Halkın Partisi (HP) Milletvekili Jale Refik Rogers, Başbakanlık Denetleme Kurulu Başkanı Halil Talaykurt’un, kendisiyle birlikte personelin bir kısmını da baskıyla her hafta mesai saati içinde din dersin götürmesinin “Hizmet içi eğitim” olarak açıklanmak istendiğini ancak bununla alakası olmadığını vurguladı
Rogers: Meclis’in her denetim gününde bir “nöbetçi Bakan” bırakıyorlar
Özgür Web TV‘de yayımlanan “Özgür Yorum” programında Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Rogers, hükümetin her yaptığı iş ‘Biz yaparız olur’, ‘Biz böyle yaparız, size ne’ şeklinde olduğunu, geçtiğimiz gün yapılan Meclis Genel Kurulu‘nda bile hükümetten sadece bir “nöbetçi Bakan” olduğunu belirtti.
Rogers, “Biliyorsunuz, Bakanların orada bulunup sorulan sorulara cevap vermesi zorunludur. Dün de nöbetçi Bakan Hasan Taçoy idi. Onun dışındakiler Bakanlar Kurulu toplantılarını ısrarla Meclis’in denetim gününde yapmayı tercih ediyorlar” dedi.
“Taçoy yapılanı, hizmet içi eğitimlere benzetmeye çalıştı ama alakası yok”
Gazetemizin ortaya çıkardığı, “Başbakanlık Denetleme Kurulu Başkanı Halil Talaykurt’un mesai saatleri içinde kendisiyle birlikte personeli de din eğitimine götürdüğü” haberiyle ilgili de konuşan Rogers, Meclis’te konunun açılması sonra Bakan Taoy’un “Ne var ki bunda? İslam ile ilgili söyleşiye katılıyorlar ve idari izinlidirler. Bunda bir sorun mu var” tavrını değerlendirdi.
Rogers, “Kendisinin bile bu cevaba inandığını düşünmüyorum ben. Başbakanlık Denetleme Kurulu’nda yapılanı, verilen hizmet içi eğitimlere benzetmeye çalıştı ama alakası yoktur. Başbakanlık Denetleme Kurulu’nun aslında çok önemli işleri var. Kamuda herhangi bir yolsuzluk varsa, herhangi bir teknik ya da idari bir sıkıntı, herhangi bir hukuksuzluk varsa bunları belirleyip denetleyecek olan kurumdur. Hele ki bu hükümet döneminde, yapması gereken çok iş var. ‘Biz yaparız, olur’ diyen bir hükümete karşı, bu kuruma çok büyük görevler düşüyor aslında” dedi.
“Başbakanlığı denetleyen kurulun bile siyasi atama olması çelişkili bir durumdur”
Rogers şöyle devam etti;
“Yasalarımızı da güncellememiz gerekiyor. Kamunun siyasi atamalarla geldiği nokta ortadadır, herhalde onun dibe vuruşunun da bir örneğidir Başbakanlık Denetleme Kurulu’nda yaşanan.
Başbakanlığı denetleyen kurulun bile siyasi atama olması, kendi içinde çelişkili bir durumdur, başbakanın atadığı birisinden bahsediyoruz ve bu da; bu hükümetin takındığı genel tavrı destekleyen bir tavırdır.
“Bu tartışma ‘kim daha dindar, kimin dini inancı nedir’ tartışması değildir”
Şimdi yeni bir tartışma ortaya attılar. Ben bu tartışmanın ‘kim daha dindar, kimin dini inancı nedir, kim dini inancını nasıl yaşar’ noktasında bir tartışma olmadığını savunuyorum, bunun kesinlikle altını çizmek lazım.
Zaten Anayasa’mızda da ‘din ve vicdan özgürlüğü’ belirlenmiştir 23. maddede, çok açıkça. Kimse ne birisinin dini inancına karşıdır ne de bu hususta almak isteyeceği eğitimlere ve bunları almasına.
“Devlet memurunun bu hususta idari izinli olması diye bir şey de yoktur”
Buradaki sorun; bunun mesai saatleri içinde olması, mesai saatleri içinde bir başkanın, bir kurumun çalışanlarını bu eğitime zorladığıyla ilgili iddialar olmasıdır. Soruşturulması gereken konular bunlardır. ‘İdari izin vermek’, ‘devlet memurunun bu hususta idari izinli olması’ diye bir şey de yoktur.
