Sedat Peker ve medyanın ölümü…
Galiba rahmetli medyanın cenazesi kalkalı epey olmuş…
Bütün hazırlıkları durakladığımız yerden, 2000 yılının başından yola devam etmek üzerine yapmıştım. 22 yıl öncesindeki Türkiye medya gündeminin en depremli konusu Hizbullah ve vahşetiydi…
Onu gördük, oradan devam edecektik…
Şayet “Tekirdağ Limanında 242 kilogram kokain ele geçirildi” haberini görüp okumasaydım…
***
Tekirdağ’da Emniyet Müdürlüğü ile Sahil Güvenlik ekipleri yaptıkları operasyonda, Brezilya’dan gelen bir kuru yük gemisinde 242 kilogram kokain ele geçirmiş. İçişleri Bakanı Soylu, operasyonla ilgili açıklamada bulunmuş. Sevindirici…
Hem iyi hem güzel…
***
Haberi okuyunca aklıma ister istemez önce fikri takip kavramı geldi….
Yakında yeniden yazmıştım:
“Fikri takip, olayların tek başlarına taşıdıkları ile bir bütünün parçasına dönüştüklerinde ifade ettikleri anlamların farkına varılmasını ve haberleri bir bütün içinde değerlendirmenin önemine dair bir farkındalık yaratmayı amaçlar. Ve gazeteciliğin özüdür…Hafızaları taze ve demokratik isyanı yüksek tutacak olan medyanın fikri takibidir. Hukuksuzlukları ve cezasızlıkları unutturmamasıdır. Toplumsal denetim ve yaptırımı her an diri tutmasıdır. Belki de fikri takip bundan öldürüldü…”
***
Konu kokain ise…
Brezilya’dan yola çıkmış ise…
Tekirdağ’da yakalanmış ise…
Zihnimizde ne çağrıştırır?
2 yıl önce, Haziran 2020’de Kolombiya polisinin, Türkiye’ye gönderilecek yaklaşık 5 ton kokaini ele geçirmesi…
Kolombiya Savunma Bakanının açıklamaları…
***
Haberi ilk olarak şimdilerde susturulmuş olan DW Haber sitesi duyurmuştu:
“Kolombiya narkotik polisinin direktörü Jorge Luis Ramirez Aragon, söz konusu konteynerlerin Türkiye’ye götürülmesinin planlandığını belirtti.
Kolombiya Savunma Bakanı Carlos Holmes Trujillo, Twitter hesabından paylaştığı mesajda narkotik polisini tebrik etti.
Trujillo, ‘son varış yeri’ Türkiye olan 4.9 ton kokainin yaklaşık 265 milyon dolar değerinde olduğunu açıkladı.”
Ancak haberin gündem olmasını Sedat Peker sağlamıştı. İki yıldır kokainin son varış yeri olan İzmir’de kime gönderildiğini öğrenemedik. Sorumlu makamlarda da ağır bir sessizlik sürüyor…
Gerçek bir medya ve gazeteciliğin özü olan fikri takip hayatta olsa, bu skandalın böylesi bir pişkinlikle üzerinin örtülmesi mümkün olur muydu?
***
Kokain kaçakçılığı konusunda çok sarsıcı iddialarda bulunan Sedat Peker’in son twitlerinde de görmezden gelinemeyecek iddialar vardı, uzun zamandır garip ilişkiler içinde olduğu anlaşılan bir iş insanına hitaben şunları yazıyordu:
“Galatasaray Üniversitesi yanınca toplamış olduğun 35 milyon doların sadece 5 milyon dolarını harcayıp, Arkan isimli şirketi kullanıp fatura kestirip kalan parayı nasıl hiç ettiğini anlatınca…”
“1977 yılından 1980 yılana kadar süren, ülkeyi o dönem büyük ekonomik felakete uğratan kurduğun otomobil karaborsasından başlayıp …..”
“Milliyet gibi, Hürriyet gibi büyük gazetelerin satış işlemlerine devletin manevi olarak icazet vermesini bir gereklilik olduğunu bütün herkes bilir. Bu gazetelerin satılması için devlet içinde yaptığın kulislerin bilgilerinin de tamamı bende. ‘’
***
Sedat Peker, neredeyse bir yıldır sağlıklı bir ülkeyi 8 şiddetinde depreme uğratacak inanılmaz iddialarda bulunuyor. Bunların bir kısmını belgeledi…
Hatta daha ötesi var, KKTC’de gazeteci Kutlu Adalı cinayetinden bütün detayları tek tek verdi, itiraflarda bulundu.
Sedat Peker’in iddiaları ortada…
Medya açısından hayati soru şu:
Bu iddialar -yandaş ya da “muhalif” görünen hiçbir mecrada- neden yer almıyor?
Neden kimse peşine düşmüyor?
Devletin içindeki “gayrimeşru bir yapının” suçlarıyla ve bu yapı içindeki ilişkilerle ilgili bilgiler veriyor Peker.
Bunlar “içerden” bilgiler.
Bir iç çatışma sonucunda Sedat Peker kirli bir yumağın ipliğini herkesin gözü önünde çekiyor.
Yumak açılıyor, dehşetli görüntüler ortaya çıkıyor.
***
Siyasetçilerin, savcıların ve her şeyden önemlisi medyanın bu iddiaların üstüne gitmesi gerekiyor. Ama kimseden ses çıkmıyor.
Susurluk’tan beter bir skandalla karşı karşıyayız ama o skandal kadar ürkütücü bir sessizlik ortalığı sarmış vaziyette…
Hele son twitlerindeki iddialar medya açısından sanki “yok hükmünde”, sanki böyle iddialar hiç söylenmemiş.
Medyadaki bu sessizlik korkudan mı yoksa iş birliğinden mi?
Herhalde bu sorunun cevabı da bir gün ortaya çıkacak.
***
Basın tarihinde hep yakındığım gibi fikri takip öldüğü için böyle iddiaların peşine gidilmediğini düşünüyordum.
Ama son twitlerindeki iddialar karşısındaki topyekûn sessizliği görünce, vahametin daha da büyüdüğünü düşünmeye başladım…
Galiba rahmetli medyanın cenazesi kalkalı epey olmuş…
Ne yandaş kanatta ne de muhalefet tarafında medya diye bir şey kalmamış.