
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, Kıbrıslıtürklerin seçilmiş son toplum lideri 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı‘nın, Crans Montana sürciyle ilgili son açıklamalarının tamamen doğru olduğunu söyledi
Erhürman: Akıncı’nın söyledikleri tamamen doğrudur
Sosyal medya hesabından açıklama yapan Erhürman Akıncı’nın, Anastasiadis’in Crans Montana sürecinin sonlanması ile söyledikleri üzerine yaptığı açıklamanın, sürece tanıklık eden, hatta sürece tanıklık etmese de konuyla yakından ilgilenen (Türk, Rum fark etmez) herkesin çok iyi bildiği gibi tamamen doğru olduğunu söyledi.
Erhürman, “Hep söyledik, söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz: Kıbrıs sorunu ile ilgili içerideki, hatta dışarıya da çok fazla etki eden temel mesele siyasi eşitliktir. Ve siyasi eşitlik olmadan federasyon da, çözüm de mümkün değildir” dedi.
“Kıbrıslıtürkün başkanlığını yapamayacağı bir yapıda siyasi eşitlik olamaz”
Erhürman şöyle devam etti;
“1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda olduğu şekilde bir Kıbrıslıtürkün tarih boyunca başkanlığını yapamayacağı bir yapıda siyasi eşitliğin var olduğunu kimse iddia edemez.
Buna ek olarak kurulacak herhangi bir yapıda konuyla ilgili yetkili tek bir Kıbrıslıtürkün dahi olur vermediği (yani konuyla ilgili yetkili tüm Kıbrıslıtürklerin hayır dediği) herhangi bir kararın yürürlüğe girebilmesi siyasi eşitliğin olmadığını gösterir.
Federal devletin yetkileri
Nitekim bu konular ‘rotational presidency’ (dönüşümlü başkanlık) ve ‘one favourable vote’ (federal yapıda en az bir Kıbrıslıtürk yetkilinin olumlu oyu olmadıkça herhangi bir karar alınamaz) ilkeleri aracılığıyla çözülmüştür. Bu ilkeler BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde ve bunca yıllık müzakereler müktesebatında nettir.Siyasi eşitlik, ‘eşit uluslararası statü’nün ve ‘eşit egemenliğin’ (yani egemenliğin siyasi eşitlik temelinde paylaşılmasının) güvence altına alınması açısından da yaşamsal önemdedir.
Bu çerçevede iki eşit kurucu devlet (Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum kurucu devletleri) olacak, Anayasa’da sayılanlar dışında kalan tüm devlet yetkileri kurucu devletlere ait olacak, kurucu devletler bu yetkilerini federal devletin hiçbir müdahalesi olmaksızın kullanacaklardır.
Federal devlete ait yetkiler yalnızca Anayasa’da sayılanlardan ibaret olacak ve bu yetkiler siyasi eşitlik temelinde kullanılabilecektir. Yani tek bir Kıbrıslıtürk yetkilinin dahi olur vermediği (tüm Kıbrıslıtürk yetkililerin hayır dediği) herhangi bir kararın federal devlet organlarından çıkması mümkün olmayacaktır.
“Sn. Hristodulidis AKEL ve DİSİ ile mi, yoksa Sn. Anastasiadis ile mi aynı çizgidedir?”
Yeni bir müzakere sürecinin başlaması için şarttır dediğimiz dört maddenin birincisi bu nedenle, dönüşümlü başkanlığı ve en az bir Kıbrıslıtürkün olumlu oyu olmadıkça federal devlet organları karar alamaz ilkesini içerecek şekilde siyasi eşitliğin daha müzakereler başlamadan kabul edilmesi ve pazarlık konusu haline getirilmemesidir.
İyi haber, daha önce de açıkladığımız gibi, AKEL ve DİSİ’nin, yaptığımız görüşmelerde, siyasi eşitliği bu içerikle kabul ettiklerini bizlere bildirmesi ve bunu basın yoluyla açıklayabileceğimizi belirtmesidir.
Güvenlik Konseyi kararlarında da konuyla ilgili karara atıfla benzer bir vurgu yapılmaktadır. Ama elbette şu an için önemli olan Sn. Hristodulidis’in bu konudaki tavrının ne olduğudur. Sn. Hristodulidis AKEL ve DİSİ ile mi, yoksa Sn. Anastasiadis ile mi aynı çizgidedir?
