Darbe ve İşgal. Kıbrıs Emin Ellerde!
1971 Mayıs ayında NATO toplantıları Lizbon’da ve ardından Paris’te gerçekleşti. NATO toplantılarında, Yunanistan Dışişleri Bakanı Palamas ve Türkiye Dışişleri Bakanı Olcay, Kıbrıs sorunu konusunda görüşmeler gerçekleştirdiler.
Amerikan istihbarat analistlerine göre her iki bakan, Makarios’dan kurtulmak ve Kıbrıs’ı bölen “double enosis” üzerinde anlaşmışlardı.
NATO zirvelerinin ardından Yunan Cunta şefi Papadopullos ile Makarios arasında tehlikeli bir gerginlik tırmanmaya başladı. 1970 yılının sonunda, Kıbrıs’ta toplumlararası görüşmeler, özellikle yerel yönetimler konusu nedeniyle tıkanmıştı.
Kıbrıs Türk tarafı, Makarios’un 1963’te önerdiği 13 maddelik anaysa değişikliğini kabul etmiş, bunun karşılığında yerel yönetimlerin merkezi bir idareye bağlanmasını talep etmişti. Makarios ise yerel yönetimlerin yerel idare olarak kalmasında ısrar etmişti.
Yunan Cuntası Makarios’un bu tutumundan rahatsız oldu ve 11 Haziran 1971 tarihinde, Kıbrıs Türk tarafına iletilmesini istediği bir dizi öneride bulundu.
Makarios yapılan “zararlı önerileri” kabul etmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Cunta lideri Papadopullos, 18 Haziran’da Makarios’a tehdit içerikli bir mektup gönderdi. Papadopullos, mektubunda yerel yönetimlerin merkezi bir idareye bağlanmasını ve Kıbrıslı Türk bir bakanın sorumluluğuna verilmesini savunuyordu.
Papadopullos, Makarios’un nadir bir fırsat kaçırdığını, Kıbrıs Rum toplumu ile birlikte tüm ulusu felakete sürüklediğini ve “Yunan hükümetinin ulusun ve Kıbrıslı Rumların çıkarlarını koruyacak, acı tedbirler almak zorunda kalacağını” söylüyordu.
Makarios, 24 Haziran’da Papadopullos’a gönderdiği yanıtta, Yunan hükümeti ile görüş ayrılığı içerisinde olmaktan duyduğu üzüntüyü dile getiriyor, Türklerin etnik ayrımcılığa dayalı yerel yönetimler ile ilgili önerilerini kabul etmesinin mümkün olmadığını belirtiyor ve şöyle diyordu:
“Mektubunuzda Sn Başkan, beni kabule zorladığınız çözüm önerilerinizi daha önceden Türkiye ile birlikte hazırlamış olduğunuzu ve bu önerileri kabul etmezsem, Türkiye ile birlikte beni devireceğiniz söylentilerini kabul etmiyorsunuz. Bu söylentileri benim çıkarmadığımdan emin olabilirsiniz.
Mektubunuzun son paragrafında, önerilerinizi kabul etmediğim takdirde milli çıkarlar ve Kıbrıs’taki Yunan çıkarları için birtakım önlemler alacağınız konusunda beni tehdit ediyorsunuz. Kıbrıslı Rumların ezici çoğunluğunun güvendikleri ve onay verdikleri kişi olarak bu durumu kabul etmiyorum”
Makarios ile diktatör Papadopullos arasındaki gerginliğin en üst seviyelerde olduğu bu dönemde, 71 yaşındaki Grivas, Atina’daki ev hapsinden kaçarak, Makarios’a karşı Enosis mücadelesini başlatıp, komünist gelişmeyi engellemek hedefiyle 31 Ağustos’ta Kıbrıs’a geldi. Grivas’ın kaçarak mı geldiği yoksa Cunta tarafından mı gönderildiği konusunda birçok farklı görüş bulunmaktadır.
Ancak, 71 yaşındaki bir adamın ev hapsinden kaçarak, kendi olanakları ile gizlice Kıbrıs’a geldiği pek inandırıcı değildir. 1973’te polis tarafından el konulan EOKA-B arşivlerinde, Grivas’a yazılan 29 Temmuz 1971 tarihli bir mektup bulunuyordu.
