Mahkemeler Önündeki Skandalı Görmezden mi Geleceksiniz?

Mahkemeler önünde inanılmaz bir şey yaşandı geçtiğimiz gün.
Her ne kadar işin bu tarafı medyada kendine yer bulamasa da aslında “Bu insanlar bu cesareti nereden buluyor?” dedirten cinsten ve çok tehlikeli bir durumdu.
Daha birçok soru da sorulabilir yaşananlarla ilgili;
-Biri yeni diğeri önceki iki belediye başkanı nasıl böyle bir şeye öncülük eder?
-Koca koca adamlar, müteahhitler, iş insanları nasıl buna ortak olur?
Mahkemeler önünde ne yaşandığını söylemeden önce sizi biraz geçmişe götürmem gerekiyor.

***
Hayatımıza, pandeminin en yoğun döneminde, o dönem Yenidüzen Gazetesi‘nde olan Gazeteci Devrim Demir‘in yaptığı bir haberle “Jet Krizi” olarak giren skandalı hatırlayalım.
Ülkeye deniz ve hava limanlarından tüm giriş çıkışların yasak olduğu, her gün onlarca Covid vakasının tespit edildiği, ölümlerin yaşandığı, tüm kamunun kapalı olduğu, hayatın durduğu, hepimizin zorunlu olarak evlerde bulunduğu, sokağa çıkma yasaklarının birinin başlayıp birinin bittiği bir dönem…
İşte böylesi bir dönemde; 12 Haziran 2020‘de, ADA Havacılık’a ait bir özel jet, 9 yolcusuyla birlikte Antalya’dan Ercan Havaalanı’na saat 22:00’da iniş yapmış, yolcular VIP yanındaki özel kapıdan içeri alınmış, “Biz özel izinliyiz” demişlerdi.
Bir otele kumar oynamak için geldikleri düşünülen yolcular, adada 3 gün kaldıktan sonra da ayrılmışlardı.
***
Konuyla ilgili konuşan dönemin UBP-HP koalisyon hükümetinin Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan, “Akşam gelen uçakla ve yolcularla ilgili bilgim yok. Nereye gittiklerini bilemem, Ulaştırma Bakanlığı bu süreçte sadece uçuş izinleri belirler” diyerek, topu Sağlık Bakanlığı’na atmış, dönemin Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Ali Çaygür (vefat etti) ise gelenlerin Sağlık Bakanlığı değil Bakanlar Kurulu‘nun kararı ile ülkeye giriş yaptığını savunarak, 9 değil 13 yolcunun adaya “özel görevli” olarak geldiklerini ifade etmişti.
Dönemin kilit ismi ve Turizm Bakanı olan Ünal Üstel ise basına, daha sonra Lapta Belediye Başkanı tarafından yalanlanacak olan şu açıklamayı yapmış ve kısa süre sonra da dönemin Başbakanı Ersin Tatar tarafından görevden alınmıştı;
“Bahse konu heyet Lapta Marina projesinin hayata geçirilmesi için gerekli teknik çalışmaları tamamlamak üzere adamıza gelmiş bulunmaktadır. Bakanlar Kurulu’nda istişare edilerek ülkemize katma değer sağlayacak bu projenin hayata geçirilebilmesi adına heyete izin verilmiştir. Halkımızın arasına karışmaları söz konusu değildir. Tamamen kontrol altında tutularak, halkımızla temas etmemesi sağlanarak pandemi otelinde konaklatılmakta olan heyet bu gün çalışmalarını tamamlayarak adamızdan ayrılacaktır”
Yani gelenlerin Maina projesi için geldiğini ilk dillendiren Üstel olmuştu.
Dönemin Lapta Belediye Başkanı Mustafa Aktuğ ise bu açıklamaya çok sinirlenmiş, “Kendisini aklamaya çalışıyor” şeklinde cevap vermiş, ardından da çok uzun bir açıklama yapmıştı. (O açıklamaya BURAYA tıklayarak ulaşabilirsiniz)
***
Peki kimdi bu özel jetle gelenler?
Türkiyeli şirket Anex Tour Yönetim Kurulu Başkanı Neşet Koçkar ile yönetici kadrosu ve ailesi. İddialara göre ilgili Lapta Marina ihalesi adrese teslim olarak bu Türkiyeli iş insanına verilmek isteniyordu.
Tabi bu ihale Yeşil Barış Hareketi‘nin açtığı dava sonrası iptal edilmiş, Aktuğ döneminde yeniden açılmış ve bir kez daha ara emri alınmıştı, sonrasında da belediye başkanı değişmişti.
Jet skandalının polis soruşturma raporu ise 5 senedir açıklanmadı hatta 2022 yılında, “Kurultay’da Genel Başkan olursam polis raporunu açıklayacağım” diyen Faiz Sucuoğlu da Genel Başkan ve Başbakan olduktan sonra bırakın raporu açıklamayı, baş sorumlu Ünal Üstel‘i yeniden Bakan olarak atamıştı!