Madem ki siyasi eşitlik temel bir meseledir, ‘Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde bir çözüm için müzakerelere başlamaya hazırım’ diyen Sn. Hristodulidis’in önce bu soruya yanıt vermesinin sağlanması gerekir.
Çözüm konusunda samimi olup olmadığını gösterecek en önemli testlerin başında bu gelmektedir. (Sn. Anastasiadis’in siyasi eşitliği içeren Annan Planı’na evet derken sonradan bu konuda neden yan çizdiğini açıklamaması, Sn. Hristodulidis’in de Crans Montana’da kaldığımız yerden devam edelim derken, tam da o kalındığı yerde masanın neden terk edildiğini, bunu doğru bulup bulmadığını henüz açıklamamış olması samimiyet testi ihtiyacını açıkça göstermektedir)
“Zaman özne olmak açısından Kıbrıslıtürklerin aleyhine işliyor”
Bu adada şu anda siyasi eşitlik temelinde bir yapı, yani çözüm bulunmamasının sonucu şudur: Sn. Hristodulidis adanın tamamı adına pek çok konuda, adanın (hatta bölgenin) geleceğini, çözümü, kalıcı barışı ve istikrarı olumsuz etkileyebilecek kararları Kıbrıslıtürklerin dahli olmaksızın almaya çalışmaktadır. Bu, zamanın özne olmak açısından Kıbrıslıtürklerin aleyhine işlediğini göstermektedir.
Ama bu böyledir diye zamanın Kıbrıslı Rumların lehine işlediğini düşünmek de tamamen yanlıştır. Çünkü karar almak yetmez, uygulayabilmek önemlidir.
Sn. Hristodulidis, güvenlik, enerji, hidrokarbonlar, deniz yetki alanları, ticaret yolları gibi son derece önemli konularda Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi dışarıda bırakan kararlar alıp anlaşmalar imzaladığında bunları Türkiye’ye rağmen uygulamakta sıkıntı çekeceğini bilmektedir.
Bu sorunu, uluslararası büyük aktörleri adaya taşıyarak halletmeye çalışmakta, geçen her gün, adaya gelen büyük aktörler Sn. Hristodulidis’in ve Kıbrıslırumların özne olma potansiyelini aşındırmaktadır.
“Bu win-win değil, win-lose da değil, basbayağı lose-lose’dur”
Yani aslında zaman, Kıbrıslırumların adadaki ve bölgedeki özne statüsünü de erozyona uğratmakta, dolayısıyla sanıldığının aksine Kıbrıslırumların da lehine işlememektedir.
Kısacası geçen her gün hem Kıbrıslıtürklerle Kıbrıslırumların özne olma konumlarına, hem de bu adanın ve bölgenin geleceğine, çözüme, kalıcı barışa, istikrara zarar vermektedir. Bu win-win değil, win-lose da değil, basbayağı lose-lose’dur.
Çözümsüzlük çözüm değildir! ‘Çözüm ister gibi görünüp zamana oynayalım, nasılsa zaman bize kazandıracaktır’ düşüncesi tamamen yanlıştır. Zaman, bu adanın, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumların, herkesin ve bölgenin aleyhine işlemektedir.
Anahtar kavram ‘siyasi eşitlik’tir. Kıbrıslı Türkler bu kavrama sonuna kadar sahip çıkacaklardır. Sn. Hristodulidis samimiyetini burada göstermekle yükümlüdür.
“BM, kendi sözü olan siyasi eşitliğe sahip çıkmakla yükümlüdür”
Ben Güvenlik Konseyi kararları çizgisindeyim deyip, Güvenlik Konseyi kararlarının temel bir unsuru olan siyasi eşitlikte yan çizmek kabul edilemez. Aynı şey BM ve uluslararası toplum için de geçerlidir. BM, kendi sözü olan siyasi eşitliğe sahip çıkmakla yükümlüdür.
Aksi, çözümü ister gibi görünüp istememekten, en azından çözümün ve/veya çözümün sürdürülebilirliğinin koşullarını kavrayamamaktan başka bir şey değildir”
Akıncı: Ekonomik özgürlüğüne kavuşmuş toplum talimat almaz, kendi evinin efendisi olur