Biliyorsunuz kamuda ya saatlik izin alabilirsiniz ya da günlük izinler alabilirsiniz. Böyle bir konu için ‘idari izin’ verilmesi söz konusu olabilecek bir şey değildir.
“Bu kursun hiçbir şekilde kendi yetkileriyle bir alakası yoktur”
O zaman öyleyse birisi de koşuya gitmek izin alsın, diğeri el işi dersi için izin alsın. Yani bu kendi konularıyla ilgili Başbakanlık Denetleme Kurulu’nda çalışan kişilerin kendilerini geliştirmelerine yönelik eğitimler almaları adına yapılan bir kurs falan değil zaten. Bu kursun hiçbir şekilde kendi yetkileriyle bir alakası yoktur.
Bireysel olarak birisi saatlik izin, günlük izin almak ister o ayrı bir şeydir ama bir başkanın böyle bir konu için idari izin vermesi olamaz. Birisi koşuya gitmek istesin, diğeri el işi dersine gitmek istesin, öbürü din eğitimi almak istesin, diğeri belki Budizm ile ilgili bir eğitime katılmak ister, o zaman onların hepsine de mi idari izin verilecek ve bunu bu şekilde mi normalleştirecekler?
“Birçok kamu çalışanı emekli olmak için artık 60 yaşını beklemiyor”
Özellikle bu hükümetin kamunun içini böyle ‘sorma gir hanı’ gibi kullanması, kendi yandaşlarını, partililerini geçici işçi, mevsimlik işçi olarak almaya devam etmesi, kadrolu personeli bezdirmesi, yaptıkları hukuksuzluklarla onları rahatsız etmesi; geldiğimiz en kötü noktalardan birisidir.
Birçok kamu çalışanı emekli olmak için artık 60 yaşını beklemiyor. O kadar tükenmişlik yaşıyor, o kadar rahatsız ve çaresiz hissediyor ki hukuksuzlukların içerisinde, sonunda yıllarını dolduran, yaşı gelen herkes 60’ıncı yaşını beklemeyip emekli olmalı tercih ediyor.
“Devleti parti devletine çevirdiler”
Devleti parti devletine çevirerek kamunun içini de ciddi anlamda boşalttılar. Kendi alanında işinin ehli olan başarılı bürokratlarımızı tenzih ediyorum, ama birçoğunda partili birilerini belirli yerlere atayıp kamunun içini de sürdürülebilir olmayan bir noktaya getirdiler.
KTAMS Başkanı geçen gün açıkladı. Sadece son 4 ay içerisinde 71 tane geçici işçi alandı, 38’i Başbakanlığa. Başbakanlığa 38 istihdam yapıldı, ama kamuda baktığımızda teknik daire olan birçok önemli dairede nitelikli personel yok. Orman Dairesi’ne bakıyorsunuz, orman mühendisi yok.
Geçen gün bir örnek verdim. Devlet laboratuvarı 2016’da bir yangın yaşadı, 52 kadrolu personeli vardı. Birçok kişi istifa etti veya emekli oldu. Şu anda sadece 12 tane kadrolu personeli var, ısrarla çok uzun yıllar sınav yapılmadı.
“Burası laik bir Cumhuriyettir”
Anayasa’mızın birinci maddesinde de açıkça yazıyor, ‘Burası laik bir Cumhuriyettir.’ Hepimiz de ilkokul çağından beridir öğreniyoruz, öğrendik; ‘Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır’ Herkesin inanç özgürlüğü vardır, inanmama özgürlüğü de vardır.
İsteyen Ateist olur, isteyen Budist olur, isteyen İslam ile ilgili daha derinlere inip öğrenmek isteyebilir. Kimin oruç tuttuğu, kimin namaz kıldığı kimseyi ilgilendirmez.
Sayın Taçoy, ‘Cuma günleri ben de namaza gidiyorum’ deme ihtiyacı hissetti mesela. Kimse bunu sorgulamıyor zaten. Herkesin herkese saygısı vardır. Bireysel olarak kim ne yapmak isterse özgürdür, kimse bunu tartışmıyor zaten.
Bu tartışmaları yaratmaya çalışarak aslında ülkede bir kutuplaşma yaratma isteği vardır, bence en üzücü olan da budur. Gerçek sorunlarımızı, gerçek ihtiyaçlarımızı tartışamıyoruz ülke olarak biz”