Bu mektupta, Flecher isimli İngiliz ajanının Grivas’tan Acheson planına benzer bir çözümü kabul edip etmediğini öğrenmek istediği, eğer bu konuda hemfikirse yapılacak tek şeyin kendisinin Kıbrıs’a getirilmesi olacağı açıkça belirtilmektedir.
Bu mektubun tamamı 1973 Kasım ayında Phileftheros gazetesinde de yayınlandı.
Glafkos Klerides, anılarında Grivas’ın Kıbrıs’a dönmesinin arkasında Albaylar Cuntası içerisindeki Dimitrios Yuannides olduğuna inandığını yazmaktadır.
Kıbrıslı Türk muhalif siyasetçi Mithat Berberoğlu, Grivas’ın Kıbrıs’a yeniden gelmesine neden sessiz kalındığını sorduğunda Denktaş, Grivas’ın Kıbrıs’ta kaldığı süre içinde hiçbir Türk’ün burnunun bile kanamayacağına dair Yunanlıların söz verdiklerini söylemişti.
Ayrıca Berberoğlu, Denktaş’ın kendisine Türkiye’nin Grivas’ın gelişine danışıklı dövüş gibi sessiz kaldığını ve Yunanistan ile taksim konusunda bir anlaşmaya varıldığını söylediğini belirtmektedir.
Diğer yandan Grivas ve EOKA-B’yi, Atina Cuntası aracılığı ile CIA’nin finanse ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. ABD eski Kıbrıs Büyükelçisi Taylor Belcher, Kıbrıs hükümetinin elinde CIA’nin EOKA-B’ye Yuannides ve Atina Cuntası’na bağlı Milli Muhafız Ordusu aracılığı ile finansal destek sağladığını kanıtlayan belgeler bulunduğunu aktarmaktadır.
Makarios ise 1974 Eylül’ünde, Le Monde gazetesi ile yaptığı röportajda, EOKA-B’nin Amerikan kaynaklarından doğrudan finanse edildiğine dair kanıtlar olduğunu ve bunlardan birinin ABD tarafından EOKA-B’nin önde gelen kadrolarından Dimitris Haholiades’e yazılmış 33.000 dolarlık bir çek olduğunu söylemişti.
Makarios’un yakın çalışma arkadaşı Dr Vassos Lissaridis de, EOKA-B’nin CIA tarafından finanse edildiğine dair pek çok kanıtın olduğunu doğrulamaktadır.
Grivas 1971 yılı boyunca EOKA-B’nin örgütlenme ve silahlanma hazırlıklarını sürdürdü. Makarios, ne Milli Muhafız Ordusu’na ne de polise güvendiği için silahlı gruplara karşı önlemler almaya başlamıştı.
Kasım ayında Efivriko (yedekler) adlı özel polis birimleri kurmaya karar verdi ve bu birimler için Çekoslovakya’ya silâh siparişi verdi. EOKA-B ise 1971 Aralık ayında, Trikomo’daki (Yeni İskele) yedek tabur cephaneliğinden Yunanlı subayların yardımı ile büyük miktarda silah çaldı.
Çekoslovakya’dan sipariş edilen silâhlar 29 Ocak 1972’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bodrumlarında depolanmak üzere Lefkoşa’ya nakledilmeye başlandı. 10 Şubat’ta Makarios’a diplomatik bir nota gönderen Atina hükümeti, Makarios’dan silahları BM’ye teslim etmesini, komünistlerin olmadığı ve Grivasçıların da içinde olacağı yeni bir hükümet kurulmasını istiyor ve bunları reddetmesi durumunda sonuçlarına katlanacağını bildiriyordu. 14 Şubat’ta nota metni Yunanistan basınında yer aldı.
Makarios, kendisine karşı ertesi gün darbe yapılacağına ilişkin bilgiyi ABD’ye iletmesi ve Atina’ya darbeyi durdurması için müdahale etmelerini istemesi için Klerides’i görevlendirdi.
Klerides, bu konuda ABD Büyükelçisi David Popper ile görüşerek onu bilgilendirdi. Popper’in bilgilendirdiği ABD hükümeti, Atina’ya müdahale ederek darbe planlarından vazgeçmelerini sağladı. Silahlar 25 Nisan’da BM’ye devredilmişti. Ancak engellenen darbe aslında ertelenmişti.
