Metastaz tehlikesi…
Yargılandığı Ergenekon Davası’nda kendisinin “istihbaratçı” olduğunu söyleyen Mehmet Ali Çelebi AKP’ye katıldı
Halbuki cami-kışla parantezinden çıkamadığı için hazin gelgitlerin acılarından hala kurtulamayan Türkiye’de, son zamanlarda cinayet zanlısı olarak gündeme gelen Levent Göktaş gibi bir kesimin “kahramanı” idi.
“İstihbaratçı” olması ile AKP’de karar kılması arasında “derin” bir ilişki var mı, bilmiyorum.
Şayet var ise o ne, onu da bilmiyorum.
xxxxxx
Katılma töreninde AKP Genel Başkanı, Çelebi ve eşine aklı başında her insanı üslubu, içeriği, hal ve tavrı açısından çok rahatsız edecek şeyler söyledi.
İnsanların paldır küldür özel yaşamlarına girme rahatlığı, kadını kuluçka makinası gibi görme yaklaşımı ve Kürt halkının doğurganlığını tehdit olarak sunma her kesimde çok haklı tepkiler uyandırdı.
xxxxxx
Kürt halkının nüfus artış oranına karşı “daha fazla çocuk” isteyen AKP Genel Başkanı dün Diyarbakır’daydı.
AKP’nin o kanatta da yeni bir ortak arayışından, yol arkadaşlarını değiştirme aranışlarından söz ediliyor.
Buna yönelik hamleler olduğu dedikoduları da duyuluyor.
“Bütün yaşananlardan sonra böyle bir gelişme olabilir mi” sorusuna doğrusu ben “zor” diye cevap veririm.
xxxxxx
AKP Genel Başkanı’nın Diyarbakır’da 2005 yılında yaptığı konuşma aklıma geldi:
“Her sorunu daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla çözeceğiz.
——
Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını masaya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir. İktidarımız bu bilinçle ülkede hizmete soyunmuştur.
——-
İlla ‘Ad koyalım’ diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur.”
xxxxxx
Böyle konuşan bir Erdoğan vardı bir zamanlar.
Siyasi liderlerin böyle konuştuğu bir Türkiye vardı.
Bir de şimdiye bakın…
Zavallı AKP kendi hızına ayak uyduramayıp çöktü, Türkiye’yi de çökertti.
Ülke “çöp eve” döndü.
xxxxxx
3 Kasım 1996’da saat 19.25 sularında Balıkesir-Bursa kara yolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren Susurluk skandalı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarından biriydi.
Devletin intiharın eşiğinden döndüğü bir süreç yaşandı.
xxxxxx
O skandalı yaratan tümör o zamanlar ameliyat edilir gibiydi.
Ama metastaz yapmasını önleyecek bir kazımaya gidilmedi.
Siyasal iktidar hukuk devletini yok edince, o korkunç tümör doğal olarak metastaz yaptı.
Mafyalaşma bugün en büyük realite oldu.
xxxxxx
Türkiye’nin bu haliyle yola devam etmesi mümkün değil.
Çok ciddi bir değişime, dönüşüme, yenileşmeye ihtiyaç var.
Türkiye çürüdüğü için kurtuluşun zorunlu istikameti demokrasi… Başka bir çıkış yolu gözükmüyor.
Tabii eğer silinip gitmek istemiyorsak.
xxxxxx
Siyasal iktidar, ekonomik çöküntünün boğazımızı sıktığı bu ortamda din istismarının ve toplumsal baskının süratini artırıyor.
Bu da derinlikli çözüm ihtiyacını daha acil ve kaçınılmaz hale getiriyor.
xxxxxx
Tanıdık eski bir zihniyetin temsilcileri 15 Temmuz sonrası siyasal iktidar ile ittifak yaptı.
Onların bir kesimi de orada kalmaktan ve durumun devamından yanalar…
Ama AKP gibi onların taraftarları da hızla azalıyor.
Zaten en büyük umut da bu.
xxxxxx
Susurluk örneği gibi bugün de hafif bir makyajlama ile yola devam etmek isteyenler var gibi görünüyor muhalefetin içinde…
Ama bu mümkün mü?
Gerçek demokrasiyle cumhuriyeti evlendirmekten ziyade Hazine’yi ele geçirip yola devam edilebileceğini umuyorlar ama hiç oralarda değiliz…
Üstelik bunu dünyadaki hiç de iç açıcı olmayan iklime rağmen söylüyorum.
Çünkü Türkiye’nin derinlikli değişimi bir fantezi değil, bir mecburiyet.
xxxxxx
Demokrasiye vurgu yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı da bu yeni kamplaşmada bir turnusol kâğıdı rolü oynuyor.
Son anda ayak oyunlarıyla adaylığını önleyelim, eski alışkın olduğumuz zamanlara dönelim diyorlar…
Vesayetlere sonsuza kadar son vermek yerine, bu kurnaz hamleler olumlu bir sonuç yaratmaz.
“Cumhuriyet” diyelim ama demokrasiye de çok sıcak bakmayalım yaklaşımıyla hiçbir sorun çözülmez.
xxxxxx
Bütün iyi niyetli çabalara rağmen ülkeler kendi kaderlerini yaşıyor.
Türkiye de bundan azade değil.
Neye layık olduğumuzu, değişip değişemeyeceğimizi, çöküp çökmeyeceğimizi ilk seçimde göreceğiz.
Ama ben umutluyum.
Bu toplumun “yaşama içgüdüsüne” güveniyorum.
Çok badire atlattı, bunu da atlatacaktır.