Gayri safî mutluluk…
Ailelerle haftada bir kez, cam bölmeler ardından telefonla konuşmak için her mahkûma bir şifre verilir. O şifreyi çevirmeden telefonla konuşamazsın…
20 Ocak 2021 tarihli “Vurun liberalizme, yeni düşman : Liberal Demokrasi” başlıklı yazının son bölümü şöyleydi :
“Silivri’deki o hücrede 22 Aralık 2016 tarihindeki aldığım notların 2. sayfasını ve devamını da bir sonraya bırakalım…
Yazı çok uzamasın…”
Bu hafta kaldığımız yerden devam edebiliriz.
***
İkinci sayfaya tarih atmamış, buradaki notlara da yeniden “1” yazarak başlamışım..
Ancak kâğıdın başında görünce, beni yeniden o hücrelere, görüşme odalarına savuran yazdığım bit kadar küçük bir sayı oldu: 470415.
Sayı diyorum ama aslında bir şifre…
Ailelerle haftada bir kez, cam bölmeler ardından telefonla konuşmak için her tutuklu ya da mahkûma bir şifre verilir…
O şifreyi çevirmeden telefonla konuşamazsın…
470415 sayısı benim o şifremdi.
***
“1” yazıp, devam ettiğim notlar, büyük harfle yazdığım satranç kelimesiyle devam ediyor.
Yanında iki isim var: Norveçli Magnus Calsen ve Rus Sergey Karjakin…
Sıradanlaşan ve renksizleşen Türkiye’de çok uzun zamandır satrançtan söz edilmiyor. Kıyısından köşesinden rastladığım satranç haberi beni heyecanlandırmış.
Aslında 30 yaşındaki Magnus Calsen satrançta bir dünya efsanesi… Bir deha. Şu anda da Dünya Satranç Şampiyonu. Satrancın Mozart’ı olarak anılıyor. 13.5 yaşında büyük usta olmuş.
Ukrayna’da doğan, daha sonra Rus vatandaşlığına geçen Sergey Karjakin’in de Calsen’den geri kalan yanı yok. O da 12 yaşındayken büyük usta olmuş.
2016 Dünya Satranç Şampiyonluğu için karşı karşıya geldiler. Benim notlarımdaki karşılaşma bu. Çok zorlu bir karşılaşma oldu ve zar zor Calsen kazandı.
***
2. sıraya bir kitap adını yazmışım.
İnsanı ürperten bir yazar ve bir konu…
David Allen Grossman, emekli bir yarbay…
İlginç yanı öldürmenin psikolojisi konusunda uzmanlaşmış olması..
Rahatsız edici bir biçimde öldürmenin insan ruhuna etkilerinin araştırıyor…
Onun, o sıra çıkan kitabını kayda geçmişim:
Assasination Generation.
***
Hemen ardında iki kısacık cümle var :
“Bhutan Krallığı
Gayri Safî Millî Mutluluk”
Hapishanede “mutluluk” lafı duyunca, üstelik bu “Gayri Safî Millî Mutluluk” olunca, tabii ki dikkatimi çekmiş.
Halbuki 1970’lerde doğan bir kavram …
GSMM olarak da bilinen Gayri Safi Milli Mutluluk, Bhutan hükümetine rehberlik eden bir felsefe…
Bir nüfusun kolektif mutluluğunu ve refahını ölçmek için kullanılan bir endeks…
2011 yılında BM Genel Kurulu, ulusları Bhutan örneğini takip etmeye, mutluluğu ve refahı ölçmeye ve mutluluğu, “temel bir insan hedefi “olarak adlandırmaya çağırdı…
Birincil ihtiyaçlarını henüz karşılamaktan uzak yerkürede, “mutlu olmayı” hedefleyen bir yaklaşım galiba biraz öksüz kaldı.
***
Notlarımın hem dördüncü, hem de beşinci sırasında gene iki kitap var…
İlk kitap çalkantılı bir hayat yaşayan ve 48 yaşında ölen ve düşünce dünyasını derinden etkilemiş olan Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı Walter Benjamin’in SUB Yayınevi’nden çıkan Kitaplığımı Yerleştirirken Kitap Koleksiyonculuğuna Dair Bir Konuşma başlıklı kitabı…
Benjamin’den kitap biriktirmek üzerine eskimeyen bir metin.
Peki kitaplar nasıl bir koleksiyonun eşiğini aşıp, koleksiyoncunun eşyası hâline gelir, sorusuna cevap arıyor.
Diğer kitap ise, Anglikan vaiz Laurence Sterne’in 1759’un Aralık ayında York’ta yayımlanan ve olay olan komik romanı, Tristram Shandy‘nin Yapı ve Kredi’den çıkan yeni baskısı…
Onu da not etmişim…
***
Üçüncü sayfadaki diğer beş not ise, daha önce de not ettiğim konular…
Deprem, bir tv belgeseli, bir mimarlık ödülü vs…
***
Yanlamasına tırnak içinde “104. gün” hatırlatması olan, 24 Aralık 2016 tarihini attığım kâğıdın ortasına da o sırada aklıma gelen ve gerçekleştirilmeyi bekleyen bir projenin adını yazmışım :
“Dünya ve Türkiye’de mahpushane edebiyatı”…
Veya “baskı dönemlerde edebiyat”…
Tahliye olduktan sonra Ömer Altan’dan yardım istedim. O bana çok değerli bir döküm çıkardı. Hazırladığı liste de özgür bir ortamı bekliyor..
***
Diğer konuları ise kâğıdın sağ tarafında oluşturduğum marj çizgisinin içine bir, iki diyerek sıralamışım. Bunlar o günkü faaliyet, düşünce ve ruh halimin adeta mors alfabesiyle yazılmış gibi kısa bir özeti:
1- “Sabah Karanlık”
2- “24 Aralık Noel”, bu maddenin yanına bir yuvarlak içinde yıllar yıllar önce yazdığım ve Kanatlı Karınca adlı kitabıma da aldığım “Hz. İsa’ya mektup” hatırlatmasını eklemişim.
3- “Avrupa’dan Anadolu’ya” yazmışım… Bu o zaman NTV de yayınlanan daha önce de söz ettiğim, AB’nin finanse ettiği bir tanıtım, gezi, yemek programı…
4- “Kuşlar, damdaki ekmek”…
5- Şehrin Saklı Yüzü, bu da orada müptelası olduğum bir belgesel…
6- “Arda’nın Mutfağı / Picasso’nun doğduğu ev / Malaga Kalesi-1000 yıllık”
7- “2016’da Akdeniz’de 5 bin mülteci ölmüş”…
8- “Galata Köprüsü tersaneye götürüldü”
9- “Hanuka-Noel”…
Numara koymadığım, marjın dışında da aynı minvalde bir minik ilave var:
“Saffet Emre Tonguç-İstanbul ve Gece”…
Sabahı karanlık başlayan Silivri’nin yeknesak ve karanlık gecelerinden, İstanbul’a uzanma gayreti herhalde…