Doğrudan Yunanistan’dan gelecek bir darbe uluslararası alanda tepki görebilir, Sovyetlerin müdahalesi söz konusu olabilirdi. Ayrıca darbe hazırlığı içerisinde olan Grivas’ın bunu yapması daha uygundu.
Makarios’a Çekoslovakya’dan aldığı silahları BM’ye teslim etmesi için darbe planlarına varan baskılar yapılmıştı. Ancak aynı şey Grivas için söz konusu değildi. Yunan subaylarının yardımı ile çaldıkları silahların yanı sıra EOKA-B, Eylül ayında Lübnan’dan Kıbrıs’a 486.000 dolarlık silâh ve cephane getirdi.
EOKA-B’nin faaliyetleri karşısında Atina hükümetinden destek ve ilişkilerini düzeltme arayışlarına giren Makarios, 24 Ocak 1973’de Atina’ya gönderdiği Dışişleri Bakanı aracılığı ile Papadopoulos’u kendisine destek olması konusunda ikna etmişti. Atina hükümeti, Grivas’ın faaliyetlerini hiçbir şekilde desteklemediğini açıkladı.
Atina hükümetinin açıklamasını dikkate almayan Grivas, Temmuz ayı içerisinde darbe gerçekleştirmek için planlarını yapmaya başladı. Grivas’ın arkasında, Papadopoullos’a karşı olan cunta içerisindeki Yuannides ve çevresi vardı.
5 Nisan’da, EOKA-B’nin bazı ölümlere de neden olan ilk saldırıları başladı. Makarios’un birlikleri saldırılara cevap veriyordu. Karşılıklı çatışmaların artması üzerine Papadopoullos radyodan yaptığı açıklamada Grivas’ın Enosis çizgisini sert bir şekilde kınayarak, Kıbrıs sorununa çözümün toplumlararası görüşmelerle bağımsız bir devlet temelinde bulunabileceğini açıkladı.
Bunun üzerine Grivas, Papadopoullos’un devrilmesi yönünde Cunta içerisindeki radikallere çağrı yapmaya başladı.
EOKA-B’nin 7 Ekim’de Makarios’u uzaktan kumandalı bombayla öldürme girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. 20 Ekim’de Yunanistan’ın yeni Başbakanı S. Markezinis, toplumlararası diyaloğun yeniden başlatılması ve Kıbrıslıların kabul edeceği bir çözümün bulunması gerektiğini açıklıyordu.
Atina hükümetinin desteğini kaybeden Grivas ve EOKA-B, Makarios’un birliklerinin mücadelesi karşısında çok zayıflatmış ve örgüt nerdeyse çökme aşamasına gelmişti.
13 Ağustos 1973’de Atina’da gerçekleşen Milli Güvenlik Konseyi toplantısında Papadopoullos, Kıbrıs’ın bağımsızlığını, Yuannides ise Enosis’i savunmuş bunun üzerine ikili arasında tartışma yaşanmış ve Yuannides toplantıyı terk etmişti. Yuannides ve çevresi Grivas’ı destekliyordu.
Papadopoullos ise daha önceden yaptığı açıklamalarda da belirttiği gibi Grivas’a karşıydı. Kıbrıs sorunundaki görüş ayrılığının yanı sıra Yunanistan’da seçimlerin yapılacağı ilan edilmişti. 14 Kasım’da Atina’daki Politeknik Üniversitesi’nde başlayan öğrenci eylemlerinde polisin kontrolü kaybetmesi üzerine 17 Kasım’da ordu müdahale etmişti. Bu durumu rejimin iflası olarak yorumlayan Yuannides, 25 Kasım’da gerçekleştirdiği darbe ile Papadopoullos’u ev hapsi altına almış, General Phaedon Gizikis’i Cumhurbaşkanı yapmıştı.
Bir anti-Makarios hareketi olarak değerlendirilen Yunanistan’daki değişimi Grivas coşkuyla karşılamıştı. Papadopoullos’un devrilip yönetimin Yuannides’in eline geçmesi ile Grivas, Makarios’u devirmek için saldırılarını yoğunlaştırdı. 10 Aralık’tan itibaren birçok cinayet gerçekleştirildi.
