektir.
Cinsiyetçi söylemleri ve kadın siyasetçilere yönelik kaba dili, bir başka endişe verici yönüdür.
Doğuş Derya’nın “Cinsiyetçi maçoların hepsi faşist değil ama bütün faşistler aynı zamanda cinsiyetçi maçolardır” yorumu, Arıklı’nın tutumunun ne kadar sistematik bir soruna işaret ettiğini vurgulamaktadır.
Sonuç olarak, Erhan Arıklı’nın siyasi varlığı, yalnızca onun kişisel yükseliş hikâyesi değil, aynı zamanda toplumun kolektif sorumluluk eksikliğinin bir sonucudur.
Kıbrıs Türk toplumu, bu tür siyasetçilere sessiz kalmayı sürdürdükçe, yozlaşma ve ayrımcılık, siyasi hayatın bir parçası olmaya devam edecektir.
Ancak bu düzenin değişmesi, bireylerin ve toplumsal kurumların sorgulama cesaretine bağlıdır.
Bugün Kıbrıs Türk toplumu ya suskunluğunu sürdürecek ya da değişim için gerçek bir irade ortaya koyacaktır.