Bağımsızlık Yolu Lefkoşa Bölge Sorumlusu Cansu N. Nazlı, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Başbakanlık Denetleme Kurulu‘nda yaşanan ve gazetemizin ortaya çıkardığı ‘Memura Zorunlu Din Dersi‘ başlıklı haberde yer alanları yorumlayan Nazlı; “Devletin muhafazakarlaştırma politikalarını bazı kesimler hafife alıyor, bu ciddi bir tehdittir” diye konuştu
Nazlı: Maaşsız ve sigortasız çalışmak hayal edilemezken; taşeron emekçilerinin yaşadıklarının devlet eliyle gerçekleşmesi vahimdir
Özgür Web TV‘de yayınlanan Özgür Yorum Program’nda Damla Dabis‘in sorularını yanıtlayan Nazlı; Meclis önünde taşeron emekçilerin devam eden eylemi ile ilgili gelen soruya cevaben; “Derinleşen ekonomik krizde eve ekmek getirmenin daha da zorlaştığı bir durumda, maaşsız ve sigortasız çalışmanın bile hayal edilemediği ortamda, taşeron emekçilerinin yaşadığı zorluğun bir de devlet eliyle gerçekleştiğini bilmek daha da vahim ve kabul edilemezdir” dedi.
“Taşeron sistemi Anayasa’ya da aykırıdır, dolaylı bir özelleştirme söz konusu”
Devletin kaçak işçi çalıştırdığını ve emekçilerin sigortalarının uzun süredir yatırılmadığını söyleyen Nazlı; “İşverenin çalışanlarının sosyal güvenlik haklarını yerine getirip getirmediğini, maaşını yatırıp yatırmadığını denetleyecek olan kurumun kendisi bunu yapınca, bu durum daha da trajik bir hal alıyor” ifadelerini kullandı.
Kamuda kesinlikle taşeron sistemine son verilmesi gerektiğini ifade eden Nazlı, bu sistemin Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti. Anayasa’ya göre kamuya ilişkin asıl ve sürekli işlerin kamu eliyle yürütülmesi gerekliliğin altını çizen Nazlı; ‘dolaylı bir özelleştirme söz konusudur’ diyerek; taşeron sisteminin hem hukuki açıdan hem işçi hakları açısından hem de kamusal açıdan sıkıntılı olduğunu belirtti.
“Taşeronun kamunun diğer alanlarına da sıçrayacak neoliberal bir dalga olduğunu görmemiz gerekiyor”
Nazlı, taşeron emekçilerinin doğrudan devlete kadrolandığı durumda, maaşlarının ödenip, yatırımlarının yapıldığı zaman taşeron şirkete verilen kar payının ortadan kalkacağını, bunun devlet için daha ekonomik bir yöntem olacağını anlattı. Nazlı, taşeron sisteminin bugün okul hademeleri, hastane güvenliğiyle başlamış olabileceğini ancak burada kalmayacağını, kamunun diğer alanlarına da sıçrayacak neoliberal bir dalga olduğunu görmemiz gerekiyor dedi.
“Devletin muhafazakarlaştırma politikalarını bazı kesimler hafife alıyor, bu ciddi bir tehdittir”
Başbakanlık Denetleme Kurulu Başkanı’nın (Halil Talaykurt) çalışanları zorunlu din dersine götürülmesi ile ilgili de konuşan Nazlı; Başbakanlık Denetleme Kurulu’nun kamudaki işleyişi soruşturmakla ilgili bir görevi olduğunu ancak bizâtihi kendisinin Anayasa’nın temel ilkelerine aykırı uygulama yaptığını aktardı.
“Türkiye’den gelen dayatmaların dozajının arttığı ve işbirlikçi hükümetin de bu dayatmalara kayıtsız kaldığı bir dönemden geçiyoruz” diyen Nazlı, bu durumun bize dayatılan sünni-islamlaştırma politikalarının bir sonucu olduğunu söyledi. 10 yıllardır süre gelen toplumu muhafazakarlaştırma politikalarını en başından ciddiye almamız gerekiyordu diyen Nazlı, bazı kesimlerin hala bu konuyu hafife aldığını kaydetti.
“Laiklik bir inanç özgürlüğü ise; bir diğer boyutu da devletin hiçbir dine taraf olmaması ve mesafeli olmasıdır”
Nazlı; “Türkiye’de yaşanan olumsuz örneklerden ders çıkarmamız gerekiyor, laiklik bir inanç özgürlüğü ise bir diğer boyutu da devletin hiçbir dine taraf olmaması ve mesafeli olmasıdır” dedi. Nazlı; “Din İşleri Başkanlığı’na ve Vakıflar İdaresine ciddi anlamda ek bütçe aktarıldığını biliyoruz. Yaşanan bu tehditti ciddiye almamız gerekiyor, karşı durmamız gerekiyor ve örgütlenmemiz gerekiyor” diye konuştu.
“Külliye konusunda halkı mücadele sürecine doğrudan müdahil etmeli ve bu süreci doğru anlatabilmeliyiz”
Külliye meselesinin birçok boyutunun olduğunu aktaran Nazlı; “Bunlardan bir tanesinin külliyenin muhafazakarlaştırma politikalarının bir simgesi olmasıdır” dedi. Diğer boyutlarının da hafife alınamayacağına vurgu yapan Nazlı, ekolojik ve iradi boyutunun da unututlmaması gerektiğini aktardı. Nazlı; “Külliye konusu her boyutuyla anlatılmalı, açıklanmalı ve halkın doğrudan müdahil olacağı bir sürecin başlatılması için samimiyetle katkı konmalı” dedi. Bir siyasi partinin veya sendikanın karşı durmasıyla verilebilecek bir mücadele olmadığının altını çizen Nazlı, bu mücadeleye halkı dahil ederek üstesinden gelinebileceğine inandığını söyledi.