Ancak bunlar büyük eylemlere dönüşmeden Grivas 26 Ocak 1974’de kalp krizinden öldü. Grivas’ın ölümü üzerine, darbe doğrudan Yunan Cuntası tarafından yapılacaktı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Masası Şefi Thomas Boyatt, Kıbrıs’ta karışıklıklar yaşanacağını öngörüyor ve Şubat 1974’ten beri Dışişleri Bakanlığı’nı düzenli bir şekilde uyarıyor ancak ciddiye alınmıyordu.
Boyatt, Yuannides ile görüşmesi ve ona ABD’nin Makarios’un devrilip, cunta yanlısı bir hükümet kurulmasına yönelik her türlü çabaya karşı olduğunu iletmek amacıyla ABD Atina Büyükelçisi Henri Tasca’ya göndermek için Şubat ayında bir mektup hazırladığını, ancak üstlerinin bu mektubu göndermesine izin vermediğini belirtmektedir.
Fakat Boyatt’ın ısrarlı çabaları devam etti ve sonuç verdi. 29 Haziran’da, Henri Tasca’ya gönderilen dışişleri bakanlığı talimatında, Makarios’un devrilmesinin felaket olacağı mesajını uygun gördüğü yollardan diktatör Yuannides’e ulaştırması isteniyordu.
Tasca, Cunta ile ilişkilerin bozulacağı gerekçesi ile mesajın iletilmesine karşı çıktı. Bunun üzerine ABD Dışişleri Bakanı Kissinger, 5 Temmuz tarihli ikinci bir talimat göndererek, mesajının Yuannidis’e ulaştırılmasını istedi. Kissinger mesajında, Yuannidis’e Kıbrıs’ta görev yapan Yunanlı subaylara EOKA B ile birlikte Makarios’u devirmeleri yönünde verilen emirleri derhal geri alınmasını bildiriyordu.
Fakat, Tasca bu mesajı şahsen iletmek yerine tatile çıktı ve Atina’dan ayrılarak oğlunun İsviçre’deki mezuniyet törenine katıldı. Mesajı iletmek büyükelçilikteki daha alt düzey görevlilere kaldı. Mesajın Yuannidis’e iletilip iletilmediği tartışma konusudur.
Büyükelçi Tasca, yıllar sonra verdiği bir mülakatta Atina büyükelçiliğinin aldığı emirleri gönülsüzce yerine getirdiğini, mesajın gerektiği açıklıkla Yuannidis’e ulaştırılıp ulaştırılmadığından emin olmadığını söyleyecekti.
Makarios’u devirme kararı alan Yuannides, darbenin Türkiye’yi askeri müdahaleye kışkırtacağı görüşleri karşısında, “tüm ilgili taraflardan ve en başta ABD’den, Türkiye’nin müdahale etmeyeceğine dair sürekli söz ve garantiler” aldığı güvencesi vermişti.
Yuannides, Grivas’ın ölmesinin ardından kontrolü altına aldığı EOKA-B’ye suikast girişimlerini başlatma emri vermişti. Ancak EOKA-B, Haziran ayında Makarios’un birlikleri tarafından tamamen etkisiz hale getirilmişti. Bunun üzerine Yuannides, darbeyi Milli Muhafız Ordusu ve Yunan subayları ile gerçekleştirmek için son hazırlıkları yapmaya başladı.
Makarios, 3 Temmuz tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı Gizikis’e yazdığı mektupta, darbe hazırlıklarını şiddetle protesto ederek, Yunanlı subayların derhal Kıbrıs’tan çekilmesini talep etti. 5 Temmuz’da verdiği bir demeçte de Yunan Cuntası’nın kendisini iktidardan uzaklaştırarak, Kıbrıs’ta da dikta yönetimi kurma peşinde olduğunu açıkladı. 13 Temmuz’da Yunan Alayı’nda toplanan darbeciler, darbenin başlama saati ve tarihini saptadılar. Darbe 15 Temmuz sabahı Tuğgeneral M. Georgitsis komutasında başladı.
Darbeciler tarafından kuşatılan ve öldürüldüğü sanılan Makarios, Başkanlık Sarayı’ndan kaçarak kurtulmayı başarmıştı. Baf’a kaçan Makarios, radyodan halka seslenerek hayatta olduğunu açıkladı ve direniş çağrısı yaptı.
Ortadan kaldırılmak istenen Makarios öldürülememişti. 16 Temmuz’da İngilizlerin Akrotiri (Ağrotur) üssünden uçakla Malta’ya kaçtı. Lefkoşa’da ise Nikos Sampson yeni Cumhurbaşkanı olarak ant içti.
