KıbrısKöşe YazarlarımızManşet

Sadece iktidarda değil, muhalefette de “anamıza” mı benzeyeceğiz?






Türkiye‘de neredeyse 20 yıldır AKP rejiminin iktidarda kalmasına olanak sağlayan koşullardan birinin de ana muhalefet olduğu eleştirileri uzun yıllardır yüksek perdeden seslendiriliyor.

Hatta durum öyle trafik bir hal aldı ki, AKP rejiminin lideri Recep Tayyip Erdoğan‘ın “Böyle muhalefete can kurban, iyi ki varlar” dediği konuşmaları bile var.

Bir iktidarın muhalefetten memnun olmasının ne demek olduğunu da sanırım tartışmayacağız.

***

Türkiye ana muhalefeti Cumhuriyet Halk Partisi‘nin (CHP), 20 sene boyunca zaman zaman yükselse ve ses getirse de genel anlamda “etkisiz” ya da “pasif” bulunan bir siyaset güttüğü, Genel Başkanları’nın kaset skandalları, Kemal Kılıçdaroğlu‘nun sakin(!) kişiliği gibi öğelerle de desteklendi çoğu zaman.

Erdoğan’ın, aslında Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun da karakterine uygun külhanbeyi tavrı, Osmanlı taraftarlığı ve posta koyuşlarına karşın, fazla aristokrat, beyefendi ve haliyle de “güçsüz” algısı yaratan Kılıçdaroğlu’nun duruşu, çoğunluk tarafından anlam ifade etmedi.

Zira, çoğunluğun karakterine uygun olan, mantık ve politik nezaket dışı ve çoğu da bilgisizlikten ve iletişim beceriksizliğinden kaynaklanan bu külhanbeyi tavırlardı.

Siyasetin böyle olması gerektiği algısı 20 yılda çok net olarak yerleştirildi Türkiye’deki halkların büyük çoğunluğunun kafasıda. Geri kalanı “süt çocuğuydu” , “öyle siyasetçi mi olurdu?”

***

Ülkemizin kuzeyinde son yıllarda AKP tarafından ayyuka çıkarılan “çözümsüzlük” politikalarının baş aktörlerine bakın.

Özenle seçilmiş, bilgisizliği ve hamasi nutuklarıyla göz dolduran başta atanmış Cumhurbaşkanı Ersin Tatar olmak üzere, UBP, DP ve YDP yetkilileri.

Aşırı milliyetçiliğin verdiği içi boş bir cesaretle, sağa sola saldırmak ve düşmanlık körüklemek dışında bir politika üretemeyenlerin külbeyi tavırları.

Peki, UBP iktidarı AKP’nin küçük bir kopyası oldu da ana muhalefetimizin durumu nedir?

***

CHP ile hemen hemen aynı eleştirilere maruz kalan Cumhuriyetçi Türk Partisi‘nin (CTP) genel tavrı, iktidarı anasına benzeyen ülkemizde, muhalefeti de anneye benzetmedi mi?

AKP maşası iktidarın saldırgan, bilgisiz, aşırı milliyetçi ve salt “Türklük” üzerinden sağa sola posta koyan politikasının yanında, aristokrat, sakin ve kültürlü muhalefetiyle “pasif” bir imaj veren CHP görüntüsü yok mu CTP’de?

Akademisyen kimliği, bilgisi, entelektüel birikimi ve saygınlığıyla Tufan Erhürman gibi bir Başkana sahip olmak, Norveç gibi ülkelerde bir şans sayılabilecekken, bizim gibi ülkelerde neden eleştiri konusu olur?

Çünkü Türkiye’de olduğu gibi Kıbrıs’ın kuzeyinde de taşıma nüfusun da etkisiyle günden güne değiştirilen ve yaratılan seçmen algısı, Erdoğan gibilerini istiyor da ondan.

Evet solda da solun Erdoğan’ını istiyor seçmen artık.