Sonrası mı?
Sonrası yok.
Skandal asla aydınlatılmadı ama Marina projesi hala gündemde. Ama nasıl?
***
Şimdiki Belediye Başkanı Fırat Ataser de aynı proje için harekete geçti ancak yine karşısında Yeşil Barış Hareketi‘ni buldu.
Peki Yeşil Barış Hareketi’nin istediği neydi?
Yeşil Barış Hareketi Başkanı Feriha Tel, defalarca açıklamasına rağmen belediye tarafından “yatırım engellenmek isteniyor” şeklinde bir algı yaratılmak istendi.
Tel açıklamasında şunları söylemişti;
“Proje deniyor ama ortada proje falan yok. Biz Başkan Fırat Ataser’le de defalarca görüştük. Biz yatırıma karşı değiliz, bölgenin kalkınmasını istiyoruz ancak ‘projesi olmayan bir konuyla ilgili nasıl ihaleye çıkacaksınız’ diye sorduk. Önce belediye olarak bir proje çizdirmeniz gerekiyor. Bölgeye uygun, ihtiyaçları karşılayacak olan bir proje. Sonra da bu projenin yapımı için ihaleye çıkılması gerekiyor. Ancak belediye bize diyorki; ‘Biz yatırımcının işine karışamayız, biz alanı gösteririz, ne isterse yapar’. Böyle bir şey olabilir mi? Biri gelecek ve sizin bölgenize istediği projeyi yapacak. Ve bu proje sadece marina değil otel ve kumarhane de içeriyor. Bölgede zaten birçok kumarhaneli otel var. Böyle bir ihtiyaç mı var? Ve proje hala jet skandalında adı geçen iş insanına verilmek isteniyor yani adrese teslim”
İnanılmaz değil mi?
Yani ortada bir proje yok. Yani belediye diyor ki; ‘Bizim çok güzel bir alanımız var, biri gelsin oraya bir şeyler yapsın’
Peki Çevre Değerlendirme yani ÇED raporu? E proje yoksa haliyle o da yok!
Belediye neden kendi bölgesinin ve bölge halkının ihtiyaçlarına göre ve ÇED raporu da olan bir proje ile ihaleye çıkmak yerine bu şekilde bir yolu tercih ediyor?
Bana göre bu; vizyonsuzluk ve iradesizlikle alakalı. Ha tabi bir de kapalı kapılar ardındaki hesaplar, sözler, vaatler…
***
İşte bu haklı gerekçelerle, açılan her ihaleyi yargıya taşıyan Yeşil Barış Hareketi, geçtiğimiz gün davanın duruşmasına sessiz sedasız katılırken, Mahkemeler önündeki inanılmaz görüntü görenleri dumur etti.
Lapta-Alsancak-Çamlıbel (LAÇ) Belediye Başkanı Fırat Ataser ve eski Başkan Mustafa Aktuğ önderliğindeki belediye çalışanları, hafta içi mesai saatinde olunmasına rağmen belediyenin kapısına kilit vurularak, otobüslerle ve ellerinde TC-KKTC bayraklarıyla Mahkeme önüne getirildiler.
Projesi olmayan, içinde kumarhane de bulunan ve Türkiyeli bir yatırımcıya adrese teslim bir ihale ile verilmek istenen sözde Marina Projesi için Mahkemelere baskı yapmaya çalışanlar, bir beldenin belediyesini mesai saatinde kapatmış, hizmetleri durdurmuş ve çok tehlikeli sonuçlara gebe olacak şekilde çalışanları elde bayraklarla Mahkeme önüne yığmıştı!
Dillerdeki algı oyunu, “Marinamız olsun istemiyorlar, yatırıma karşı çıkıyorlar, bölgenin ve bölge halkının kalkınmasını engelliyorlar” şeklindeydi.
Ellerinde bayraklarla oraya gelenlerin birçoğu ne için orada olduklarını dahi bilmiyordu.
***
Peki bu işi organize edenler;
Hangi hakla böyle bir konuyu milliyetçi ve hem de TC-KKTC bayraklarıyla Mahkeme önünde eylem yapacak kadar ileri giden bir noktadan algılatmaya çalışıyorsunuz?
Mahkemeler sizin baskınızdan mı korkacak?
***
Peki yetkililer;
Yargı bağımsızlığının nasıl da tehlikeye atıldığını görmüyor musunuz?
Bunun bir yaptırımı olmayacak mı?
Peki ya hafta içi mesai saatinde belediyenin kapısına kilit vurulmasına İçişleri Bakanlığı soruşturma başlatmayacak mı?
Eğer buna susulursa, yarın öbür gün herhangi bir davası olan taraflar aynı şekilde Mahkemeye baskı yapmak için Mahkeme önüne yığılırsa ne yapacaksınız?
***
Bu görüntünün görülmek istenmediğinin farkındayım.
Ama görmezden gelerek yok edemezsiniz, sadece daha büyüğünün geleceği güne kadar zaman verirsiniz!