Makarios’un hayatta olmasına rağmen ABD ve İngiltere darbeyi kınamadılar. Ant içerek Cumhurbaşkanlığını ilan eden darbeci Sampson’u tanıyıp tanımadıklarına dair de hiçbir açıklama yapmadılar. ABD ve İngiltere darbeden önce olduğu gibi darbeden sonra da olaylara müdahale etmedi.
19 Temmuz’da BM Güvenlik Konseyi’nde konuşan Makarios, Kıbrıs’ta bir trajedi yaşandığını ve Yunanistan diktatörlüğünün cuntayı Kıbrıs’a taşıyarak, Kıbrıs’ın bağımsızlığını çiğnediğini söyledi. Darbenin ardından Türkiye askeri müdahale hazırlıklarını başlattı. Kissinger, Türkiye’nin askeri müdahalesini engellemeye yönelik tüm önerileri reddetti.
15 Temmuz darbesinin ardından Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, konuyu Milli Güvenlik Kurulu’nda görüştükten sonra askeri müdahale kararı aldı. Müdahale tarihi olarak saptanan 20 Temmuz sabahı Türkiye’nin denizden ve havadan müdahalesi başladı.
Askeri çıkarma devam ederken Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleşen gizli oturumda konuşan ve bugüne kadar gerçekleştirdiği temaslar ile ilgili bilgi veren Başbakan Bülent Ecevit, müdahale öncesinde İngilizler ile Amerikalılarla yaptığı görüşmelerden ve Henry Kissinger’in, ABD Ankara Büyükelçisi aracılığı ile kendisine gönderdiği mesajdan edindiği izlenimin, “Elbette ki, bize Kıbrıs’a çıkarma yapmamız için yeşil ışık yakmış değillerdi; ama ortada kırmızı ışık da pek görünmüyordu” demektedir.
Kıbrıs’tan Atina’ya, Türkiye’nin askeri müdahaleye başladığına dair uyarılar yapılması üzerine Yunanistan Genelkurmayı gelişmelerin Türkiye’nin deniz tatbikatı ile ilgili olduğu cevabını veriyordu. 20 Temmuz’da başlayan ve 16 Ağustos ateşkes anlaşmasına kadar süren Türkiye’nin askeri müdahalesi adanın %37’sinin işgali ve ikiye bölünmesi ile son buldu.
Kıbrıs, Anglo-Amerikan emperyalizminin doğrudan ve dolaylı müdahaleleri ve 15 Temmuz Yunan Cuntası’nın darbesi ile 20 Temmuz Türkiye’nin askeri müdahalesi sonucu ikiye bölündü.
15 Temmuz darbesinin ve 20 Temmuz askeri müdahalesinin engellenmesi konusunda neden müdahale edilmediği sorulduğunda Kissinger, zamanında ve iyi bilgilendirilmediğini ve bilginin sokaktan toplanamayacağını söylemektedir.
Oysa Kissinger, 1973 yılında Dışişleri Bakanı ve aynı zamanda Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevini yürütüyordu. Ayrıca CIA’nin gizli operasyonlarına onay veren 40 Komitesinin başkanıydı.
Dolayısıyla Kıbrıs gibi ABD’nin bölgedeki çıkarlarını doğrudan etkileyen bir konu hakkında zamanında ve iyi bilgilendirilmediğini söylemesi doğru değildir. Bunun yanında, Kissinger anılarında Kıbrıs’taki ilk toplumlararası krizin bir Türk müdahalesini provoke edeceğinden emin olduğunu söylemektedir.
Klerides, Brendan O’Malley ile gerçekleştirdiği röportajda şunları söylüyor: “CIA, bir taşla iki kuş vurmayı düşünmüş olabilirdi. Öncelikle, Doğu Bloku ile ilişkileri yüzünden Makarios’u bertaraf edeceklerdi.
Sonra, böylelikle Kıbrıs’ın bir kısmı Türkiye tarafından işgal edilecek, geri kalanı da Yunanistan’a gidecekti. Bölünme. Kıbrıs sorununun sonu…
Kaynak:
Türkiye Solunun Kıbrıs Çıkmazı, Mart 2017
Abdullah Korkmazhan