Elbette, faşist duygular ve aşırılıklarla hareket eden bir sol lider yaratalım demiyorum. Toplumun yanlışının devamını sağlayalım da demiyorum ancak biraz değişmek, değiştirmek, muhalefetin dozunu artırmak gerekmiyor mu?

***

CTP ülkede yankı uyandıran ve AKP rejiminin muhatap alınacağı çok büyük olaylara hep “CTP” olarak yanıt veriyor.

Yani Genel Başkan, MYK, Vekiller ve temsil ettikleri tüm seçmen olarak.

Günde yaklaşık 8-10 paylaşım yapan, hemen her konuda sosyal medya hesabından açıklama yapma gereği duyan Genel Başkan Erhürman’ın bu konularda bırakın partinin açıklamasını paylaşmasını, bir Genel Başkan olarak tek satır yorumda bulunmadığını ve tepkisiz kaldığını görüyor bu toplum.

Üstelik bu durum, CTP içindeki birkaç nispeten daha cesaretli vekilin tepki vermesiyle daha görünür hale geliyor.

Bu vekillerin gerek Meclis’te gerek sosyal medyada gerekse katıldıkları programlarda ses yükseltmesi, Erhürman’ın sessiz kaldığı imajını güçlendiriyor.

***

Bunun son örneği de TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın “Külliyeyi istemeyen karşısında Türkiye devletini bulur” tehdidinin ardından hemen tepki vermese de bir gün sonra açıklama yapan CTP’nin, Genel Başkan nezdinde bir tepki vermemesi oldu.

Ülke insanı Meclis’te bile tek başına olan bir ana muhalefetin Genel Başkanı’nın buna kişisel olarak sessiz kalmasını haliyle yadırgadı, ses verilmesini istedi.

Neden diye sordu.

***

Ancak bu durumu eleştiren, sorgulayan, gündeme getiren gerek gazeteci gerekse sade vatandaş ciddi bir bombardımana tutuldu.

“Neden eleştiriyorsun?”, “Eleştiremezsin”, “Elimizde bir CTP var, ne istiyorsunuz?”, “Neden yıpratıyorsunuz?” vs.

Ki bunlar en naif yorumlar. Gayet saldırgan ve şiddet içeren tepkiler de var.

Akıl tutulması gibi. Zira bu eleştiriyi getirenler bu partiye oy veren insanlar. Muhalif olanlar değil. “Muhalefetin dozunu attır, sandıkta oy verelim” diye bağıranlar. Güvenmek isteyenler. Sağın saldırganlığı karşısında kendilerinin de arkasında bir güç olduğunu hissetmek isteyenler.

***

Ülkesindeki ana muhalefetin daha fazla ses yükseltmesini isteyen insanlar bir anda öcü oluyor, suçlanıyor ve itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Kendi eliyle oy verdiği insanlardan daha fazlasını talep etmeye hakkı olmadığına, yapılan muhalefetin yeterli olduğuna inandırılmaya çalışılıyor.

Hergün onlarca örneğini görüyoruz sosyal medyada.

Özelden gelen baskıları saymıyorum bile.

***

Bir kez de buradan soralım;

Erhürman neden AKP ve Erdoğan söz konusu olduğunda bir Genel Başkan olarak sosyal medyada ses getirecek bir tepki koymuyor?

Partisinin resmi açıklamalarının çoğunu kendi hesabından da paylaştığı halde, bu açıklamaları paylaşmıyor?

Bunu sorgulayan insanlar neden CTP ya da Erhürman düşmanı olarak algılanıyor?

Aslında daha fazlasının beklenmesi, o partinin ya da Erhürman’ın daha fazlasını yapabileceğine olan inançtan kaynaklanmıyor mu? Bu bile aslında gurur duyulacak bir şey değil mi?

Yapıcı eleştiriye bile tahammül yok mu?

***

Bu soruların cevabı gelir mi gelmez mi bilinmez.

Ama ortada olan bir geçek varki; iktidarının ikizi olduğu yavru vatanın muhalefeti de git gide anasına benzemeye başladı.









Başa dön tuşu